Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..

04:005/05/2024, Pazar
G: 5/05/2024, Pazar
Abdullah Muradoğlu

Amerikalı yazar Ursula K. Le Guin , “ Omelas’ı bırakıp gidenler ” adlı kısa öyküsünde Omelas’ta bir isyan kurgulamamıştı. Öykünün kahramanları ruhlarının sefaleti karşılığında ayaklarının altına serilen ‘ mutluluk şehri Omelas ’ı en fazla terk etme gücünü kendilerinde buluyorlardı. Omelas’ın herkesin bildiği sırrı, güzel kamu binalarından birinin bodrumunda, belki de ferah evlerden birinin mahzeninde mahsur tutulan küçük bir çocuk idi. Her gün itilip kakılan çocuk o kadar zayıftır ki bacakları çöp

Amerikalı yazar
Ursula K. Le Guin
, “
Omelas’ı bırakıp gidenler
” adlı kısa öyküsünde Omelas’ta bir isyan kurgulamamıştı. Öykünün kahramanları ruhlarının sefaleti karşılığında ayaklarının altına serilen ‘
mutluluk şehri Omelas
’ı en fazla terk etme gücünü kendilerinde buluyorlardı.
Omelas’ın herkesin bildiği sırrı, güzel kamu binalarından birinin bodrumunda, belki de ferah evlerden birinin mahzeninde mahsur tutulan küçük bir çocuk idi. Her gün itilip kakılan çocuk o kadar zayıftır ki bacakları çöp gibi, midesi kemiklerine yapışmış, günde yarım tas mısır ve lapa ile yaşıyor. Omelaslılar çocuğu bilirler, ona ne olduğunu bilirler, yine de yaşamlarına devam ederler. Mutlulukları çocuğun “
olduğu
” haliyle kalmasına bağlıdır. Guin’in gözlemi keskindir, “
Bildiğim bir şey varsa, o da Omelas’ta suçluluk duygusu olmadığı
” der. Yine Guin’in vurguladığı gibi, “
Koşullar sert ve kesin; çocuğa güzel bir söz bile söylenemez
.”

İnsanlıktan çıkarılan küçücük çocuk, Omelaslılar’ın yaşamlarında bir ahlakî değişiklik meydana getirmez. Arada sırada seyretmeye gittikleri çocuğu maruz kaldığı utanç verici durumundan kurtarmak cesaretini gösteremezler. Zira mutlulukları, kentlerinin güzelliği, dostluklarının sıcaklığı, çocuklarının sağlığı, alimlerinin bilgeliği, zanaatkârlarının ustalığı, hatta hasatlarının bolluğu ve göklerinin berraklığı tümüyle bu çocuğun dayanılmaz sefaletine bağlıdır. Sahte mutluluk ve gönençlerinin kendilerini bir ruh sefilliğine hapsettiğini biliyor bile olabilirler.

Gördükleri manzaraya tahammül edemeyen Omelas’ın ergen kızlar ve oğlanlarından bazıları, kimi zaman daha yaşlı bir adam ya da kadın, her biri tek başına, gecenin karanlığında şehrin sokaklarından çıkarak, batıya veya kuzeye doğru, dağlara doğru giderek gözden kaybolurlar. Ellerinden gelen sadece, bırakıp gitmektir. Öykünün son satırlarıysa şöyledir: Gittikleri yer çoğunuz için mutluluk kentinden bile daha zor tahayyül edilebilir bir yerdir. Onu hiç betimleyemem. Belki de yoktur. Ama nereye gittiklerini biliyor gibiler Omelas’ı terk edenler.

1929’da dünyaya gelen
Ursula K. Le Guin
, Amerikan toplumunun ve müesses nizamının keskin bir gözlemcisi olabilecek kadar uzun yaşamıştır. 2018’de hayatını kaybeden
Ursula K Le Guin
içinde yaşadığı “
Amerikan dünyası
”nın ne olduğunun bilincindeydi. Hayalî Omelas dünyasının “
Amerikan
” olarak vücut bulduğu bir ortam içerisinde yaşamanın verdiği bunaltı bilim-kurgu edebiyatına yönelmesinin sebebi bile olabilir. Belki de Guin “Amerikan” olarak vücut bulan “
Omelas düzeni
”nin hakikatlerini tasvir etmek için bilim-kurgunun daha güvenli kollarına kaçmış olabilir. Nihayetinde yarı gerçekçi-yarı fantastik temalı edebiyat bir kaçış, bir bırakıp gitme değil midir? Omelas’ın bırakıp gidenleri gibi, Guin nereye gittiğini biliyor gibidir.
Omelas’ı bırakıp gidenler
” çağdaş Amerikan toplumunun bir eleştirisi veya reddiyesi olarak okunur. Bu yargı cümlesi, Gazze’de Amerikan bombalarıyla vücutları paramparça edilen bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlılarla, evleri barkları başlarına yıkılan Filistinlilerle anlamını pekiştirir. “Omelas” hayalî bir şehir olabilir, ama Omelas’ta yaşananlar Amerika’da gerçektir.
ABD üniversitelerinde öğrenciler İsrail’in “
Filistin soykırımı
”na karşı ayağa kalktılar. İsrail’in Amerikan muhafızlarıysa öğrencilerin Gazze’de gördüklerinin “
gördükleri gibi
” olmadığını bildiriyorlar. Muhafızlar, “
Omelas Sözleşmesi
”nin “
suskunluk kuralı
”na itaat etmeyenlerin hayatlarını zehir edeceklerini söylüyorlar. Gazze’de “
ne olduğunu
” söyleme cesareti gösteren gençler tam da bu yüzden suçlu sayılıyorlar. Gazze, Omelas’ta insanlıktan çıkarılan çocuğun mahzenidir. Omelas muhafızlarıysa Gazze’de yaşananlar için bırakın “
soykırım
” demeyi, her gün, her gece tekrarlanan katliamlara “
katliam
” bile denilemeyeceğini hükme bağlamıştır.

Ne ki Amerika’nın cesur delikanlıları ve kızları Omelas’ı bırakıp gidenler gibi değiller. Bir yere gitmiyorlar. Hem kendilerinin, hem de Omelas halkının özgürleşmesinin mahzendeki çocuğun özgürleşmesine bağlı olduğunun ayırdındalar. Sefilce itaatlardan dokunmuş düzen içerisinde yaşamanın haysiyetsizliğinin farkında olan bu gençlerin isyanı, bu bilincin bir dışavurumudur.

#ABD
#Filistin
#İsrail
#Batı
#katliam
#soykırım