Kime itibar edelim?

04:0010/03/2018, Cumartesi
G: 10/03/2018, Cumartesi
Ayşe Böhürler

Son günlerde ortaya çıkan bazı din adamlarının sözleri dini olmanın ötesinde “kişisel” yorum izlenimi bırakıyor. Din adına konuşanların “sözlerinin ya da tezlerinin” kendilerini (kültürlerini, eğitim ve yetişme koşullarını, karakterlerini) yansıtmadığını düşünmek mümkün değil. Bu nedenle şimdiye kadar böylesi konuşmaların üzerinde çok da durmadım. Ancak geçen haftalarda muhtelif çevrelerde bu sözlerin izdüşümlerine ilişkin pek çok olaya, dalgaya, sohbete tanık oldum. Bunların içinde de kanaatleri

Son günlerde ortaya çıkan bazı din adamlarının sözleri dini olmanın ötesinde “kişisel” yorum izlenimi bırakıyor. Din adına konuşanların “sözlerinin ya da tezlerinin” kendilerini (kültürlerini, eğitim ve yetişme koşullarını, karakterlerini) yansıtmadığını düşünmek mümkün değil. Bu nedenle şimdiye kadar böylesi konuşmaların üzerinde çok da durmadım. Ancak geçen haftalarda muhtelif çevrelerde bu sözlerin izdüşümlerine ilişkin pek çok olaya, dalgaya, sohbete tanık oldum. Bunların içinde de kanaatleri oluşmuş biz yetişkinlerden ziyade gençlerin tepkilerine tanık olunca, bu konuda itirazların kamuoyunda dile getirilmesinin çok önemli olduğuna karar verdim.



Başörtülü bir üniversite öğrencisi, bu hocaların sözlerini tekrar edip kendisiyle dalga geçen arkadaşlarının sözlerini anlatırken kıpkırmızı kesiliyordu. Onların ortamlarında bahis olan konuları dinleyince şaşırmamak mümkün değil. Önceden, başını örtenlerin ne işi var üniversitede diyen “laik” hocaların yerini bazı şehirlerde dini hocalar almaya başlamıştı. Gençleri dinlerken bu sözlerin etkisinin onlar üzerinde çok daha derin ve bizden çok farklı olduğunu da gördüm.

Gençlerin ortak kanaatleri bu dini cevapların her şeyden önce “gülünç” olduğu şeklindeydi. (Tabii ki burada gençler derken hocaların etrafındakilerden söz etmiyorum. Orada bir itiraz söz konusu olamaz)

Toplum içinde bir çığ gibi dilden dile çoğaltılarak yaygınlaştırılan, hocaların yorumlarında da maalesef odak noktası “kadının toplum içindeki konumu ve cinsellikti. ”

Saten çarşafta yatmaktan, asansöre, kadınların toplum içindeki davranışlarına ve konumuna ilişkin yapılan tüm yorumlar (fetvalar mı desek!) her şeyden önce gençlere sürrealist ve komik geliyordu. Onlarla konuşurken, dünyanın ahvali konusunda hocalardan çok daha donanımlı olduklarını gördüm. Ve böylesi açıklamaların onların dine bakışına olumlu hiçbir katkısı olmadığı gibi tam tersi zararı vardı. Gençler arasında deizmin giderek arttığı bir dönemde İslam’a karşı duyulan güven ve saygıyı artıracak açıklamaların, bilgece sözlerin peşinde gitmemiz gerekirken bu beyanları izaha çalışmak da bizim adımıza bir başka kayıp! Nerden bakarsak bakalım böylesi konuşmaların içeriği zayıf olsa da etkileri itibarıyla “din” anlayışımıza da, yaşantımıza da ve de ahiretimize de katkı sağlamadığı ortada.

Gençleri dinlerken dünyanın mevcut ahvali içinde İslam’ı dönüp dolaşıp bu çembere hapsetmenin “dini hayata katkısı ne olabilir” sorusunu sormadan edemedim. Bu yorumların dini hayatın geliştirilmesiyle-yükseltilmesiyle bağlantısı ne olabilirdi ki? En önemlisi de bir müminin nihai amacı olan ahirete katkısı var mıydı?

Kitaplı dinleri rafa kaldırmanın “dünya düzeni” açısından daha verimli kabul edildiği ortada. Öylesine bir kaotik çağ var ki karşımızda! İnsan olma vasfının azaltılıp, makine olma vasfını artıran, teknolojilerle “insan”ı bir “üretim” haline getiren bir dünya görüşüne bu argümanlarla mı cevap vereceğiz? Tartıştığımız dini konular bunlar mı olmalıdır?

Müminlerin tefekkürden uzaklaştığı bir ortamda din adamları bu konularla mı bir “din gündemi” ortaya koyacaklar. Velev ki böylesine binlerce soruyla karşılaşmış olsunlar!

Müntesiplerine “bırakın bu konuları, başka işiniz yok mu” diyemiyorlar mı? Bu başlıkların çağımızın ilahiyat ve dini tartışmalarına katkısı ne olabilir?

Diğer taraftan genç nüfusun %96’sı dünya ile bağlantı halinde, internet ve telefonlar insanın bir uzvu gibi adeta? Böyle bir ortamda şeytanın telmihleri böylesi konulara indirgenebilir mi? Böylesine dünyada olup biteni anlamaktan uzak mısınız?

“Din” vicdanların sesi, akıl ve şuurların hakka çağrısı olması gerekirken, dünyaya ses veren kadim bir geleneğin, tecrübenin, ilahi bir vahyin sözü olarak bunları mı kayda düşeceğiz.

Bu konuşmaların arka planını bilemem. Böylesi bir açıklama videosu 4 milyon kişi tarafından tıklanıyorsa, milyonlarca kişi bunları paylaşıp üzerinde olumlu olumsuz yorum yapıyorsa “din adına konuşanların sorumlulukları eskisinden çok daha büyük”. Kendi fikirleri ya da karakterlerini yansıtan düşünce biçimlerini “dini hakikat” olarak topluma anlatamazlar.

Bu yorumların toplumun dindarlık anlayışına katkı sunmadığı gibi içerden veya dışarıdan tepkileri artırdığı ortada. Kadın ve cinsellik odaklı bu söylemlerin işaret ettiği bir hakikat de yok. Yaşatılmasına katkı sundukları hayırhah gelenekler de değiller bunlar. Kızların erken evlendirilmesinden başlayarak, eğitim görmesine, dayak yemesine sundukları bakış açısı her şeyden önce ne insani ne de İslami. Cemaatlerinin ya da müntesiplerinin hoşuna gitmesi, onlar tarafından onaylanmaları da olan biteni değiştirmez.

Dünya başka bir yere doğru gidiyor. Basit erkek sorunlarının ötesinde din adamlarının cevaplaması beklenen sorular var. Biz de ülke olarak bu dünyanın göbeğindeyiz. Cehaletimizi besleyen dini yorumların ne ülke olarak ne de bireysel olarak varoluşumuza katkı sunmadığı ortada.

Tam tersi bugün hakim kılınmaya çalışılan dünya nizamına karşı dururken imanımız kadar bilgimizin güç kaynağı olduğuna inanıyoruz. Mizanü’l-aklı esas alan insanın yaratıcısı ile arasındaki ilişkiyi gençlere aktarabilen, onları bu kaotik çağda kaybolmadan suyun üstünde tutacak, imanlarını güçlendirecek dini yorumlara ihtiyacımız var.

Böylesi bir ortamda din adamlarımıza velev ki sorulara cevap vermek kabilinden olsun yorumlarına çok fazla dikkat etmeleri gerekiyor. En azından şahsi görüşleriyle din arasına bir ayırıcı not düşebilmeliler.

#Din