Dünyadaki terör örgütlerinin büyük çoğunluğu söylemlerinde ABD karşıtıdırlar. Ancak 10 milyon kilometrekare yüzölçümü, 350 milyona yaklaşan nüfusu olan ABD’ye, tarihi boyunca birkaç istisna dışında örgütlü ve sürekli terör saldırısı yoktur.
Aynı durum Avrupa Birliği ülkeleri için de geçerlidir. Birkaç küçük istisna dışında Avrupa Birliği ülkeleri teröre hedef olmamıştır. Nüfusun çeşitliliğine, geniş topraklarına, korunması zor sınırlarına rağmen Avrupa dünyanın en güvenli kıtasıdır.
İsrail aynı şekilde… Ortadoğu’daki terör örgütlerinin baş düşmanı olan İsrail’de hiçbir terör saldırısı olmaz.
Terör örgütleri, yine istisnalar hariç, Rusya ve Çin’e de dokunmazlar.
Söylemlerinde ABD, AB, İsrail, Rusya ve Çin’i “baş düşman”, “en büyük şeytan” olarak nitelendiren terör örgütlerinin, eylemlerinde bu ülkelerden hassasiyetle uzak durmalarının bir izahı var mı?
Bu yaman çelişkiyi neyle açıklayacağız?
Resmi dil ve küresel propagandanın bu soruya çeşitli cevapları var: Örneğin ABD ve AB, kendi topraklarında demokrasinin, insan haklarının, basın ve ifade özgürlüğünün çok geniş olduğunu, bunun da terörü engellediğini iddia ederler. Tabii ki kocaman bir yalan.
Söz konusu ülkeler, sınırları içinde mükemmel güvenlik sistemleri kurduklarını, bunun için terör eylemlerini engellediklerini iddia ederler. İstisnai terör saldırıları gösteriyor ki bu da yalan.
Gerçek şu ki, terör örgütleri, ABD, AB ülkeleri, İsrail, Çin, Rusya gibi “güçlü” devletlere dokunduklarında başlarına gelecekleri çok iyi bilirler.
Güçlü devletler, kendilerine yönelik bir terör saldırısı olduğunda dünyayı ayağa kaldırırlar. Doğrudan terörün kaynağına yönelirler. Terörün idare merkezini yerle bir ederler. Terörün finans kaynaklarını keserler. Teröre destek veren ülkelerin altını üstüne getirirler.
Terör büyük devletlere dokunursa, BM, NATO gibi örgütler o terör örgütlerine karşı anında karar alır ve eyleme geçerler. Gerektiğinde koalisyon güçleri kurulur.
Büyük devletlerin terörle mücadele yöntemlerini hiç kimse konuşmaz, kimse eleştirmez. Sivil kayıpları, işkence, insan hakkı ihlalleri, basın ve ifade özgürlüğü kısıtlamaları, hukuksuzluk asla gündem olamaz, gündemde kendisine yer bulamaz.
Büyük devletler terörün kaynağına hücum ederken sadece ordularıyla yürümezler. Arkalarından istihbarat örgütleri de gelir. Kamuoyu tek yürek halinde ordunun arkasında durur. Medya var gücüyle orduya destek verir. Siyaset ordunun yanında yer alır.
Türkiye yaklaşık 40 yıl boyunca terörle mücadelesinde işte bunu yapamadı; terörü kaynağında vuramadı.
DHKP-C örneğin… Avrupa’dan beslenip Türkiye’de kan akıttı. Türkiye, Avrupa’ya bu kanlı terör örgütüne karşı adım attıramadı.
PKK’nın kaynağını yıllarca Kandil zannettik, Kuzey Irak zannettik… PKK’nın en büyük üreme ve beslenme kaynağının AB ülkeleri olduğunu son yıllarda daha net gördük. İran’dan Rusya’ya, Suriye’den Yunanistan’a, İtalya’dan Almanya’ya kadar PKK’nın korunduğu mahfillere dokunamadık. Terörün, kökü Batı’da olan finans kaynaklarını kesemedik.
Birileri çıkıp “15 yıldır iktidardasınız, bunları neden yapmadınız?” diyebilir… Bunları yapmanın, “büyük devlet refleksi” göstermenin mücadelesi içinde olduk. 7 Şubat MİT krizini, Gezi kalkışmasını, 17/25 Aralık saldırısını, yoğun terör eylemlerini, terörün kaynağına yöneldiğimiz için yaşadık. 15 Temmuz darbe girişimine, “hem PKK terörünün, hem FETÖ terörünün kaynağı ABD’dir” sonucuna ulaştığımız için, “ABD terörü desteklemekten vazgeçsin” postasını koyduğumuz için maruz kaldık.
15 yıldır, terörle kararlı şekilde mücadele ederken, aynı anda terör destekçisi medyayla, terörün uzantısı ve işbirlikçisi siyasetle, terör savunucusu STK’larla, terör aşığı sözde sanatçılarla, aydınlarla, ajanlarla da mücadele ettik.
Türkiye’de, AK Parti’den önce, “terörün kökünü kazıyacağız” vaadiyle gelen nice hükümet, terörün kaynağını fark ettiği anda yıkıldı. Aynı yöntemleri AK Parti için de kullandılar ama ne AK Parti, ne de onun lideri Recep Tayyip Erdoğan pes etmedi, geri adım atmadı, bırakıp gitmedi, uzlaşmadı, boyun eğmedi.
İşte bugün, Afrin harekatıyla, terörün kaynağına, kalbine saldırıyoruz. Afrin harekatıyla Suriye’deki küçük bir toprak parçasına değil, 40 yıldır terörü besleyen merkezlere operasyon yapıyoruz.
Afrin harekatı “büyük ve güçlü devlet” refleksidir. Afrin harekatı, yıllardır terörü besleyen Batı’ya karşı kararlılık gösterisidir. Afrin harekatı, terörle mücadelede kesin bir dönüm noktasıdır.
Afrin’den sonra sıra Menbiç’e, Kobani’ye gelecek. O arada Pensilvanya’ya da dokunulacak.
Dünyadaki terör örgütleri, ABD’ye, Rusya’ya dokunduklarında başlarına ne geleceğini bildikleri gibi, Türkiye’ye dokunduklarında da başlarına geleceği çok iyi anlayacaklar. Sadece terör örgütleri değil, onları besleyenler de Türkiye’yi her denklemde hesaba katmak zorunda kalacaklar. “Fetullah’ı beslerim, PKK’ya silah veririm; iktidar itiraz ederse darbeyle indiririm” formülünün artık işe yaramadığını herkes görecek. Afrin de bunun unutulmaz hatırası olacak.
Türkiye, hiç kuşkusuz, Afrin’den büyük ve güçlü bir devlet olarak çıkacak; diğerlerinden farklı olarak, Türkiye, güçlü ve büyük bir ülkenin aynı zamanda hukuka saygılı ve merhametli olduğunu da dünyaya gösterecek.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.