“Alacakaranlık Kuşağı” öncesi ve sonrası...

04:0023/02/2019, Cumartesi
G: 23/02/2019, Cumartesi
Ayşe Böhürler

“IŞİD’de savaştıktan sonra ülkelerine dönenler ve 5 bine yakın çocuğa ne olacak, onlar topluma nasıl entegre edilecek” soruları birçok başlıkla birlikte dünya kamuoyunun gündeminde. Orada kimin ne için savaştığı konusu müphemliğini korurken bölgede oluşan Alacakaranlık kuşağına 110 ülkeden 40 binden fazla kişi akmış.“Londra’daki King’s College’da Uluslararası Radikalleşme Araştırmaları Merkezi’nin Temmuz 2018’de yaptığı bir çalışmaya göre 4,640’ı çocuk olmak üzere 80 ülkeden toplam 41,490 kişi,

“IŞİD’de savaştıktan sonra ülkelerine dönenler ve 5 bine yakın çocuğa ne olacak, onlar topluma nasıl entegre edilecek” soruları birçok başlıkla birlikte dünya kamuoyunun gündeminde. Orada kimin ne için savaştığı konusu müphemliğini korurken bölgede oluşan Alacakaranlık kuşağına 110 ülkeden 40 binden fazla kişi akmış.



“Londra’daki King’s College’da Uluslararası Radikalleşme Araştırmaları Merkezi’nin Temmuz 2018’de yaptığı bir çalışmaya göre 4,640’ı çocuk olmak üzere 80 ülkeden toplam 41,490 kişi, doğrudan IŞİD’le bağlantılı.” 2015 itibarıyla birçok ülkenin IŞİD’e karşı hareket başlatması IŞİD’e katılımları durdurmuş olsa da bitirmemiş. 146 ülke, toplam 53 bin 781 vatandaşının IŞİD’e katılabileceği endişesini taşıyor. Soufan Center’ın “Halifeliğin Ötesi: Yabancı Savaşçılar ve Geri Dönenlerin Yarattığı Tehdit” isimli rapor bu konuda haberlerde kullanılan önemli kaynaklar arasında yer alıyor.

IŞİD’in insan kaynağını oluşturan bölgeler arasında Doğu Avrupa, Orta Asya ve Batı Avrupa başı çekiyor. Ülke bazında baktığımızda ise Rusya, Suudi Arabistan, Ürdün, Tunus ve Fas diye ilerliyor...”Niye bu ülkeler” başı çekiyor sorusuna elbette 1990 Sovyetlerin parçalanmasından başlayarak pek çok cevap üretebiliriz. Bu katılımlarda
Doğu Avrupa ülkelerinden ve Balkanlardan gelenlerin yüksekliğinin sebeplerini düşünürken aklıma 2016 yılında NY Times’da çıkmış bir makale geldi. Bryon Danton imzalı
“How U.S. Torture Left a Legacy of Damaged Minds” isimli makale CIA’in özel izinli bir bölümünün Balkanlar’da olan gizli hapishanelerde uyguladıkları işkencenin 15 yıl sonra ortaya çıkardığı sonuçları anlatıyordu “Birleşik Devletler terörizm şüphelilerine uygulanan yöntemin daha önceden ülkenin kabul ettiğinin çok ötesinde acı verici ve şok edici olduğunu biliyorlardı. Fakat hiçbiri, uzun süreli psikolojik sorunlara yol açacağını hesap edemediler.15 yıl sonra artık çok açık ki yapılanlar yanlıştı. Bugün Slovakya’da, karartılmış hapishane içinde köpekle olan hatıraları yüzünden rahata kavuşamayan Hüseyin al-Marfadi, sürekli baş ağrıları ve uyku sorunları olduğunu ifade ediyor. Kazakistan’da Lütfi bin Ali, sürekli bunaltıcı kabuslarla uyanıyor. Libya’da, yoldan geçen bir araba CIA hapishanesinde kulakları sağır edici müziği hatırlatarak Majid Mokhtar Sasy Al Maghrebi’nin öfkesini kışkırtıyor. Ve dahası, umutsuz bir erkek var; artık kendinde olmadığını söyleyen. ‘Bu depresyonla yaşıyorum’ diyor. Guantanamo kamplarındaki korumalara benzer yüzler görmekten korktuğu için evden dışarı çıkamayan Faslı Younous Chekkouri; ‘Ben normal biri değilim artık’ diyor. Dünya üzerindeki gizli CIA hapishanelerindeki ya da Guantanamo kamplarında askeri gözaltındaki acı verici yöntemlere dayandıktan sonra; açıklanmayan sağlık kayıtları, hükümet belgeleri, tutuklularla yapılan mülakatlar ve askeri ve sivil doktorlara göre düzinelerce tutukluda kalıcı zihinsel sağlık problemleri gelişti. Bazılarının dünyanın en zalim rejimleri tarafından gaddarca davranılan Amerikan mahkumlarla aynı semptomları gösterdikleri ortaya çıktı. Bu yöntemlerin uygulandığı kurbanlar, ABD’nin daha sonra reddettiği, kimliği yanlış tespit edilmiş ya da çürük delillerle yargılanmış insanları da içeriyor. Diğerleri ise Taliban ya da Al Kaide eri olduğu düşünülen ve sonrası için tehdit olarak görülenlerdi. Bazıları ise 11 Eylül saldırılarına yol açan ve Cole’u bombalama olaylarına dahil olan gerçek teröristlerdi. Amerikalılar, istihbarat başarısının eziyet anlamına mı geldiğini sorarak 11 Eylül sonrasının sorgulama metodu mirası üzerine uzun zaman tartıştı. CIA’in uykudan yoksun bırakma, buzlu suya batırma, kafalarını duvara vurma ve tabut misali kutulara mahkumları kapatma metotlarını içeren derinleştirilmiş sorgulama yönteminden geçen 39 kişinin yarısından fazlasında psikiyatrik problemler ortaya çıktı. Bazılarına post travmatik stres bozukluğu tanısı konurken, bir kısmında paranoya, depresyon ve psikoz tespit edildi. Gözaltına alınan yüzlerce insan CIA’in oluşturduğu siyah site ve Guantanamo’da duyusal yoksunluk, izolasyan, köpekle korkutma ve diğer kalıcı etki bırakan işkence yöntemlerine maruz kaldılar. Neredeyse hepsi de serbest bırakıldı…”
Anlatılan bu resme bir de Irak ve bölgedeki hapishanelerde yaşananları ilave ettiğimizde tablo başka boyutlar kazanıyor. Bununla ilgili de Standart Operating Procedure isimli belgeseli tavsiye ederim.

Tüm bunların ötesinde “radikalleşme nedir” sorusu başta olmak üzere, radikalleşmenin nerelerde aranacağı, nasıl önleneceği, ekstremistlerden ılımlı ya da sert İslamcılara pek çok kavram ayrı tartışmaların konusu. “Ben bu kavramları kabul etmiyorum” demek yetmiyor. Alacakaranlık kuşağı artık tek bir bölge değil. Şimdilik sadece buzdağının üstünde görünenlere bakıyoruz. Ancak buzdağı suyun altında olduğu gibi duruyor.

#IŞİD
#King’s College
#Bryon Danton
#Hüseyin al-Marfadi
#CIA
#Standart Operating Procedure