Depremler ve şehirlerimiz

04:0028/01/2020, Salı
G: 28/01/2020, Salı
Abdullah Muradoğlu

Elazığ ve Malatya’da meydana gelen depremde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara ise acil şifalar diliyorum. Önce yaralarımızı saracağız, sonraysa eksikliklerimizi sorgulayacağız elbette. Kara kışın ortasında milletçe yaşadığımız bu acıyı atlatacağız muhakkak ama öyle anlaşılıyor ki bu depremden çıkaracağımız çok dersler var. Yerel yönetimler, merkezi hükümet, üniversiteler, medya, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak depremlere karşı daha donanımlı ve daha bilinçli

Elazığ ve Malatya’da meydana gelen depremde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralananlara ise acil şifalar diliyorum. Önce yaralarımızı saracağız, sonraysa eksikliklerimizi sorgulayacağız elbette. Kara kışın ortasında milletçe yaşadığımız bu acıyı atlatacağız muhakkak ama öyle anlaşılıyor ki bu depremden çıkaracağımız çok dersler var. Yerel yönetimler, merkezi hükümet, üniversiteler, medya, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak depremlere karşı daha donanımlı ve daha bilinçli şekilde hazırlanmamız gerekiyor.

Bilhassa yoğun nüfuslu şehirlerimizde depremlerin daha yıkıcı bir seyir takip edeceği aşikar. Deprem sonrasında bütün bir şehir ahalisini barınma, ulaşım, sağlık ve beslenme başta olmak üzere her bakımdan güvenli kılmak zorlaşıyor. Fay hatları üzerinde kurulu şehirlerimizin depremlere karşı yeniden, yeni bir gözle yapılandırılmaları ise şart gözüküyor. Şehirler de yaşayan organizmalar gibidir, bir noktada yaşanan sıkıntı bütün bir kenti etkileyebiliyor.

Şehirlerin özel ve çevresel koşullara dayalı olarak belli nüfus yoğunluklarını taşıma gücü var. Şehirlere taşıyabileceğinden daha fazla yük bindirmek deprem ve diğer afetlerde olduğu kadar gündelik hayatımızı da zorlaştırıyor. Şehirlerimizi taşıyamayacakları ölçülerde nüfus yoğunluklarına mahkûm etmemeliyiz. Maalesef, “
Bölgeler arası dengesizlik
” ortaokul yıllarımdan bu yana zihnimde kalmayı başarmış bir deyim. Ekonominin, üretimin, ticaretin belli bölgelerde yoğunlaşması, hiç kuşkusuz bu bölgelerdeki şehirlerimizi “
iç göç
” için çok cazip hale getiriyor. 1950’lerden itibaren hız kazanan sanayileşmemiz kırsal nüfusumuzu giderek eritirken şehirlerimizi ise olması gerekenden çok daha fazla genişletip büyüttü.

Elazığ ve Malatya kent nüfuslarının son 40 yıl içerisinde yaşadığı değişimine göz attığımızda bu olgu daha iyi anlaşılacaktır. İstanbul’un 1940’da 1 milyon olan nüfusu 1965’de 2 kattan fazla arttı. 1980’lerin başlarında üniversitede okumak için geldiğim dönemde İstanbul’un nüfusu 5 milyondu, bugün ise 16 milyon oldu. O yıllarda da nüfusun artmasından şikâyet ediliyordu, bugün de. Diğer birçok şehrimiz için de benzer kıyaslamalar yapabiliriz.

İstanbul’un nüfus yoğunluğu, karmaşık ve kaotik yapısı, Allah korusun, yaşayacağımız bir büyük depremde karşılaşacağımız zorluklara dair ziyadesiyle ürküntü veriyor. Dur durak bilmeyen bu amansız genişleme daha insanca, daha iyi şartlarda yaşama umudumuzu ise giderek köreltiyor. Şehirleri güvenli kılmanın yoluysa yükünü azaltmaktan geçiyor elbette.

Mazide kalmış bir klişe olarak yorumlanabilir ama yine de tekrar edeceğim, “bölgelerarası dengesizlik”, yaşadığımız birçok sorunun anası hâlâ. Hatırlayacak olur isek bir zamanlar “
metropol şehirler
” deniliyordu, sonra “
mega-şehirler
” demeye başladılar. Şimdiyse “
100 milyonluk şehirler
” kurulmasından bahis açılıyor. Finansallaşmaya dayalı kapitalist dünya sisteminin zihinlerimize şırınga ettiği kavramlar bunlar. İnsanî olmayan bu tür kavramları zihinlerimizden kovmalıyız. Şehircilik anlayışımızı yeni bir gözle tartışmaya başlamalıyız.
Yaşadığımız deprem, deprem eğitiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Deprem öncesi önlemler kadar deprem sonrası süreçler de “
devlet
” ve “
toplum
” olarak “
gerçekte ne olduğumuzu
” bize gösterir. Eski Romalılardan kalma, “
zafer hazırlığı sever
” diye bir söz var. Tabii ki depremlere karşı da donanımlı ve hazırlıklı olmamız gerekiyor.
Afetlere karşı mücadelede kamusal bilincin geliştirilmesi ise ayrı bir önem taşıyor. Elazığ’da “
Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi-UMKE
”nin gösterdiği yararlılık takdire şayan idi. Sağlık çalışanı kadınlarımızın gönüllü olarak katıldıkları “UMKE” iyi bir rol-model. UMKE gönüllüsü kardeşimiz
Emine Kuştepe
’nin enkaz altındaki anneyle kurduğu iletişim duygulandırıcıydı. Eğitimin nelere kadir olduğunun canlı şahidiydi. Depremi engelleyemeyiz ama karşılama gücümüz olduğunu unutmayalım. Yeter ki bu gücü tedbir, bilinç ve eğitim ile geliştirelim.
#Elazığ
#Deprem
#UMKE