Kör dünyanın göbeğine hak yol İslâm yazacağım!

04:0031/08/2019, Cumartesi
G: 31/08/2019, Cumartesi
Ayşe Böhürler

Abdürrahim Karakoç’un bu şiirini annem Şule Yüksel Şenler’in verdiği konferansta dinlemiş ve ezberlemişti. Bu şiir onun için Şule Yüksel ismiyle özdeşti. Ben de Şule Yüksel ismini ilk annemden duydum. Sanırım 5 yaşlarındaydım. Onun yaptıklarının önemini ve büyüklüğünü anlamak açısından o dönemi biraz tasvir etmek istiyorum...‘Medeniyet’in coşkun seline direnemeyen Türkiye’nin kadınlara yönelttiği “başını aç modern ol” buyruğuna karşı gelen, başını örterek de modern olunabileceğini gösteren, bu fikri

Abdürrahim Karakoç’un bu şiirini annem Şule Yüksel Şenler’in verdiği konferansta dinlemiş ve ezberlemişti. Bu şiir onun için Şule Yüksel ismiyle özdeşti. Ben de Şule Yüksel ismini ilk annemden duydum. Sanırım 5 yaşlarındaydım. Onun yaptıklarının önemini ve büyüklüğünü anlamak açısından o dönemi biraz tasvir etmek istiyorum...



‘Medeniyet’in coşkun seline direnemeyen Türkiye’nin kadınlara yönelttiği “başını aç modern ol” buyruğuna karşı gelen, başını örterek de modern olunabileceğini gösteren, bu fikri kitlelere benimseten isimdir Şule Yüksel. Dönemin kadınlarının ‘kızım Şule Yüksel gibi olacak’ diye rol model aldığı kişidir. (Bu yıllarda dindar kadınların duygularını anlayabilmek için Fatma Barbarosoğlu’nun “Cumhuriyet’in Dindar Kadınları” kitabını okumanızı öneririm.)

Türkiye’de cumhuriyet ilanından çok önce başlayan kadınların modernleşme süreci, rol model olarak Batılı kadın görünümünü alarak tesettür karşıtı söylemler geliştirmiş, akabinde yasaklarla adım adım ilerlemişti. Peştamal, çarşaf ve peçe daha Cumhuriyetin ilk yıllarında yasaklanmış ve bu yasağa uymayanlar cezalandırılmıştı. Onların yerini tayyör, pelerin, türban, manto, pardösü almış, kadınların hayatına sokulmaya çalışılmıştı. 23 Nisan 1937’de yayınlanan tehditkâr tamim ile modernleşme bir emir haline getirilmiş, çarşaf ve peçe çirkin, ‘gerici’ bir kıyafet olarak ilan edilmiş, bu ‘gerici’ kıyafetlerin değişimi bir milli vazife ve borç haline getirilmişti. Çok partili dönemde de bu durum pek değişmemiş, Pakistan’da Dünya Müslüman Kadınlar Kongresi’ne katılan üç Türk kadınının, bir mezar ziyaretinde başlarını örtmeleri inkılaba vurulan bir hançer olarak telakki edilmişti. (Bu konuda da Cihan Aktaş “Kılık Kıyafet İktidar” isimli kitabını ve Ayşe Hür’ün Radikal gazetesinde 2014’te yayınlanan makalesini öneririm.)

İster CHP ister Demokrat Parti olsun, bu durum değişmemiş, “İnkılâplarımızı nasıl koruyabiliriz?” sorusunun cevabı hep, ‘kadınları açarak’ denilerek cevaplanmıştı. Demokrat Partili kadın vekiller tarafından “Çarşafa Hayır, Mantoya Evet” kampanyaları açılmış, 1960 ihtilalinin ardından Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, “Çarşaf Türk kadını için bir yüz karasıdır”derken, Alpaslan Türkeş gazetecilere, “Son zamanlarda Anadolu’yu hiç dolaştınız mı? Çarşafın nasıl kapkara bir yangın halinde bütün yurdu sardığını gördünüz mü?” diye yakınmıştı.

Şule Yüksel Şenler işte bu atmosferde başını örttü. Rahmetli Mehmet Şevket Eygi’nin teşvikiyle köşe yazıları yazmaya ve Anadolu’da çığ gibi büyüyen konferanslar vermeye başladı. O dönemin koşulları içinde Anadolu’da gitmediği şehir kalmadı. Bir yılda 24 konferans veriyordum diye anlatmıştı bana o günleri. Hastalanıp sağlığı elvermese de bu konferansları vermeyi 4 yıl boyunca sürdürdü. (Benim doğduğum yıllarda annem Kayseri’de Şule Yüksel’i bir konferansta dinlemiş ve çok sevdiği bu şiiri ezberlemişti: “Kör dünyanın gözbebeğine hak yol İslam yazacağım…”)

Şulebaşı denilen başörtü modelleri dönemin dindar kadınları için bir çıkış yolu haline geldi. Evden çıkış, kamusal hayata ve eğitime yol açtı. Örtüyü köylü kadın giysisi olmaktan çıkarıp şehirli kadın kimliği haline getirdi. Şule Yüksel, “Modern ol” emriyle icbar edilen kentli dindar kadının tutunduğu dal oldu. Hakkında “çarşafa özendirmek” gerekçesiyle kadın örgütlerinin açtığı davalar sonuç vermedi, bilakis davalar da yaptığı savunmalarla efsaneleşti. Bir yazısında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a hakaret ettiği gerekçesiyle 9 ay 10 gün hapis yattı. Hapisten Müslüman Türk kadınının kahramanı olarak çıktı. Anadolu halkı onu bağrına bastı, sadece kadınların değil, erkeklerin de sesi oldu. Ankara’da imam-hatip liselerine ve İlahiyat Fakültesi’ne ‘kız imam-hatip yetiştirme kursları” açılmasını sağladı, bu okullarda idarecilik yaptı. En çok okunan romanlardan birisi olan “Huzur Sokağı” toplumun sosyal realitesine ses vererek bir kült roman haline geldi.

Sevdi ve sevildi, kolay bir hayatı olmadı. Eleştiri oklarına hedef oldu, dalga geçildi, aşağılandı ama o hiçbir zaman iman şuuru ile hareket etmekten vazgeçmedi. Sadece kadınlara değil bu toprakların erkeklerine de büyük bir miras bıraktı. “Dava sahibi olmak” ve “iman şuuru” kavramını… Açtığı yoldan benim gibi pek çok kadın geldi geçti.

Mekânı cennet olsun, Allah ondan razı olsun, Şule Yüksel ismi sadece çağının değil sonraki nesillerin de kalbine nakşoldu.

#Abdürrahim Karakoç
#Şule Yüksel Şenler
#Medeniyet
#Mehmet Şevket Eygi
#Cevdet Sunay