İşte geldik gidiyoruz

04:0015/09/2018, Cumartesi
G: 15/09/2018, Cumartesi
Ayşe Böhürler

Elbette herkesin her neslin bir hikayesi var. Ama nesillerin hikayeleri içlerinde yetiştiği şartlarda olgunlaşıyor. Her neslin içinde bulunduğu şartlar onların karakterini, alışkanlıklarını etkiliyor. Bizim kuşağın hikayesi de öyle. Ve bizim kuşağın hikayesi için de 12 Eylül keskin dönüm noktasıdır. Öncesi ve sonrası her birimizin karakterinde bir izdir.O dönemin normali ve hatta ideali olan ölmeyi ve öldürmeyi göze alan gençler, örgütler ve yapılar artık tarihe karıştı, ancak karakterimizde hayatımızda


Elbette herkesin her neslin bir hikayesi var. Ama nesillerin hikayeleri içlerinde yetiştiği şartlarda olgunlaşıyor. Her neslin içinde bulunduğu şartlar onların karakterini, alışkanlıklarını etkiliyor. Bizim kuşağın hikayesi de öyle. Ve bizim kuşağın hikayesi için de 12 Eylül keskin dönüm noktasıdır. Öncesi ve sonrası her birimizin karakterinde bir izdir.

O dönemin normali ve hatta ideali olan ölmeyi ve öldürmeyi göze alan gençler, örgütler ve yapılar artık tarihe karıştı, ancak karakterimizde hayatımızda bıraktığı izler silinmedi. O izler bizleri bugüne getirdi. O izlerden soyutlanarak dünyaya bakmamız mümkün olmadı. O nedenle 12 Eylül bizim kuşaktan her bir kişi için bir milattır.

Dünyayı değiştirmek istiyorduk her birimiz kendi fikrimizce bunun mümkün olduğuna da inanıyorduk. Bizden önceki kuşakların fikriyle olmasa da ruh haliyle olduğu gibi. Zannettik ki biz isteyince değişecek ve en önemlisi bizim istediğimiz dünya için en iyisi…

“Netekim” dünya değişmedi ama biz değiştik, hayallerimizi kalbimize hapsetsek de umudumuzu yitirmedik, hala güzel işlerin peşindeyiz. Ancak her birimiz biliyoruz ki büyük değişimlerin değil ancak küçük değişimlerin öncüsü olabiliriz.

***

12 Eylül’den 38 yıl sonra olanları hatırlarken o dönemin başında ortasında sonuna yetişmiş bizim kuşağın gündemi de, hayalleri de, umutları da bugünden ne kadar çok farklıydı. 12 Eylül olduğunda aralarında 650 bin genç cezaevine girdi. 1 milyon 683 bin kişi fişlenmişti. Bunlardan 49’u idam edilmişti. Ya sosyalizmi getirmek ya da engellemek istiyorlardı. Herkesin kafasındaki devrim ve değişim bambaşkaydı. Kimin devrimine kimin canı heder edilecekti. Hangi acılar kimin için göğüslenecekti? Bir çatı altında onlarca örgütün içinde kime can bağışlanacaktı. Çoğu zaman bunları düşünmeye bile vakit kalmadan hayatlar akıp gitti…

12 Eylül sonrası Türkiye’de hayat bambaşkaydı. Suikastlar, öğrenci cinayetleri, silahlı çatışmalar, şehir katliamları durmuştu. Türkiye’yi değiştirmek hayali gençlerin elinden alınmıştı. Travmalar, ağır bedellerin ardından her şey ve herkes değişti. Sadece biz değil dünya da değişti!

Ne sosyalizm ne komünizm artık bugünkü dünyanın gündeminde de umurunda da değil. Binlerce gencin uğruna ölmeyi kabullendiği değerler dönemselmiş meğerse! Sonrasında dünya başka bir yere evriliverdi. Sonrasında küreselciler düştü ortamlara. Küresel değerler evrensel değerler filan lafları kulağa hoş gelmeye başladı. İdeoloji yoktu, birbirinin değerine saygı göstermek kabullenmek vardı. Tabii her akım gibi bu akım da beraberinde müziği filmi romanları yazarlarıyla bir bütün paket olarak dünyamızı sardı. Afili bir anlatımı vardı. Sermaye karşıtı toplumcu öğretilerden ancak buraya varılabilirdi. Hem sağ hem de sol akımlar küresel olmakta beis görmedi. Sonralarda o da tedavülden kalktı. Küreselcileri sermaye gruplarının yatırımlarını garantiye altına almak için destekleniyordu. Her kıta her ülke insanının tüketim alışkanlıklarını benzeştirince tüketim daha da canlanacaktı. Kapitalizm arz-talep arasında uyumlandırma sürecini fikir akımlarıyla yapıyordu.

Tüm bunların bir kurgusal aklın ürünü olduğu anlaşıldı. Ve nihayet bugün geldiğimiz yerde herkes evinde olana kendinde olana daha çok sahip çıkmaya başladı. Değişim umutları uzaklarda, soyutlamalar ve nihayet hayaller de silahlı devrimle gelmeyecekti. Uzun bir tanıklığın ardından, dünyayı değiştirmek için önce kendimizi değiştirmekle işe başlamamız gerektiğini söyleyen ilahi kanuna gelip teslim olduk.

Ülkü sahibi olmanın da artık eski hükmü kalmadı. İslamcılık hareketi ise dünya genelinde olgunlaşacak zemin bulamadı. Sermaye ilişkileri, fiziksel işgal, kültür emperyalizmi, ayakta kalma mücadelesi derken şimdi de Müslüman toplumlar inanç krizleriyle karşı karşıya. Doğal yaşamdır, zayıf kalmaktır, bedenimiz kutsalımızdır filandan ibaret kavramlar inanç dünyamızın ortasına gelip oturdu.

Ciddi bir muhasebeye ihtiyacımız var. Bizim kuşaklar ile yeni kuşaklar arasında din, kimlik, kültür başta olmak üzere aynı kelimelerin içerikleri bile farklı. Biz başımızı örterken bir kimlik ve değer savaşı veriyorduk, şimdi gençler bunun tam tersini yaparak bu savaşı veriyorlar. Kim haklı kim haksız doğrusu bilmiyorum.

#Türkiye
#12 Eylül