Televizyon ekranlarında ağırladığım her konuk, kendi alanında bilimsel bir tutku sahibi olmanın da ötesinde çalıştıkları alanlarda derinleşmeyi başarmış ve bunun neticesinde de eser ortaya çıkarmış isimler. Onları dinlerken, aslında ihtiyacımız olan şeyin çok şey bilen insanlar değil; tek bir alanda derinleşen insanlar olduğunu düşünmeden edemiyorum. Bunun da ötesinde her bir konuğum Türkiye’nin hikâyesinin bir parçası olarak büyük bir resmi tamamlıyorlar.
Geçen haftaki konuğum Gönül Paçacı da bunlardan birisi. Türk musikisini yaşatmak için verdiği mücadele musiki ile ilgili çalışmaların ötesinde kilitli depolara, tozlu çuvallara, mirasçılarının bir kâğıt parçası olarak görüp hurdacılara sattığı kâğıtlara yahut da kilitli kalmış odaları açtırmaya kadar uzanmış. Binlerce notayı, ses kaydını bulmayı ve onları bugün çalınabilecek hale getirmeye bir ömür vakfetmiş. Onun hikâyesi aslında Türkiye’nin de hikâyesi, kendini, değerlerini fark edenlerle bunları yok edenler ya da yok sayanlar arasındaki mücadelenin öyküsü.
Gönül Paçacı; mühendislik eğitimini yarıda bırakarak İstanbul Belediye Konservatuarı’nın Türk Müziği Nazariyatı ve İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarının Temel Bilimler Bölümlerini bitirmiş, yüksek lisans tezini az bilinen 60 adet makam üzerine yapmış. Onları toplayan toplam 70 beyitlik bir kâr-ı natık bestelemiş, Bu eser bestelendiği yıl solist olarak da Kâni Karaca tarafından seslendirilmiş. Çeşitli üniversitelerde Osmanlı Müzik Teorisi dersleri veren Paçacı icranın da içinde olmuş ve az bilinen makamlarda 50 civarında beste yapmıştır. Daha sonraki çalışmalarını Osmanlıca-basılı müzik yayınları envanteri hazırlamak üzerine yoğunlaştırmış. Cumhuriyet döneminde kapatılan Türk Musikisi Konservatuarı Darülelhan’ı yeniden açmak ve oradan depolara atılan beste ve kayıtları bulmak için büyük bir mücadele vermiş. 1982 yılında başladığı bu çabaları 2011 yılında sonuç vermiş. İstanbul Müzikoloji Bölümüne bağlı Osmanlı Dönemi Karşılaştırmalı Müzik Lisans Programı ve İÜ Rektörlüğüne bağlı Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezinin (OMAR) kurulmasını sağlamış. Şu anda 2012’de resmen kurulmuş olan bu merkezin müdürlüğünü yapıyor. Bir anlamda Darülelhan’ı yeniden açmayı başarıyor. Darülelhan ismiyle çıkardığı dergide kültür tarihçisi olarak Türk musikisi üzerine yazılmış birçok makaleyi, araştırmayı yayın haline getiriyor. Derginin 9. sayısı halihazırda yayınlanmış durumda. Ustalar OMAR’da, Darülelhan Mecmuası, “Sırlanmış Sesler: Darülelhan Ses Kayıtları” gibi çeşitli müzikolojik yayın faaliyetlerini başlatmanın yanı sıra ve yine OMAR yayını olarak Tanburî Cemil Bey Tarafından adlı kitabı yazmış. Aynı zamanda Osmanlı Dönemi Müziği Multimedya Arşivinin yürütücüsü ve İcra Heyeti şefi olarak görev yapan Gönül Paçacı bulduğu birçok notayı dönemine uygun sazlarla kayıt altına alarak büyük bir hayali gerçekleştiriyor. Bir büyük dijital arşiv oluşturarak bunu gelecek nesillere taşıyor.
Emirgan’da Mirgün Köşkü’ne yolunuz düşerse Omar merkezinden gelen müzik nağmelerine kulak verin. Mutlaka bir kayıt vardır ya da bir eser çalışılıyordur. Hem de genç müzisyenler tarafından. Omar’ın çeşitli dönemlerde İstanbul Üniversitesi’nde verdiği konserlerde ise artık yer bulmak mümkün değil. Hem de dinleyicilerin büyük bölümünü gençler oluşturuyor.
Omar, İstanbul Üniversitesi’nde bu işe gönül vermiş değerli hocaların desteğiyle ve Gönül Paçacı’nın tutkuyla, sabırla, binbir emekle bezmeden istikrarla sürdürdüğü çalışmalar sonucunda kurulmuş. Geleneksel müziğin araştırma eğitim ve icra birimlerini birleştirmeyi hedefleyen bir kuruluş olarak ülkemizin en eski resmi müzik okulu olan Darülelhan’ın günümüzdeki varisidir.
Darülelhan’ın ilk döneminden kısaca bahsedelim ve dönemin aydınlarını da rahmetle analım. 1917’de yenilgilerin, işgalin ve batmakta olan bir imparatorluğun başkentinde musiki eğitimi veren bir okul açmak ve bir müzik envanteri oluşturmak ciddi bir çabanın ürünü olarak ortaya çıkıyor. Burada Darülelhan’ın kurucusu Rauf Yekta Bey arşivinin Osmanlı’dan bugüne kalan en önemli müzik mirasıdır. Geleneksel yollarla, sözel kanallarla aktarılan müziğimizin konservatuar çatısı altında tespit, tasnif ve yazma alanında ilk adımı da yine Rauf yekta Bey atmış, geleneksel çevrelerle ilişkisini hiç kaybetmemiş, sürekli icranın içinde olmuştur. Bu nedenle Rauf Yekta Bey arşivi hayati bir önem taşıyor. Rauf Yekta Bey ayrıca bugün kullanılan ses siteminin temel prensiplerini de ortaya koymuş. Bu prensiplerin Türk musikisini ifade etmeye yetip yetmediği konusunda ciddi tereddütleri olsa da…
Yine bu yayınlarda gördüğümüz kadarıyla Osmanlıca nota yazımı ve basımının da ayrı bir hikâyesi var. Batı tipi notalarda musikimizdeki küçük aralıkların tam yansıtılamayacağı endişesinde çok haksız olmadığı da zaman içinde görülmüş. Türk musikisindeki 110’dan fazla makamdan geriye bugün sadece 60 makamı kullanılır halde bulunuyor. Onların içinden en fazla 10 makamda besteler yapılıyor.
1926’ya kadar süren bu çalışmalar dönemin siyasetinin batı modernleşmesi baskısına kurban verilerek kapatılmış. Kayıtlar ve notalar da dağıtılmış. Türk sazlarını çalmak, müziğini icra etmek irtica olarak görülerek yasaklanmış. Bunları yapanlar da baskıya maruz kalmışlar.
Gönül Paçacı bugün ortaya çıkardığı Rauf Yekta Bey arşiviyle ve Türk müziğini teorisi ve icrasıyla yeniden İstanbul Üniversitesi çatısı altında yaşamasına vesile olanlardan birisi.
Bunların yanı sıra kulağımızı kendi müziğimize aşina yapacak daha çok çabaya ihtiyacımız var. Halk müziği ve Türk müziği diye ayrılan konservatuarların tek bir çatıda birleştirilmesi, okullarda müzik eğitiminin Türk sazlarıyla yapılması gibi birçok önerinin üzerinde daha çok konuşmalıyız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.