Milli teknoloji hamlesi: Gerçekten mümkün mü?

04:004/09/2023, Pazartesi
G: 4/09/2023, Pazartesi
Aydın Ünal

“Resm-i Geçit” kelimesini çoğumuz “resmî geçit” olarak okur ve devlete ait geçit töreni gibi anlarız. Oysa “resm” kelimesi “tören” demektir, onun için de kelimeyi zaman zaman “geçit resmi” olarak da duyarız. Bu törenlerin tarihi de epey eskidir. Kaya resimlerinden anladığımız kadarıyla avcılar köylerine dönüşte geçit resmiyle karşılanıyorlardı. Antik dönemde olimpiyatlarda bugünkü gibi resm-i geçit yapılıyordu. Muzaffer ordular kutlama için halkın içinden gururla geçiyor; bazı ordular ne kadar görkemli

“Resm-i Geçit” kelimesini çoğumuz “resmî geçit” olarak okur ve devlete ait geçit töreni gibi anlarız. Oysa “resm” kelimesi “tören” demektir, onun için de kelimeyi zaman zaman “geçit resmi” olarak da duyarız. Bu törenlerin tarihi de epey eskidir. Kaya resimlerinden anladığımız kadarıyla avcılar köylerine dönüşte geçit resmiyle karşılanıyorlardı. Antik dönemde olimpiyatlarda bugünkü gibi resm-i geçit yapılıyordu. Muzaffer ordular kutlama için halkın içinden gururla geçiyor; bazı ordular ne kadar görkemli olduklarını göstermek için tören geçişleri düzenliyorlardı. Hitler ve Mussolini propaganda amaçlı böyle büyük törenler düzenlemişlerdi. İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’de ve Rusya Kızıl Meydan’da Stalin önünde yapılan zafer törenleri tarihe geçmişti.

Ankara Merkez İmam Hatip Lisesi, Ankara’da Hipodrom’un yakınındaydı. Milli günler öncesinde resm-i geçit provaları yapılır, savaş makinaları okulumuzun yanındaki Konya yoluna dizilir, biz de okul çıkışında o ölüm makinalarının arasından yürür, tankları, topları, füzeleri incelerdik. Tören günü bütün bu araçlar Cumhurbaşkanı, Başbakan ve diğer devlet zevatının önünden selamlayarak geçerlerdi. 1930’lardan kalma bu törenler gerek Hipodrom’daki gerek ekran başındaki izleyicileri gururlandırırdı. 1987’de Özal, ABD’den 8 F-16 savaş uçağı satın aldı, sonrasında 152 uçağın da Türkiye’de montajı yapıldı. Geçit resimlerinde en son sahne bu uçaklarındı. Alçaktan ve büyük gürültüyle uçar, izleyicilerin hamasi duygularını doruklara çıkarırlardı.

İşte o Hipodrom bu hafta sonunda Teknofest’e ev sahipliği yaptı. Teknofest resm-i geçit de değildi, resmî geçit de değildi. Bu sivil organizasyonu görmek için 2,5 milyon kişi kayıt yaptırmıştı. Üstelik bu sefer devlet törenlerinde sergilenen, çoğu ABD, Almanya’dan satın alınmış modası geçmiş silahlar değil, çoğunlukla kendi ürettiğimiz silahlar ve diğer teknoloji sergileniyordu. Bu büyük gösteri sadece Türkiye’nin teknoloji ve savunma sanayiinde hangi seviyelere geldiğini göstermekle ya da ziyaretçilere hamasi duygular yaşatmakla kalmıyor, çocuklara, gençlere eşsiz, müthiş bir özgüven aşılıyordu. Neresinden bakarsanız bakın muhteşem bir olay. ABD’den bin naz ve niyazla alınan 8 F-16’yla gururlandığımız günlerden dünyaya son teknoloji insansız uçak sattığımız günlere gelmek: Hayalin, rüyanın, sınıf ve seviye atlamanın çok çok ötesi bir başarı. Merhum Necmettin Erbakan’ın “Ağır Sanayi Hamlesi” hedefi, merhum Özdemir Bayraktar ve oğulları sayesinde “Milli Teknoloji Hamlesi”ne dönüştü. Bu vesileyle Necmettin Erbakan ve Özdemir Bayraktar’ı rahmetle analım; Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a, Selçuk ve Haluk Bayraktar’a şükranlarımızı tekrar ifade etmiş olalım.

Ancak milli teknoloji hamlesinde ciddi bir handikapımızın olduğunu görmek zorundayız. Mehmet Akif, Batı’nın ilmini, fennini, tekniğini alalım ama ahlakını almayalım diyordu; bugün çok daha net görüyoruz ki, o fen, ilim ve teknik, bir ahlakın ürünü, bunları birbirinden ayırmak mümkün değil. Biz Batı’ya baktığımızda sadece sonucu görüyor, gerisindeki yaklaşık bin yıllık süreci ıskalıyoruz. Fikrî ve dinî altyapıyı kurmadan, yaşam tarzını dönüştürmeden Batı gibi bir bilim ve teknoloji seviyesine ulaşmak kesinlikle imkânsızdır. Nietzsche’nin dediği gibi, Batı, Tanrı’yı öldürerek bu noktaya geldi. Aynı yoldan gidilecekse, hâşâ, Tanrı’yı öldürmekten başka yol yok. Aksi takdirde bilim ve teknoloji belli bir mesafeden takibin ötesine geçemez, geçemeyecektir. Bu durumda bizim yapmamız gereken, Batı’dan farklı şekilde, Tanrı’yı öldürmeden, yani dini deforme etmeden bir yol açabilmektir. Hamleyi milli yapacak olan işte o yoldur.

Toygun Atilla’ya verdiği mülakatta söylediklerinden anlıyoruz ki Selçuk Bayraktar siyasete yeşil ışık yakıyor. Bütün bu başarılarından ve Türkiye’yi taşıdığı seviyeden sonra kendisini felsefeye vermesini daha çok arzulardım ama iyi bir felsefi altyapısı olan ya da “milli düşünceyi” teşvik edecek siyaset de Türkiye’yi hatta İslâm dünyasını çok farklı yerlere taşıyabilir.

1930’lardan kalma resm-i geçitleri Teknofest şenliğine dönüştürdüğü gibi, örneğin, her yıl ODTÜ ve diğer bazı üniversitelerin mezuniyet geçit resimlerinde sergilenen cahil özgüvenini ilim/bilim özgüvenine tahvil edecek yeni bir siyasi liderlik elbette güzel olur. Milli Teknoloji Hamlesi de ancak o zaman mümkün olabilir. Ama dikkat de etmeli: Siyaset mühendislik gibi değil, 2 kere 2 her zaman 4 etmiyor.

#Siyaset
#Politika
#Aydın Ünal