Evde kalalım da nerde kalalım?

04:0028/03/2020, Cumartesi
G: 28/03/2020, Cumartesi
Ayşe Böhürler

Evde kaldıkça bildiğimiz her şeyi yeniden gözden geçiriyoruz. Örneğin ev mi yaşam alanı mı? Hayatlı evleri belki hatırlayanınız vardır. Geleneksel ev mimarimizin bu güzel örneğine hemen hemen her Anadolu şehrinde rastlarsınız. Evlerimiz artık hayatlı değil. Şimdi konutlarımız var. Yani ikamet edilen, kon-ut / konmaktan geliyor. Hayatlı evlerden konutlara çıktık oradan da rezidanslara ki bu da ikamet yeri demek, sanki sadece bir posta adresi!Önce küçük Avrupa, sonra küçük Amerika hayalleriyle kentleri

Evde kaldıkça bildiğimiz her şeyi yeniden gözden geçiriyoruz. Örneğin ev mi yaşam alanı mı? Hayatlı evleri belki hatırlayanınız vardır. Geleneksel ev mimarimizin bu güzel örneğine hemen hemen her Anadolu şehrinde rastlarsınız. Evlerimiz artık hayatlı değil. Şimdi konutlarımız var. Yani ikamet edilen, kon-ut / konmaktan geliyor. Hayatlı evlerden konutlara çıktık oradan da rezidanslara ki bu da ikamet yeri demek, sanki sadece bir posta adresi!

Önce küçük Avrupa, sonra küçük Amerika hayalleriyle kentleri hafriyat alanlarına çevirdik. Yolları genişlettik, kaldırımlar yaptık. Balkonlar, Fransız balkonlarına döndü ya da 2-3 adımlık balkonlar var. Konut reklamları hep idealinizdeki ev diye bitiyor. Peki idealimizdeki ev nedir? Yani herkesin idealinde tek bir ev var da bunu mu bulmamız gerekiyor? Yok, herkesin ideali ayrı ise herkese ayrı ayrı bir ev mi vadediliyor? Aslında reklam anonslarının arka planı hâkim kılınmış bir ortak varsayıma dayanıyor. Güvenlik duvarı olan, akıllı-mümkün olduğu kadar modern teknolojilerle donanmış- mümkün olduğu kadar dış dünyadan yalıtılmış lüks evler...

Karantina günlerinde kelimelerin yüklendiği manalar tersyüz olurken evin yüklendiği mana da tersyüz oldu. Ev karantina oldu. Karantinada kalmak mı evde kalmak mı sorusuna sıkışıp kaldık. Sokağa çıkanları suçluyoruz da neden evlere bu kadar kaçılası oldu? Hele yaşlılar için neden bir kat daha fazla kaçılası yerler? Çünkü onlar geniş bahçelerde büyüdü, konu komşu ile cumbalardan cumbalara ya da camdan cama sohbetlerin edildiği günlerden. Hep birlikte yaşanan geniş ailelerden geldiler. O genişliği, ferahlığı buldukları tek yer sokaklar, parklar.

Türkçe de ev kelimesinin aslı eb... Eb genişlemek demek. Evlenmek de genişlemek demek olsa gerek. Ailenin genişlemesi, hanenin genişlemesi... Zaten evren de ev kelimesinden geliyor yani kâinat bizim evimiz…. Ev kavramı bu kadar geniş, ferah olan bir kültürün çocukları olarak tıkıldığımız konutlarımızda razı mıyız bu yaşama?

Geç kalmadan eve dönmek için geç mi kaldık bilmiyorum.

Evle kurduğumuz ilişkiyi yeniden gözden geçirmek isteyenler için şuraya da faydalı bir link bırakalım:

KORONALI GÜNLER

Evde kalırken korona karşısında dünya deneyimlerini verilen reflekslere, farklı ülkelerde yaşayanlara kulak vermeye çalışıyorum. Herkes için bu kestirilemez bir süreç. Bu sürecin içinden nasıl ve ne olarak çıkacağız, bilmiyoruz. 50 yıl sonrasını planlayan Almanya gibi ülkelerde iş daha disiplinli giderken İtalya, İspanya gibi ülkelerde iş kontrolden çıkıyor. Her ülke aynı musibete bambaşka reflekslerle cevap veriyor. Kültürel farklar reaksiyonları etkilese de sayısı 20 günde 15 bini geçen ölümler karşısında Almanya, Hollanda ve nihayet İtalya çareyi evde kalmayı zorlayıcı yasaklarda buldu. Piknik yapmayı, iki kişiden fazla bir araya gelmeyi, ayrı evlerden çok sayıda insanın bir araya gelmesi yasaklandığı gibi her türlü toplaşma para ve hapis cezasına bağladı. İtalya dışarı çıkış kâğıdı istiyor. Bu kâğıdı göstermeyenlere 3 ay hapis ve 206 Euro ceza geldi. Almanya’dan Asiye Bilgin, “Zaten sosyal mesafesi yüksek olan Almanlar önlemler kolay uydu” derken, gazeteci Elif Zehra Kandemir bu uyarıları dikkate almayanların yaşlılar değil gençler olduğundan, korona partisi veren gençler bulunduğundan söz ediyor.

İtalyanlar Covid-19 için alınan tedbirlere yeni yeni uymaya başlıyor. Sokağa çıkmaya sebep üretmekte en yaratıcı ulus ise yine onlar. İtalya’da sokağa çıkma yasağına uymadığı için yakalanan aşığın “Aşk için, yine yaparım” demesi de kızgınlığın tersine büyük coşkuyla karşılanıp, manşet oluyor. Avukat Ezel Sadıker “Olayın başında sanki bir terör saldırısına meydan okunurcasına virüse meydan okundu, korkmayacağız sokağa çıkacağız derken vaka sayıları arttı’’ diyor. Ezel’in gözlemlerinden birisi de hijyen meselesinin halk tarafından çok ciddiye alınmaması oldu. Bırakın halkı Roma’da sokakların temizlenip, çöplerin toplanması bile 20 günde bir oluyor. Belediye başkanının temizliği pas geçmesi, hükümetin olayı önlemek konusunda çok ortada olmaması. Konunun bir ülke gündemi olarak medyada yeterince yer almaması, İtalyan kaynakların yetersiz bilgi akışı, tüm bilgilerin sosyal medya üzerinden paylaşılması.Ezel’i dinlerken İtalya’da hükümetin başta olayı sahiplenmemesinin salgının yayılmasında etkisi olduğunu düşündüm. Bunca ölüme rağmen bu konunun ülkede çok da gündem olmaması da dikkat çekici bir nokta.

İtalya’da cenazeleri gömecek yer kalmadığı için cenazeler başka şehirlere kamyonlarla gönderilirken bir bölümü de krematoryumlarda yakılıyor. İtalyan toplumunda en çok bu görüntüler büyük bir infial yaratıyor. Yaşam kadar da ölüm halinde akıbetimiz de koronavirüsü ile kaygılarımız arasında yer alıyor.

Elif Zehra Köln’den Avrupa’daki Türk toplumunun asıl endişesinin ‘’ölüm halinde definler nasıl gerçekleşecek’’ sorusuna odaklandığını söylüyor.’’ Covid-19 yüzünden vefat edenlerin cenazelerin yıkanamaması, cenaze merasimine en fazla 5 kişinin katılması, cenazelerin yakılmasının gündeme gelmesi manevi bir travma yaratıyor. Şöyle bir güzellik de var: Müslüman topluma moral olması için camilerde ezan okunmaya başlandı. Buna yönelik ırkçı bir tepki de olmadı. Alman toplumu daha kapsayıcı bir kimlik içine girdi’’ derken sürecin kestirilmez sonuçları olacağına dikkat çekiyor.

#İtalya
#Covid-19
#Türkçe
#Almanya