Muhalefetin yeni aracı: Kadına yönelik şiddeti savunmak…

04:0020/07/2019, ہفتہ
G: 20/07/2019, ہفتہ
Ayşe Böhürler

2005 yılıydı sanırım. Adalet Bakanlığı’na bağlı Sivas Kadın Cezaevi’ne gittiğimde mahkumların çoğunluğunu kocalarını öldürenlerin oluşturduğunu görmüştüm. Ortalama % 70’i diyebileceğimiz bir oranla. Yıllarca kendilerine eziyet eden kocalarını nihayet öldürmüşlerdi. Buradaki ‘nihayet’ onların ifadesiydi. Pişman oldukları tek şey bunu daha önce yapmamış olmalarıydı. Onlarca hikaye dinledim. Ve çaresizliği, kimsesizliği ve ağır şiddet ve işkence altında bir evlilik hayatı yürütmenin insan ruhunda açtığı

2005 yılıydı sanırım. Adalet Bakanlığı’na bağlı Sivas Kadın Cezaevi’ne gittiğimde mahkumların çoğunluğunu kocalarını öldürenlerin oluşturduğunu görmüştüm. Ortalama % 70’i diyebileceğimiz bir oranla. Yıllarca kendilerine eziyet eden kocalarını nihayet öldürmüşlerdi. Buradaki ‘nihayet’ onların ifadesiydi. Pişman oldukları tek şey bunu daha önce yapmamış olmalarıydı. Onlarca hikaye dinledim. Ve çaresizliği, kimsesizliği ve ağır şiddet ve işkence altında bir evlilik hayatı yürütmenin insan ruhunda açtığı yaraları gördüm…



Bırakın cezaevlerini kadın sığınma evlerindeki kadınları dinlediğinizde siz de “çaresizliği” hissedeceksiniz. Sıradan tartışmalar yüzünden yahut gördüğü az buz eziyet nedeniyle hiçbir kadın düzenini bozup devlete, polise sığınmaz. İzini kaybettirmeye, kendini unutturmaya çalışmaz! Ailesiz, güvencesiz kalmayı göze almaz. Kendisini hiç tanımadığı yabancıların arasında saklamaz.

Muhafazakar camiada bu konuda körlük hep vardı. Kadın sorunlarını konuşmak bir tabuydu. İslam ülkelerinde yaptığım çalışmada da aynı tabloyu gördüm. Kadın şiddetinin en ağır yaşandığı bölgelerde bile bu konuda çalışan bir tane sivil kuruluş dahi çıkartamadılar. Bu konu sol kesimdeki kadınların meselesiymiş, müphem bir Batı dayatmasıymış gibi baktılar. Ölüm getiren töreleri görmezden geldiler.

AK Parti bu ezberleri bozdu. Recep Tayyip Erdoğan’ın töre cinayetlerini önlemek için valilere, kaymakamlara gönderdiği genelgenin tarihi 2004’tür. Bu konuyu araştırmak üzere ilk TBMM Araştırma Komisyonu 2007’de kuruldu. Töre cinayeti faillerini cezalandıran, kız çocuklarını koruyan yasalar da aynı yıllarda çıktı. Şiddete ilişkin istatistikler yapılmaya başlandı. Toplumda kanayan bir yara vardı ve biz bunu görmezden gelemezdik. Ayrıca bunları yapmayıp da ne yapacaktık? Aşiret kararıyla kızların vurulmasına göz mü yumacaktık? Töreyi savunup ölümden yana mı olacaktık?

Konu hassas. Bana laf söyleyen çok. Hepsine eyvallah diyorum. Hayata ideolojik bakan birisi değilim. İlke deyip hayatta var olanı, yaşananı yok saymayı hiç istemem. Hayata ve insana bakarım. Fikirlerimin üstünlüğünü filan da savunmam. Olan biten önemlidir benim için. Ne oluyor ve bu kötü ise nasıl değişir, kötülüğü nasıl önlerim, benim payım ne olur… Önemli olan budur. Galiba idealist yani fikirci arkadaşlarımla aramdaki yol ayrımını da bu bakış sağladı.

2018 yılının ilk 10 ayında en az 203 kadın erkek şiddeti sonucu hayatını yitirmiş. Bunlar koruyamadıklarımız. Ah keşke daha çok önlem almayı başarsak da bu sayıları azaltsak. Keşke daha çok kadını korumaya alabilsek. Tercihimiz yaşatmaktan yana ise derdimiz de bu olmalı.

….

İyi ki bu kanun çıktı da ve devlet tehdit altındaki acz içinde olan gidecek yeri olmayan nice korumasız kadın ve çocukları korumaya alabildi. 2012’de yürürlüğe giren Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu uyarınca yaşamsal tehlike arz eden acil durumlarda şiddete uğrayan ya da tehdit altındaki kadın doğrudan polis, jandarma gibi kolluk kuvvetlerine başvurabiliyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre bu kanun ile 100 bin kadın koruma istemiş. Çaresiz, ölüm tehdidi alan 100 bin kadın… Dile kolay!

Biz bunu nasıl önleriz, kadınları ve bundan etkilenen çocuklarla birlikte aileyi nasıl koruruz derken uğraştığımız şeye bakın. Üstelik şiddete maruz kalan kadınların sadece % 11’i bunu resmi kurumlara bildiriyor. Geri kalan sineye çekip şiddete razı oluyor. Bir Müslümanın derdi bunu azaltmak olması gerekirken dini gurupların ya da kişilerin yangına körükle gitmelerine tek bir mazeret bulabiliyorum.

O da siyasi muhalefet zeminini burada bulmaları... Bunu bir pazarlık meselesi olarak görmeleri... Yiğitliğin giderek azaldığı malumunuz.

Niye muhalefetinizi kadın meselesinin arkasına sığınarak yapıyorsunuz ki!

  • Neden olmaz…
  • Yeniden siyasete soyunan aktörlerden Ahmet Davutoğlu’nun dün sosyal medya söyleşisini ilgiyle dinledim. Değişen bir şey var mı merak ediyordum.
  • İlk izlenimlerim…
  • - Tipik bir sağcı söylemi işittim. Ancak kendisini diğer sağ partilerden ayrıştırdığı yeri bulamadım.
  • - Davası nedir? Amacı ve misyonu konusunda farklı ne söylüyor? Ben ayırt edemedim.
  • - Hedef kitlesi kimler? Sağ oy bloku ise vaadi nedir?
  • - AK Parti’nin dış politikasının mimarı, uygulayıcısı ve yürütücüsü olarak kendisinin yüzlerce sunumunu dinlemiş birisiyim. Fikrim şudur: Kendisi ile o kadar doluydu ki sahada olan biteni ıskaladı, uyarıları dinlemedi, kendi tezlerinin ispatını daha önemsedi. Esad’ı savaşsız çözüme, Amerika ile masaya oturmaya ikna edeceğine, işleri yoluna koyacağına inandığı gibi herkesi inandırdı… Kitabını dış politika yaptı kısaca. Bunu benimsedik lakin saha bambaşkaydı, yanıldığı yerler oldu. Tam tersi de zaten mümkün değildi.
  • - Buna rağmen kendisini olan bitenden ayrıştırmasını, hâlâ aynı tezleri savunmasını, bir özeleştiri sunmamasını sütten çıkmış, yunmuş yıkanmış ak kaşık gibi anlatmasını ibretle dinledim.
#Kadın
#Şiddet
#Töre
#Ahmet Davutoğlu
#AK Parti