Barışın kurmayları

04:001/06/2024, Cumartesi
G: 1/06/2024, Cumartesi
Ayşe Böhürler

Nasıl bir dünya düzeniyle karşı karşıyayız... Tek kutuplu, iki kutuplu, çok kutuplu mu yoksa bir anarşiye doğru mu gidiyoruz? Kaliforniya Üniversitesi’nden siyaset bilimi profesörü David Wilkinson mevcut uluslararası sistemin, soğuk savaşın artık sona erdiğini varsaydığı 89 sonrası için tek kutuplu görünse de hegomonsuz olduğunu söylemişti. Katar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Muhammad al-Muhtar al-Shinqiti ise yaşadığımız süreci “jeopolitikanın geri dönüşü” olarak adlandırıyor.


Nasıl bir dünya düzeniyle karşı karşıyayız... Tek kutuplu, iki kutuplu,

çok kutuplu mu yoksa bir anarşiye doğru mu gidiyoruz?

Kaliforniya Üniversitesi’nden siyaset bilimi profesörü David Wilkinson mevcut uluslararası sistemin, soğuk savaşın artık sona erdiğini varsaydığı 89 sonrası için tek kutuplu

görünse de hegomonsuz olduğunu söylemişti.

Katar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Muhammad al-Muhtar al-Shinqiti ise yaşadığımız süreci “jeopolitikanın geri dönüşü” olarak adlandırıyor. “Özellikle Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana görmekte olduğumuz dönüşüm, eski jeopolitik fikirlerin yeniden gündeme geldiğidir” diyen Shinqiti, AK Parti’nin 2022’de düzenlediği 21. Yüzyılda Siyaset ve Yeni Açılımlar Forumu’nda dikkat çekici bir konuşma yapmıştı. Bölgemiz için İngiliz jeopolitikçi James Fairgrieve’nin “ezilme bölgesi” terimini kullanmıştı: “Bu terim Doğu Avrupa için kullanılmış olsa da bizim bölgemiz için de iyi bir tanımlama olabilir. Burası bir ‘ezilme bölgesi’ çünkü tarihsel olarak büyük kara güçleri, bu bölgede büyük deniz güçleriyle rekabet ediyor. Ve elimizde bir ya da iki seçenek var: Ya bu bölgeyi o büyük güçlerden koruyacak bir iç güç olmalı ya da bütün

bölge büyük güçler tarafından yok edilip bölünecektir.”

Küresel sistemde çok büyük bir dönüşüm yaşanırken bölgemiz de kritik bir dönemden geçiyor. Tam da bu noktada Hakan Fidan’ın Türk Dışişleri’ni güçlendirme, yeniden yapılandırma çalışmalarını çok önemli buluyorum. Bu doğrultuda Dışişleri Teşkilatı’nı Güçlendirme Vakfı’nın önemli bir adım olacağına inanıyorum.

Başta dış politikada büyük başarılara imza atan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve Türk diplomasisine nitelik kazandıracak ufku ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’a teşekkürü borç bilirim.

Barışın kurmayları olan Türk diplomatlarına da selam ediyorum.


TERCÜME ODASI’NDAN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NA…

Diplomasinin tarihi çok eski olsa da kurumsal olarak Hariciye Bakanlığı’nın kuruluşu 1836’da oluyor.

17. yüzyılın sonlarından itibaren Batı karşısında alınmaya başlanan başarısız sonuçlar neticesinde devletin içine düştüğü zaaflar 18. yüzyıla kadar fark edilmemişti. Osmanlı’da sorunun uzun süre askerlikle ilgili olduğu sanıldı. Osmanlı Devleti’ndeki ilk yenileşme hareketleri askeri karakterli ortaya çıktı. Reform alanı III. Selim’den itibaren genişlemeye başladı.

Klasik sistemi yetersiz kılan unsurların başında Osmanlı Devleti’nin Avrupa ve diğer ülkeler hakkında istihbaratının ve haber alma kaynakların yetersizliği gelmekteydi. Devleti sıkıntıya sokan en önemli sorun, özellikle Avrupa dili bilen Müslüman ve güvenilir elemanların olmamasıydı.

Tercüme işleri tamamıyla Fenerli Rumlara ihale edilmişti. Oysa bu tercümanların ne kadar güvenilir olduğunu, Napolyon’a Osmanlı Devleti’nin parçalanması hakkında planlar sunan ve Osmanlı elçisine gelen bütün yazıları Fransız Dışişleri Bakanı Talleyrand’a ileten Paris Elçisi Seyyid Ali Efendi’nin baş tercümanı olan Godrika örneği iyi açıklar.

Mora Ayaklanması ile birlikte Fenerli Rum tercümanların işlerine son verilir. Ama koca imparatorlukta Divan-ı Hümayun mütercimliği için Müslüman bir tercüman bulunamaz. Akla, dönemin ulemasından Arapça, Farsça, İtalyanca, Fransızca ve Rumca bilen Şanizade Ataullah Efendi gelir ama bu mertebede yüksek ulemadan bir kişiye bu kadar “düşük” seviyede bir hizmet teklifi yakışık almaz…

Tercüme odası 1821’de kurulur. II. Mahmud Devri sonrasında ricalin dil bilmeme zafiyeti büyük ölçüde ortadan kalkar. Osmanlı’dan gelen 184 hariciyeci Cumhuriyet’in ilk diplomatları olur. Diplomasi tarihimizde hem Osmanlı’nın hem Cumhuriyet’in müthiş diplomatları vardır. Bu diplomatlar içinde Cumhuriyet’in ilk yıllarında diplomasi geleneğinin içinden gelmeyen çok isim de var. Bunların hikâyelerini ayrıca yazmak gerekir.

Türkiye için hayati önem taşıyan Lozan müzakerelerinin başında bir asker olan İsmet İnönü vardı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Tiran’a büyükelçi olarak görevlendirilir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında onun gibi meslekten diplomat olmayan pek çok kişi büyükelçi olarak atanır, Yahya Kemal, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Hüsrev Gerede gibi.

Atatürk döneminin, onun ifadesiyle “en başarılı Hariciye Vekili” Tevfik Rüştü Aras bir kadın doğum hekimidir. Bu konuda Hüner Tuncer’in Türk Dış Politikası ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Zoraki Diplomat kitaplarını tavsiye ederim.


KİMLER DİPLOMASİ YÜRÜTEBİLİR

Diplomasinin özünde siyasi kültür, tarih, edebiyata vukufiyet önemlidir. Diplomasi tarihçilerimizden Kemal Beydilli iyi bir diplomatta bulunması gereken özellikleri sıralarken iyi bir tarih ve edebiyat bilgisi, nezaket, sabır gibi özelliklerin yanı sıra “saat ustası titizliğinde müzakereleri yürütme” kabiliyetinden söz eder. Beydilli, modern Avrupa’nın kurucusu Metternich’ten bir söz nakleder: “İyi bir büyükelçi gideceği ülkeye hayran olmamalıdır” der.

#Tarih
#Toplum
#Hayat
#Ayşe Böhürler