“Gün ışığını bekler artık herkes”

04:0021/02/2021, Pazar
G: 21/02/2021, Pazar
Abdullah Muradoğlu

19. yüzyılın sıra dışı sosyologlarındanGabriel de Tarde “Geleceğin Tarihinden Alıntılar”isimli kısa bilim-kurgu romanında M.S 25. yüzyılda dünyanın dehşetli bir buzul çağı yaşayacağını tahayyül etmişti. 2489’da yaşanan sıra dışı kış felaketi insan ırkını tükenişin eşiğine getiriyor. Felaketten geriye kalan insanlar ise soğuktan korunmak için sığındıkları yeraltında yeni bir uygarlık kuruyorlar. Yaşam, artık yerin en karanlık derinliklerine inmiştir.Endüstriyel kapitalizmin Avrupa sınırlarını aşarak

19. yüzyılın sıra dışı sosyologlarından
Gabriel de Tarde “Geleceğin Tarihinden Alıntılar”
isimli kısa bilim-kurgu romanında M.S 25. yüzyılda dünyanın dehşetli bir buzul çağı yaşayacağını tahayyül etmişti. 2489’da yaşanan sıra dışı kış felaketi insan ırkını tükenişin eşiğine getiriyor. Felaketten geriye kalan insanlar ise soğuktan korunmak için sığındıkları yeraltında yeni bir uygarlık kuruyorlar. Yaşam, artık yerin en karanlık derinliklerine inmiştir.
Endüstriyel kapitalizmin Avrupa sınırlarını aşarak emperyalizme dönüştüğü tarih aralığında yaşayan Fransız sosyolog Tarde, söz konusu ütopik romanını 1896’da yayımlamıştı. Tarde kitabında kapitalist uygarlığın anî şekilde doğadan gelen sert bir tepkiyle tümüyle yok olduğunu tasvir ediyordu. Sönümlenen güneş, ışıklarını dünyaya yaymaz bir hale gelmiştir. Anlatıcı eski güneşten eser kalmadığını belirterek,
“Gün ışığını bekler artık herkes”
der.
Yaşadığı çağa tanıklık eden Gabriel Tarde -en azından- endüstriyel kapitalizmin yıkıcı özelliğini sezmiş olmalı.
“İklim değişikliği”
nin bir kavram olarak bile gündemde olmadığı bir dönemde böyle bir hikâyeyi kaleme alması Tarde’ın sezgi kabiliyetinin yüksek olduğunu gösteriyor. Her şey bir yana Tarde, zevk-sefa içinde yaşayan, ancak sosyal ve kamusal sorumluluklarını ihmal eden toplumların muhtemel felaketlere hazırlıksız olduğuna işaret ediyor. Zira öyküde kimse böyle bir felaketi tahayyül bile etmiyordu. Yirmi otuz yıldır birçok bilim adamının
“Küresel Isınma”
nın muhtemel sonuçlarına dikkat çekmesine rağmen bugün de böyle değil midir?
“21. Yüzyılda İktidar”
başlıklı kitabında İklim değişikliğini
“ufuktaki krizimiz”
olarak niteleyen sosyolog
Prof. Michael Mann,
küresel ısınmanın insan eylemlerinin bir sonucu olduğunu belirtir. Prof. Mann iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmenin çaresinin ise insan davranışlarının değişmesinden geçtiğine dikkat çekiyor. “Küresel ısınma”nın nedeni sera gazlarının birikmesidir. Sera gazlarının yüzde yetmişinden fazlasınıysa karbon dioksit salınımı teşkil ediyor. Mann’a göre kapitalist toplumlardaki kâr güdüsü istikbâldeki felaketin değirmenine su taşıyor. Son 200 yıl içinde “küresel ısınma”nın gerçekleşmesine en büyük katkıyı ABD ve Avrupa endüstrileri yaptı. İnsanlık bu katkının sebebiyet verdiği felaketin sonuçlarını yaşamaya başladı. Bilimsel uyarılara bile gerek yok, doğrudan uyarıyor bizi doğa.
Son birkaç gündür ABD’nin petrol zengini “
Teksas
” eyaletinde iklim değişikliğinden kaynaklı bir kış felaketi yaşanıyor. Yanı sıra su kıtlığı ve elektrik kesintileri eyalet yaşamını felç etti. Dünyanın birinci ekonomisi ABD’nin bu felakete de hazırlıksız olduğu ortaya çıktı. ABD’de halk sağlığı sisteminin Kovid-19 salgınına yetersiz kalması gibi, Teksas’ın su ve elektrik sistemi de çürük çıktı. Kamusal yatırımları adeta suç gibi gören kapitalist zihniyet bir kez daha çöktü.
Başka ülkelerin krizlerini sözde çözmeye son derece hevesli olan ABD kendi krizlerine karşı son derece dayanıksız. Birçok Amerikalı yazarın işaret ettiği gibi yarım milyon insanın hayatını kaybetmesine sebebiyet veren
“Kovid-19”
a verilen tepki gibi Teksas’daki felakete verilen cevap da birer
“başarısız devlet”
örneğidir.
Ziya Paşa
’nın
“Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât, Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde”
dizesinde dile getirdiği gibi, Amerikalılar yöneticilerinin ülkelerinin aslî sorunlarına karşı kayıtsız kalmalarının kurbanı durumundalar.
Büyük imparatorluklar, krallıklar, uygarlıklar ya zamanın meydan okumalarına doğru cevap veremedikleri yahut uyarıların dilinden anlamayan yöneticilerinin ahmaklıkları sebebiyle yıkılıp gittiler. Önce yavaş yavaş, sonra aniden. Tarihçiler hiçbir uyarı olmaksızın sönümlenmiş herhangi bir uygarlık bulunmadığını söylerler. Amatör tarihçi
Barbara Tuchman, “Ahmaklığın Yürüyüşü: Truva’dan Vietnam’a”
kitabında yönetenlerin ahmaklığına tarihten örnekler verir.
Son 500 yıla damgasını vuran Batı uygarlığı çözülüyor. İnsan makineleşiyor, vaktiyle insanın içini rahatlatan zamanın kokusu giderek kayboluyor, teknoloji zirveye çıkarken insan daha da kirleniyor.
“Daha az hükümet, daha az kamusal harcama”
zihniyetinin bugün insanlığı getirdiği eşik, sadece yıkım. Uyarılar son derece açık, ahmaklık ise kaz adımlarıyla yürüyor.
#Gün ışığı