Okunaklılık!

04:0015/07/2022, Cuma
G: 15/07/2022, Cuma
Ayşe Böhürler

“Yüksek modernist planlama dönemi geride kaldı ve başarısız oldu bunu görün…”“Yaşama biraz daha hürmet, geleceğe biraz daha yumuşak müdahale, beklenmedik şeylere yönelik biraz daha tolerans, biraz daha az hüsnü kuruntu besleyin.”“Küçük adımlar atın, sıradan insanların zekâsına, bilgisine, deneyimlerine güvenin. Tersine çevrilebilirliği tercih edin. Birer hata olduğu anlaşılmasından sonra kolayca geri alınabilecek müdahaleleri tercih edin.”“Akıllıca yapılan tamiratın ilk kuralı tüm parçaları korumaktır…”Bu

“Yüksek modernist planlama dönemi geride kaldı ve başarısız oldu bunu görün…”

“Yaşama biraz daha hürmet, geleceğe biraz daha yumuşak müdahale, beklenmedik şeylere yönelik biraz daha tolerans, biraz daha az hüsnü kuruntu besleyin.”

“Küçük adımlar atın, sıradan insanların zekâsına, bilgisine, deneyimlerine güvenin. Tersine çevrilebilirliği tercih edin. Birer hata olduğu anlaşılmasından sonra kolayca geri alınabilecek müdahaleleri tercih edin.”

“Akıllıca yapılan tamiratın ilk kuralı tüm parçaları korumaktır…”

Bu önerileri James C. Scott’un “Devlet Gibi Görmek: Bazı Toplumsal Kalkınma Planlarının Başarısızlık Hikâyeleri” kitabından aldım. Yeni yüzyılda ne değişti; yeni bir siyaset felsefesi oluşturmak için bize hangi imkânları sunuyor üzerine düşünürken, kitap önerdiği bambaşka bakış açısıyla ilgimi çekti. Tavsiye ederim.

Anarşist bir antropolog olan Scott kapitalist, komünist, sosyalist ayırmadan devletlerin; ormanlık araziden kentlere insan yaşamını modernist kalkınma modelleriyle planlama girişimlerinin aslında başarı değil, başarısızlık hikâyeleriyle dolu olduğunu söylüyor. Fransa’dan Brezilya’ya devletçi planlamanın başarısızlık örneklerini anlatıyor. “Çok iyi hesaplanmış, çok iyi planlanmış bir doğa, bir toplum, bir kent, bir devrim veya rejim nasıl olur da başarısız olur? Hani modern hümanist projeler insanlığı ileriye taşıyacaktı, toplumları refaha ulaştıracaktı?” soruları ezber bozuyor. Devletlerin bakışını “okunaklılık” kavramı ile anlatıyor: “Yeryüzüne indirilmiş bir dik kenarın tepesinden bakarmış gibi, her şeyi küçücük, basit ve açıklanabilir görme, hatta gösterebilme hüneridir
okunaklılık
…” Devletin bu görme biçimi, bilme metodu ve bilgi türleri arasında kurduğu hiyerarşik ilişki sebebiyle uzun vadeli toplumsal projelerin başarısız hikâyelere dönüştüğünü” anlatıyor.
“Modernite, pozitivist bilme metodunun dünyayı yeniden inşa etme arzusu” siyaset teorisinin merkezine yerleşince ne oldu? İnsanların yaşam koşullarını iyileştirme amacıyla yola çıkılan projeler neden başarısız oldu? Doğrusu dünyanın geldiği yer itibarıyla üzerinde düşünecek konular… Avrupa-Amerika söz konusu olduğunda
“Vay be adamlar gelecek 20 yılı, 50 yılı planlamışlar ondan çok başarılar” yerine; “Planladıkları halde başaramadıkları neydi?”
sorusuyla konuyu tartışabiliriz.

Kitap “devlet gibi görmek” konusu üzerinde düşünmeye sevk ederken “gerçekliği sadeleştirip, özüne indirgeyip, üzerine yeniden düşünmeyi” bir çıkış olarak sunuyor.

Gelişmiş ülkelere dair oluşturulan mitlere ilişkin en büyük şaşkınlıklarımdan birisini Amerika’nın dünyada çocuk açlığında üçüncü ülke olduğunu öğrendiğimde yaşamıştım. İkinci büyük şaşkınlığımı ise sosyal refahın kalesi Hollanda’da Rotterdam’da bir pazar yerinin arkasına kurulan bir yardım kuruluşuna gittiğimde yaşadım. Günlük gıda yardım paketlerini almak için sıraya giren Hollandalıları, çoluk-çocuk, yaşlı, hasta insanları görünce Batı’ya ana caddelerden değil de arka sokaklardan bakmak gerektiğini düşünmüştüm. Öyle ki yanımızda bize rehberlik eden ve orada doğmuş büyümüş Türk genci bile Hollanda’da bu kadar yoksul olduğunu bilmediğini ve çok şaşırdığını söylemişti.

‘DEĞİŞİM’ DEĞİL, ‘YARDIM’ TERAPİSİ

Genel geçer tartışmaların ötesinde ailelerde evlerde konuşulan konulardan birisi de LGBT ve lobisinin baskısı. Geçen haftalarda da bu konuda psikiyatrist Mustafa Merter ve Prof. Dr. Zeki Bayraktar’ın uyarıları medyada yer aldı.

Mustafa Merter’in sohbetlerimizde sık sık dile getirdiği konulardan birisiydi LGBT lobisinin baskısı. Matrix diye tanımladığı sanal dünyanın eşcinselliği bu lobi vasıtasıyla desteklediğini ve tıp bilim çevrelerinin de buna duyarsız kaldığını söylüyor. “Acı çeken insanlara yardım etmek amacıyla bu konuya, tüm yönleriyle temas etmek durumundayız.” diyor. Acilen eşcinsellik ve diğer cinsel rahatsızlıklar üzerine bir enstitü kurulması ve terapist yetiştirilmesi gerektiğini söyleyen Merter “Onarım Terapisi” yerine
“Talep Üzerine Eşcinsellik Terapisi”
tabirini daha doğru buluyor.

“Avrupa eşcinsellere yapılan “conversion /değişim” terapisini kabul etmeyerek kendisine bağlı ülkelerden böyle bir terapinin yasaklanmasını istemiştir ve İsviçre, Almanya gibi bazı ülkeler bu yasağı tatbik etmişlerdir. Bu, şu mânâya gelir: Diyelim ki, 16-20 yaşları arasında bir ergen, Matrix’in, internetin kışkırtması ile bazı eşcinsel ilişkilerde bulundu ve sonrasında vazgeçti ve yardım arıyor; karşısına çıkan her terapist, “Hayır ben sana yardım edemem, sen böyle doğdun, bunun tedavisi yoktur” diyor. Nitekim maalesef Türkiye’mizde de böyle konuşan psikolog ve psikiyatristler var; farkına varmadan Batı’nın taklitçisi olarak veya daha kötüsü, bal gibi bilerek yalan söylüyorlar ve meslek ahdini çiğniyorlar. Yasa koyucunun bu durumu artık görüp böyle söylemleri suç kapsamına alması lazım; yoksa fazla geçmeden tam tersi olacak ve bizde de yardım terapisi yasaklanacak. Bakın çökmekte olan bir Batı medeniyetinin kenarında yaşıyoruz; bu, mübârek olup da mübârekliklerini bilmeyen insanların hayat tarzı, sadece çevreyi yok etmekle kalmıyor, insanlığı da ifsâd ediyor.”

Prof. Dr. Zeki Bayraktar da v
azgeçmek isteyen, bunun için terapi almak isteyenlere bir şans verilmesi gerektiği kanaatinde.
“Burada asıl olan bireyin neyi talep ettiğidir. Ama tabi onun da doğru bilgilendirilmesi, yanıltılmaması gerekiyor. Lakin eşcinsel bireyler bu konuda yanıltılıyorlar. ‘Eşcinsellik doğuştandır ve değiştirilemez’ tezleri ile yanıltılıyorlar. Bu doğru değil.
Vazgeçmek isteyenlere karşı LGBT lobisinin baskıları ise çok yüksek.”
#LGBT
#Mustafa Merter
#Zeki Bayraktar