Türkiye'de en yaygın tefsirli Kur'an-ı Kerim meallerinden "Feyzü'l Furkan" isimli eseriyle tanınan Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli, ilim aşkıyla dolu hayatı boyunca çeşitli vakıf ve camilerde tefsir ve meal dersleri vermenin yanı sıra akademik eserleri de kaleme aldı. "Türkiye, elhamdülillah koronavirüsle mücadele sürecinde gıpta edilecek bir başarıya sahip. Tıbbi cihazlarımız bütün insanlara yetiyor, başka ülkelere yardım ediyoruz. Avrupa'nın 'Hümanistlik' adı altındaki modası çöktü. Salih insanlar olarak, Allah'ın, 'Bir insanı kurtarmak, bütün insanları kurtarmaktır' emriyle harekete geçtik" diyen Kurra hafız Prof. Dr. Feyizli, "Madem ki evde kaldık, bu ramazanda bir muhasebe yapmamız lazım. 'Allah'a karşı ne kadar yararlı iş yapıyoruz?' diye kendimizi bir hesaba çekelim, nefis muhasebesi yapalım. Allah adına insanları birleştiren yegane unsur din ve dildir. Müslüman kimliğimizi kaybetmediğimiz nispette ayakta dururuz. Yoksa birbirini sevmeyen ve beraber olmayan bir toplum haline geliriz. Müslüman'a göre hürriyetin sınırı haramlarda biter, helaller serbesttir. O zaman topluma bu öğretilecek" ifadelerini kullandı.
Türkiye'de en yaygın tefsirli Kur'an-ı Kerim meallerinden "Feyzü'l Furkan" adlı eseriyle tanınan Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli, çeşitli vakıf ve camilerde tefsir ve meal dersleri vermenin yanı sıra akademik eserleri de kaleme alıyor.
Kur'an-ı Kerim ilmini derinlemesine öğrenmek amacıyla 72 yaşında yüksek lisans eğitimini tamamlayan Prof. Dr. Feyizli, 83 yaşında profesör unvanını elde etti.
Kırşehir'in merkez ilçesinin Alipaşa Mahallesi'nde 19 Ekim 1934'te dünyaya gelen Feyizli, 1949 yılında ilkokuldan mezun oldu. Feyizli, din eğitimi yasağının kalkmasının ardından Kırşehir'de açılan ilk Kur'an kursunda, Mustafa Koçluk Hoca ile başladığı hafızlık eğitimini aynı yıl tamamladı.
Talim, tecvit ve kıraat-ı aşere dersleri alarak "Kurra hafız" olan Feyizli, 1959'da İstanbul İmam Hatip Lisesi, 1960'da İstanbul Sanat Okulu Elektrik Bölümü ve 1963'te Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu. Teknik Meslek Yüksek Okulu Elektrik Bölümü'nden, uzaktan eğitim aracılığıyla mezun olan Feyizli, çeşitli şehirlerdeki imam hatip liselerinde meslek dersleri öğretmenliği ve idarecilik yaptı.
- Öğretmenlikten 1985 yılında emekli olan Feyizli, aynı yıl Avrupa'ya giderek 20 yıl boyunca burada çeşitli eğitim, tebliğ ve irşat faaliyetlerinde bulundu. Türkiye'ye 2005'te dönmesinin ardından akademik eğitim görmek isteyen Feyizli, Hollanda'nın Rotterdam kentindeki Avrupa İslam Üniversitesinde yüksek lisans, doktora, doçentlik ve profesörlük tezlerini tamamladı.
Arapça ve Fransızcayı iyi, Flemenkçe ve Almancayı orta derecede bilen Prof. Dr. Feyizli, "Türkiye'nin Yaşayan İlim Hazineleri" haber dosyası kapsamında AA muhabirinin sorularını yanıtlayarak hayat hikayesi, ilmi çalışmaları, din eğitiminin önemi ve İslam dünyasında son dönemde varlık gösteren şiddet ve terör eğilimli akımlarla ilgili açıklamalar yaptı.
Allah, Kur'an-ı Kerim'de Enfal Suresi'nin 60'ıncı ayetinde, 'Düşman durumunda olanlara karşı gücünüz yettiği kadar her türlü kuvvetten hazırlık yapın.' emrediyor. Örneğin deprem ve sele karşı teknik ve yapı bakımından hazırlık yapılması lazım. Hastalıklara karşı da ilaç, tıbbi cihaz ve gereçlerin hazırlığının yapılması lazım. Bütün dünya bu görünmeyen virüse karşı aciz durumda. Türkiye, elhamdülillah koronavirüsle mücadele sürecinde gıpta edilecek bir başarıya sahip. Tıbbi cihazlarımız bütün insanlara yetiyor, başka ülkelere yardım ediyoruz. Avrupa'nın 'Hümanistlik' adı altındaki modası çöktü. Salih insanlar olarak, Allah'ın, 'Bir insanı kurtarmak, bütün insanları kurtarmaktır.' emriyle harekete geçtik.
Bütün insanlığın son peygamberi Hazreti Muhammed, 6'ıncı asırda, 'Veba ve salgın hastalığın bulunduğu yerlere girmeyiniz, bulunduğunuz yerden çıkmayıp tedbirlerinizi alınız. Yemek yedikten sonra ellerinizi yıkayınız.' buyuruyor. Bu bakımdan dinimizi daha iyi bildiğimiz zaman sokağa çıkma yasağı kendiliğinden uygulanır ve bir yaptırım uygulamaya lüzum kalmaz. Hadisi şerifte böyle buyurulduğuna göre, sokağa çıkamamamız zorumuza gitmemeli. Dinimizin emri olarak koronavirüsten korunmaya çalışacağız. Devletimizin koronavirüsle mücadele sürecindeki yaptırımlarını gönül hoşluğuyla yerine getirmemiz lazım.
- Son 10 gün günahlardan kurtulma
- Ramazan ayında sağlığımızı korurken manevi değerlerimizi de düşünmemiz lazım. Madem ki evde kaldık, bu ramazanda bir muhasebe yapmamız lazım. 'Allah'a karşı ne kadar yararlı iş yapıyoruz?' diye kendimizi bir hesaba çekelim, nefis muhasebesi yapalım.Ramazanın 10 günü rahmet, 10 günü mağfiret ve üçüncü 10 günü de cehennem azabından kurtulmak olduğu hadisi şerifte müjdelenmektedir.Ramazanın başındaki 10 günde'Ya Erhamerrahimin'lafzını, ikinci 10 günde'Esteğfirullah el azim ve etübü ileyh',üçüncü 10 günde de'Subhaneke fekhın azabennar'veya 'Rabbena atina fid'dünya haseneten ve fil'ahireti haseneten ve kına azabennar' ayetini okuyalım. Dilimizi ve sevap defterimizi dolduralım.
Bu ramazanı bir fırsat bilerek Kur'an-ı Kerim mealini de okumalıyız. Allah ile buluşmak namaz kılarken, Allah ile konuşmak da Kur'an-ı Kerim'i okurken olur. Rabbimiz, koronavirüs salgınından bütün insanlığı korusun. Ölenlere rahmet, kalanlarımıza acil şifalar versin. Rabbimiz, hayırlarla bayrama ulaşmamızı nasip eylesin."
Daha sonra hafızlık eğitimi nasıl yapılıyor öğrendim. Tabii merakımla gece gündüz hafızlığı tamamlamak için gayret gösteriyorum. Gece saat 03.00'te kalkıyorum, sayfamı ezberliyorum. Yazın şartlar kolay ama kışın Kırşehir'e kar çok yağar. Evde akşamleyin soba bir defa yanar, gece boyu onunla idare edilir. Gece ibrikteki suyla evin dışında abdest alıyorum. Eve girerken kapının kolunu tutuyorum ama soğuktan elim kapının koluna yapışıyor. Eve giriyorum, yorganları sırtıma bürüyorum, yastıkları tıkıyorum, gaz lambasının fitilini açıyorum. Bu şekilde sayfamı ezberliyorum, sonra sabah namazını kılıp yatıyorum."
"Hocamız, 'Bunlar hep yazdırılmış tarih, bunları okutmam' derdi"
Hocalarımız derdi ki 'Aman isimlerinizi Arap harfleriyle yazmayın. Arap harfleriyle yazarsanız müfettiş gelir, siz hala Osmanlıca, Arap harflerini devam ettiriyorsunuz diye okulu kapatılabilir.' derlerdi. Sonra Zekai Konrapa Hocamız derdi ki, 'Ben bu tarihleri okutmam. Bu tarihler hep yazdırılmış tarih. Bunları sıranın içine koyun. Benim anlattıklarımı yazın, not tutun. Sonra müfettiş falan gelirse kitapları sıranın üstüne çıkarırsınız. Bunlar hep yazdırma tarih. Ben bunları okutmam.' derdi. Bu, çok mühim bir olay. Zekai Konrapa siyer derslerine girerdi. 'Ben 40 senelik hocayım' derdi. Bu şekilde oldukça titiz, dikkatli bir zattı. Yere bir kalem düşüremezsin, düştü mü bitti. Bir yerini kaşıyamazsın. Böyle dikkatli hocaydı. Ders notları için arkadaşlar benim defterimi esas alır, not tutar, yazarlardı. Dersleri hiç kaçırmazdım."
"Elektrik motorlarının yanmasını önleyen cihaz yaptım"
Öğretmenken 'tekniği de bitireyim' diye karar verdim. Uzaktan teknik mühendislik eğitiminin derslerini 5 senede bitirdim, imtihanı verdim. Birinci dereceden belge alarak mezun oldum.
- Aşağı yukarı bütün elektrik hesaplarını öğrendim. Öğretmenlik görevim sırasında elektrik motorlarının yanmasını önleyen bir cihaz yaptım. Bütün kitapları araştırarak telefon büyüklüğünde bir alet geliştirdim. O cihazı Ostim'de sanayide denedim. Sonra patente müracaat ettim. Burada patent çalışmaları olmadığı için Viyana'ya gönderdiler. Viyana'da incelediler, 'O güne kadar bu cihaz gibi bir çalışma yapılmadı' diye bana patent verdiler. Almanya, Danimarka ve Çin bu bapta çalışma yapmış fakat benimkine not olarak 'AAA' verildi."
- Yüksek lisansa başladığımda 70 yaşındaydım, 72 yaşımda bitirdim. Doktora çalışmam 5 sene sürdü. Profesörlüğe az kaldı. Bundan dolayı bilimsel makale istiyorlar. Makalelerin hakemli dergilerden çıkması gerekiyor. Uzun bir süreç. Tabii ben hiç yorulmuyorum. 'Talebeyim' diyorum. Allah da bana güç vermiş, imkan vermiş. Doçentlik tezim ise "Kıraat-i Aşare" isimli Türkiye'de kıraat ilmi alanında yazılmış ilk eser.
Profesörlük tezimde ise daha önce kafamda tasarladığım 'Cahiliye Zihniyetinin ve Yaşamının Kur'an'da Değişimi' konusunu çalıştım.
- Akademik çalışmalarım sırasında genelde Ankara'da üniversite talebelerine sohbet veriyordum. Kızılay'da Kamu Yönetimi Derneğinde dersler veriyordum. Öğrenci yurtlarından 25-30 üniversite talebesine iki sene vaaz verdim. Dört sene kadarUlus'ta Mahmut Esad Coşan Vakfında iki saat İslam'da helal ve haram konularını, akaid derslerini yaptık. Tacettin Sultan Camisi'nde altı sene haftada bir gün Kur'an-ı Kerim'i baştan sona anlatarak bitirdim.Bu dersler kayda alındı. Bu derslerde testiyi kırmadan, boş da bırakmadan dolu dolu, mümkün olduğu kadar ne lazımsa anlattık. Çekinmeden, korkmadan Allahutaala'nın buyruğunu kimsenin ayıplamasından, zarar geleceğini düşünmeden ne lazımsa anlatmak... Mealimde de bu usulü uyguladım. Sohbetlere biraz ara verdim ama yine başlayacağım.
Şu an '3T (Tevhid, Takva, Tezkiye) Formülüne Göre Müslümanca Yaşama' araştırmamı bitirdim. Tevhid, takva ve tezkiye kavramları çarpıyla birbirlerine bağlı. Birisi sıfır olursa, hepsi sıfır olur. Bu eserde bütün Müslümanların nasıl yaşayacağını, nasıl yaşaması lazım geleceğini mümkün olduğu kadar anlatmaya çalıştım. Şimdi günde 5-6 saat uykuyla çalışmaya devam ediyorum. Birisi bana 'Hocam, sen hem insanların hem de motorların yanmasını önlemeye çalışmışsın. İnsanların yanmaması için tefsir yazmışsın, motorların yanmaması için de koruma aleti yapmışsın' dedi."
"Fabrika ayarlarına, tekrar kendi benliğimize döneceğiz"
Medreselerin bütün amacı, İslam'a göre, Müslümanca yaşamak ve halkı eğitmekti. Fabrika ayarlarına, tekrar kendi benliğimize döneceğiz. Müslüman bir ülkeyiz. Top, tüfek yapabiliriz ya da bunları Avrupa'dan alabiliriz ama benliğimizi kaybetmemeliyiz, kendimiz olmalıyız. Çocuklara bunlardan bahsedeceğiz. Çocuklar aşağılık duygusu duymayacak. Ben 1946'da hafızlığa başladım. 1945'e kadar Kur'an okumak, Kur'an harfleri yasaktı. Büyük bir kültür kaybı oldu.
"İnsanların önce kalbindeki putları kırması lazım"
"FETÖ'nün en büyük zararı İslam'a oldu"
FETÖ'nün en büyük zararı İslam'a oldu. FETÖ ülkede çeşitli zanlara sebep oldu. 'Bu FETÖ'cü müdür? O da FETÖ'cü müdür?' falan diye bu şekilde insanların birbirleri hakkında kötü zan yapmasına sebep oldu. Sayın Başkan'ın (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan) dediği gibi 'Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet' bu örgütün. Cenabıhak 'Yahudiler ve Hristiyanlar ile dost olmayın' dediği halde o (FETÖ elebaşı Fetullah Gülen) gitti, onlarla dost oldu. Herkesi dinlemeye kalktı, bütün gizli yerleri dinledi. Herkesin mahrem odalarını dahi dinledi ama sadece Allah'ın dediğini dinlemedi. Böylelikle Türkiye'de insanları ikileştirdi, zanlar altında bıraktırdı.
Devletsiz din olmaz. Devletin olmadığı yerde din yaşanmaz. Bu bakımdan halihazırda İslam ülkelerinin birçoğunu görüyoruz perişan, devleti yok. Biz, bugün için elhamdülillah birçok devlete karşı ayakta durabilen, başımızı kaldırabilen, sözümüzü geçirebilir bir duruma geldik. Bu millet İslam'a savaş açanlara karşı yine tek yürek olmalı ve bütün İslam ülkelerine karşı bahadırlık itikadıyla hareket etmeli."
2018'de Anayasa tekrar hazırlanırken 6 maddelik bir bildiri gönderdim. Maddelerden biri kıyafet, biri de cuma namazı hakkındaydı. Cuma namazı milli bir ibadettir. Hristiyanlıkta kilise ve pazar günü, Yahudilikte cumartesi günü ne kadar mühimse, biz de bir milletiz, Müslüman bir milletiz, o zaman cuma günü de bizim milli ibadet günümüz, saatimizdir. Cuma namazı milletçe yapılması gereken bir ibadettir. 'İbadet hürriyet saati' diyorum. İnsanlar cuma saatinde hür ve serbest olmalıdır. Cuma namazı, insanları birbirine kenetleyen ve orada Allah'ın kelamını duyuran, birlik ve beraberliğimizin anlatımını yapan, dinimizi öğreten bir ibadettir.
Tarih bilgisi insanları birbirine kaynaştırmaz, bilgi sağlar ama Allah adına insanları birleştiren yegane unsur din ve dildir. Onun için ana din ve ana dil önemlidir. Dinimizi ve dilimizi kaybedersek, rastgele, herkese imrenen çok kişilikli insanlar oluruz. Bir insan, bir millet olamayız. Müslüman kimliğimizi kaybetmediğimiz nispette ayakta dururuz. Yoksa birbirini sevmeyen ve beraber olmayan bir toplum haline geliriz. Onun için ibadet sevgisi ve İslam ahlakı toplumun ayakta durmasını sağlar."