Önceki yazımda Türkiye’nin 5 büyük meselesinden 5’incisinin “istikamet” olduğunu, Cumhuriyetle birlikte Türkiye’ye bir istikamet dayatıldığını, bunun topluma dar gelen bir elbise olduğunu yazmıştım.
Kemalizm, topluma deli gömleği giydirmek için eğitimi kullandı. Bir modern zaman icadı olan yaygın eğitimin sadece Türkiye’de değil tüm dünyada esas amacı da zaten itaatkâr, kolay ikna edilebilir, üretime ve tüketime programlandırılmış birey yetiştirmek değil midir? Kemalizm işte bu aracı kendi ideolojisini yerleştirmek için devreye aldı.
Bugün bile Türkiye’nin dindar/muhafazakâr kesimi “cahillikle” itham edilir. Oysa Türkiye’de bu kesim Kemalist eğitimin etkisini (en azından köyüne gelen öğretmende) görmüş, özellikle Köy Enstitüleri’nin yıkıcı etkisi karşısında büyük bir hikmet ve basiretle modernist eğitime direnmiş, ancak cahil kalmamak için de kendi alternatiflerini üretmişti. Medreseler, Kur’an kursları, sonradan imam-hatipler, cemaat ve tarikatların eğitim mekanizmaları okullardan fazla rağbet görmüştü.
Modernist eğitimle toplum Demokrat Parti döneminde kısmen barıştılar. Asıl barışma, hatta kucaklaşma ise 2002’den itibaren AK Parti Hükümetleri döneminde oldu. Erdoğan 21 yılda en büyük yatırımı eğitime yaptı. Eğitimin bütçeden aldığı pay milli savunmayı geçerek ilk sırada yer aldı. Ülkenin her tarafına okullar, derslikler inşa edildi. Her şehirde en az bir üniversite açıldı. Desteklerle, teşviklerle okullaşma oranı, özellikle de kız çocuklarının okullaşması yükseltildi. Zorunlu eğitim 12 yıla çıkarıldı. AK Parti üzerinden devletle barışan muhafazakâr/dindar kesim, başörtüsü yasağının kalkması, imam-hatiplerin yaygınlaşması, okullara Kur’an ve Siyer derslerinin konulması gibi adımlarla çocuklarını gönül rahatlığıyla modernist eğitime teslim etti.
Sorun şu ki, yapılanlar hep altyapıya ilişkindi. Eğitimin muhtevasına dokunmak mümkün değildi. Kemalist ideolojinin o kaleyi teslim etmeye hiç niyeti yoktu. Örneğin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in hükümetler kurulurken kabine listelerinde en çok dikkat ve itiraz ettiği isimler Milli Eğitim Bakanları olmuştu.
Geçenlerde bir sokak röportajı izledim: Muhabir gençlere “Elbistan nerededir?” diye soruyordu. Cevaplar ilginçti: “İsrail’in yanında, hatta İsrail geçenlerde orayı işgal etti”, “Hindistan’ın yanında”, “Ortadoğu’da bir ülke”, “Kıbrısistan’ın yanında”. Çok abartılı ve uç bir örnek olabilir. Herkesin coğrafya dersi de iyi geçmemiştir belki. Ancak 12 yıl eğitimden geçmiş gençlerimizin önemli bir kısmının benzer durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. İyi öğrencilerimiz ise ilkokuldan itibaren üniversite sınavına odaklanıyor, sınavda soru çıkmayacak alanlarda, hayat bilgisinde, sosyal bilgilerde, Şair Ece Ayhan’ın deyimiyle örneğin “Devlet Dersi”nde tökezleyebiliyorlar.
Bütçeden en büyük payı alan eğitim, Türkiye’nin en büyük israf kalemine dönüşüyor. Çocuklar sadece “talim” noktasında değil “terbiye” boyutuyla da artık alarm veriyorlar. Bilgi eksikliğinin yanında gençler arasında ateizm, deizm, ülkesinden, halkından tiksinme, yabancılaşma, ırkçılık, ötekileştirme, fuhuş, uyuşturucu ve alkol kullanımı daha yaygın hale geliyor. Bu eğitim sisteminden mezun olan anne babaların ve öğretmenlerin yetiştirdiği çocuklarla sorun bir kısır döngüye dönüşüyor. Daha da kötüsü internet, çocuklar ve gençler üzerinde artık anne-babalarından, öğretmenlerinden bile daha etkili oluyor.
Eğitim sorunu Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri. Ama çözümü o kadar kolay değil. Bir yerinden başlamalı ve bugün işte o gün. Bugün tüm şartlar eğitimin lehine, değişimin lehine.
Eğitimi, muhtevası ve müfredatı başta olmak üzere yeniden, sil-baştan ele almak zorundayız. Erdoğan’ın bu dönemde böyle çok hayırlı bir reforma gücü yeter. Öğrencilerimizi ve okullarımızı tutucu, yobaz, dar, değişime kapalı, sorgulama ve eleştiriden uzak bir eğitim ideolojisinden kurtarabilir, toplumsal uzlaşma zemininde, ülkenin ihtiyaçları ve milletin değerleriyle örtüşen, özgür, özgün, sorgulayıcı bir muhtevayı, ders kitaplarının tek tek kelimelerini dahi ele alarak yeniden kurabiliriz.
Devletin ve toplumun temel muhafızı ve çekirdeği olan ailenin de modernist eğitim sistemi, medya ve internet aracılığıyla ciddi bir tehdit ve tehlike altında olduğu açıktır. Türkiye’nin en büyük beka sorunu da esasen işte bu, ailenin karşı karşıya kaldığı tehdittir. Aile çökerse Türkiye diye bir ülkeden söz edilemez.
Türkiye’nin en büyük 5 sorunundan 4’üncüsü eğitim ve ailedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletten altığı meşru yetki ile bu büyük sorunun çözümünün kapılarını aralayabilir, bu tarihi fırsatı değerlendirebilir ve tarihteki yerini silinmez biçimde perçinleyebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.