Dip tartışmalar

04:0027/10/2018, Cumartesi
G: 27/10/2018, Cumartesi
Ayşe Böhürler

Türkiye Cumhuriyeti daha kuruluşundan itibaren isminden rejimine, adlandırmaya ilişkin birçok tartışmaya tanık olur.Kuruluştan az önce 24 Eylül’de çıkan gazeteleri ele alan bir yazıda tesadüf etmiştim, yazarlar ‘Türkiye Halk Cumhuriyeti” ya da “Türkiye Halk Devleti” denip denmemesini tartışıyorlardır. O dönemin gazetelerine baktığımızda bir başka konunun İslâmiyet’in rejim içinde konumlandırılması olduğunu görüyoruz.Bugünkü tartışmalar da sanki o günlerin devamı gibi… Aynı damardan gelişen tartışmalar…

Türkiye Cumhuriyeti daha kuruluşundan itibaren isminden rejimine, adlandırmaya ilişkin birçok tartışmaya tanık olur.

Kuruluştan az önce 24 Eylül’de çıkan gazeteleri ele alan bir yazıda tesadüf etmiştim, yazarlar ‘Türkiye Halk Cumhuriyeti” ya da “Türkiye Halk Devleti” denip denmemesini tartışıyorlardır. O dönemin gazetelerine baktığımızda bir başka konunun İslâmiyet’in rejim içinde konumlandırılması olduğunu görüyoruz.



Bugünkü tartışmalar da sanki o günlerin devamı gibi… Aynı damardan gelişen tartışmalar… Osmanlı’nın son döneminden başlayarak bugüne gelen, İslâm’ı eksene alan damar ile Türklüğü eksen alan damar arasındaki çatışma tarihin belirli dönemlerinde adeta hortluyor. Bu iki akımın kelimelerle kavgası siyasetin merkezinde son hızla sürüyor. Tıpkı bugün olduğu gibi.

Bu meselenin birçok saçağı ve kanadı var. Bu kanatlardan birisinde temel bir eksen var ki, bu konuyu adam gibi ciddiyetle ele alıp konuşmaktan kaçınıyoruz: “İslâm’ın modern toplumla ilişkisi.” O gün de, bugün de eksende olan bu konuyu konuşmaktan kaçınmak, çatışmayı ertelemekten başka işe yaramıyor. Aslında bugünkü iktidarın böyle bir iddia ile çıktığını söyleyebiliriz. İki döneme ve gruba köprü olmak adına siyaseti yapılandırmak, kuruluş gayelerinden birisiydi.

Cumhuriyet kurulurken de ve sonrasında da temelde olan bu tartışma aksı klasik İslâmî söylemlerle perdelenemeyecek kadar derin ve capcanlı duruyor. Depremin fay hattı aslında… Üstelik bu tartışma Batı ülkelerinin dayatması filan değil, bizzat bizim içimizden çıkıyor. Söylemler yer yer ithal olsa da külliyen bizi anlatıyor. Bu nedenle hiçbir tarafın diğerine kulak kapatması da akılcı ve hakkaniyetli değil…

Her iki grup da ‘milli bir kimlik’ tanımlıyor ve en doğrusunun kendisininki olduğunu söylüyor. Bunlara ne gerek var diyen liberalleri konunun dışında tutarak bu tartışmanın önemli ve verimli olduğunu da düşünüyorum.

Sadece içinde bulunduğum İslâmî kanadın daha tutarlı davranmasını bekler idim. Tartışmalarda ortaya çıkan argümanlar çelişkili üstelik de toplum hafızasını yok sayıyor. İllâki bir ülke bir yurt bir vatan bir devlet diyorsak bir milli kimliğimiz de olacak.

Burada söylemek istediğim Cumhuriyetin geleceği ortak kimlik ve özelliklerimizin tespitine çok bağlı oluşu. Bu kimlik tespiti için de tutarlı olmakta da fayda var. Herkes bu konuda daha tutarlı bir tavır ortaya koymak zorunda.

Diyorum ya her şey aslında ‘İslâmiyet ve modern toplum ilişkisi’nde düğümleniyor. Bu konuyu da cesurca konuşmakta fayda görüyorum. Neyi savunursak savunalım ortak bir milli kimlik paydası oluşturmak zorundayız. Bunun için de uzlaşma şart, bizim gibi düşünmeyenleri dinlemek şart ve de tarihe dönemin şartları içinde bakmak da şart. “Bu ülkenin kurucuları İslâmiyeti niye devletten uzaklaştırdı” sorusunu da konuşmalıyız.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun…

#Devlet
#İslamiyet
#Toplum