Albayrak Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Albayrak 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını Yeni Şafak’a anlattı.
O akşam saat 18:30’da Balıkesir Belediye Başkanı Edip Uğur beyi ziyaret etmiştim. Onun yanında Yargıtay Başkanı İsmail Cirit bey ve 6-7 kişilik hakim, savcı ve emniyet birimlerinden oluşan bir heyet ile görüşmemiz oldu. Onlarla sohbet ettik yarım saat. O günkü konumuz da bu paralel yapının çok hızlı bir şekilde Türkiye’ye yayıldığı ve tehlikeli bir gelişi olduğuydu. Oradan ayrıldıktan sonra saat 21:05’te Orhangazi’ye geldim Orada şoförüm Tevfik beye gazeteden bir telefon geldi. Beylerbeyi’nde askerlerin oradaki görevli askerlerin silahlarını topladığından bahsettiler. Yalnız bunun ne olup olmadığını bilmediklerini ve araştırdıklarını söylediler. Köprüler tam o esnada kapatılmak üzereydi. Bunun ne olup olmadığını araştırmak için Milli Saraylar’da görev yapan bir arkadaşımızı arayarak durumu sorduk. O hemen araştırdı. Dışarıda ve içerdeki polislerin silahlarının alınması noktasında polislerle askerler arasında tartışma yaşandığını söyledi. Olayın tam ne olduğu belli değildi. Yaptığımız görüşmelerde bana söylenen bir terör saldırısı olabileceği ve askerin tedbir almış olduğuydu. Bu arada tabi yola devam ediyorduk. O sırada Bayrampaşa Çevik Kuvvet’in önüne tankların yürüdüğü bilgisi geldi. Çevik kuvvetin önünde bir sıkıntı olduğunu söylediler. Bu arada Yeni Şafak Ankara büromuzu aradım onlar da Ankara’da bir karışıklık olduğunu ve olayı anlayamadıklarını söyledi. Böylelikle 3-5 kişiyi aradık ama zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.
Saat 21:45 civarında Çamlıca turnikelerine geldik. Üç araba önümüzde trafiği durdurdular. Ne olduğunu anlamak için araçtan indim. Çevreyi kolaçan ettim. Orada iki polis aracı vardı, yaklaştım. Anonslar geliyordu; “Hiçbiriniz askere silah doğrultmasın ama onlardan bir şey gelirse karşılık verin. Asla silahınızı teslim etmeyin” deniliyordu. Onları duyunca tedirgin oldum. Acaba dedim ihtilal mi oluyor bu nedir? Ama bir taraftan da şu geçti aklımdan; saat daha 22:00, bu saatte ihtilal olmaz. Burada bir terslik var diye düşündüm. Trabzon limandaki arkadaşları aradım bana söyledikleri şu oldu; “Deniz kuvvetlerinden subaylar geldi, burayı teslim almaya çalışıyorlar, giriş-çıkışı engellemeye çalışıyorlar.” Bunu da duyunca tüm parçaları birleştirdim ve artık darbe oluyor kararını verdim. Arkadaşlarımızı arayarak ‘Darbe oluyor, buna acilen müdahale etmemiz gerekiyor, gerekli hazırlıkları yapın’ dedim.
İlk olarak Sayın Cumhurbaşkanımızı aradım bu arada. Çaldı ama cevap vermedi. Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan beyi aradım. Ona da ulaşamadım. Bakanlardan bir kaç kişiyi aradım onlara da ulaşamadım. Hiç kimseye ulaşamayınca aklımdan darbenin hızlıca sonuca ulaşmış olma ihtimali geçti. Çamlıca gişelerinde vatandaşları da dolaştım. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışıyor, radyoları açmışlar haberleri dinliyorlar. 10 kadar kişiyi yokladım. Bazılarına darbe olduğunu söyledim. Bir kısmı inanmadı, bir kısmı tepki gösterdi, bir kısmı da sanki normal bir şeymiş gibi tutum sergilediler.
Emniyetten duyduğumuz anonstan yola çıkarak, vatandaşa ümit vermek açısından emniyetin bu işin farkında ve görevinin başında olduğunu bildirmek için o minvalde yayınladık haberi. Bir kısım subaylar bu işe girişti, emir komuta zinciri yok ifadelerine yer verdik. Ve millete güç ve güven vermek için emniyet mensuplarının gözaltına almaya başladığını vurguladık. Vatandaşın bu işe sahip çıkması için cesaret verdik. Yazdıklarımız doğru bilgilerdi.
Olayın iki yönü vardı. Birincisi bu bir darbedir diyebilmek, ki biz bunu herkesten önce dile getirdik. İkincisi vatandaşa cesaret vererek devletine sahip çıkmasını sağlamak. Bunun için de tüm yayın organlarımızdan çağrıda bulunduk. O saatlerde halen sayın Cumhurbaşkanımız’dan haber alamıyordum ve darbeciler tarafından tutuklanmış olma ihtimalinden dolayı endişe ettim. Halkın sokağa çıkması için yayınlar yapılmasının talimatını verdim.
O gece bizim televizyon vericilerimizi kesebilirler, bilgi akışı akamete uğrar diyerek server ve sunucuları yurtdışına aldırdık. Bunun yanında Yeni Şafak’ın ve TV Net’in bulunduğu Topkapı’daki binamıza gelip kapatabilirler diye her ihtimale karşı başka bir lokasyonumuzu da yayın yapmak üzere hazırlıyorduk. Bunun yanında bizim gazetemizi de basabilirler diye dışarıdan 20 kişilik silahlı güvenlik desteği aldık. Sonuçta yayınlarımızı kesmememiz ve halkı bilgilendirmeye devam etmemiz gerekiyordu. CNN Türk’e helikopterlerle indikleri için bizim bahçemize de inmesinler diye araçları yatay ve dikey olarak bahçeyi kapatacak şekilde sıraladık.
Gece 24:00 civarı kardeşim Kazım aradı. Bizim İstanbul’da yaklaşık bin civarı temizlik aracımız var. “Kağıthane Emniyet’i başta olmak üzere askeri araçların girmesini engellemek için bizden bu araçları istiyorlar” dedi. Ben de “Hemen gönderin” dedim. Bunun üzerine Esenyurt’a, Üsküdar’a, Bayrampaşa gibi çeşitli ilçelere de gönderildi. Askerlerin giriş ve çıkışlarını bu araçlarla engellemeye çalıştık.
Tüm bunlar Çamlıca gişelerinde yaşandı. Ardından bu yol açıldı. İlk etapta gazeteye gelmeyi düşündüm lakin köprünün kapalı olduğunu öğrendik. Deniz yoluyla geçmeyi düşünmeye başladık. Mecburen Ümraniye tarafından gittik. Orada da bir muhtar şehit olmuştu. Oranın da kapalı olduğunu görünce 45 dakika Ümraniye ve Üsküdar arasında dolaşırken benim evimin istikametine yöneldik. Anahtarım da yanımda değildi, evde de kimse yoktu. Benim ailemin hepsi de Umre’deydi. Onlar aradı beni. “Ne yapabiliriz?” diye sordular. Ben de “Her önlemi aldık siz de Beytullah’tasınız, gidin Kabe’ye dua edin ve oradaki vatandaşları harekete geçirin” dedim. Saat 1’i çeyrek geçe evin önüne geldim. Burada tanıdığım subayları ve arkadaşları aradım. Rahmetli Erol Olçok’un şehadetini de burada öğrendim. “Erol bir saat önce çocukları da alarak köprüye gitti” dediler. Erol Olçok kardeşimiz vurulduktan yarım saat sonra onun ve oğlunun şehit olduğunu, onunla beraber giden arkadaşlarından öğrendim.
Darbe girişimini duyurduğumuz zaman, yetkililere ulaşamadığımız zaman yaşadığım duygular çok karmaşıktı. Ama hep şunu düşündüm; Bizim inancımız sağlam, Allah bize yardım edecektir. “Bunlar başarılı olamayacak, bunları biz yeneceğiz” düşüncesiyle çalıştık. O düşünceyle yanlış mı yapıyoruz, doğru mu yapıyoruz? diye hiç düşünmedim. Bir an bile tereddüt etmedim. O gece diğer medya kuruluşlarını da arayarak “Biz böyle böyle harekete geçtik, Siz ne yapıyorsunuz?” dedim. “Evet haberimiz var ama kesin olarak ne olduğu belli değil” cevabı aldım. “Darbe olduğunu biz yayınladık siz de kendi grubunuzu harekete geçirin dedim” onlar da yayınlamaya başladılar.
Haberleri halka duyurup, halkı sokağa çıkarmak için internet sorumlumuz Ömer Karaca’yı aradım. “Ne yapabiliriz de daha çok kişiye ulaşabiliriz?” diye sordum. O da bana 10 milyonluk Facebook sayfamızda yayınlayabileceğimizi bunun yanında reklam olarak haberi 60-70 milyon insana ulaştırabileceğimizi söyledi. “Hemen yapın” dedim. Ardından Ömer Bey saat 22:45’te hem Facebook’ta hem de tüm sosyal mecralarda paylaşımlar yapmaya başladı. FETÖ’cülere bile ulaştı. Hatta yerel bir kanalda FETÖ’cüler yayın yaparken “Yeni Şafak’ın haberini duydunuz mu?” diye soruyorlar birbirlerine. Sonuç olarak biz 55 milyon insana kısa sürede ulaşmış olduk.
15 Temmuz’a 10 gün kala Yeni Şafak manşetleri, askeriyenin içine konuşlanmış bu yapıyla ilgili hazırlıkları ve darbe ihtimalini yazdı. “Adım adım darbeye” diye bir manşet dahi yayınladık. Yeni Şafak darbe seslerinin geldiğini hissederek belgeleriyle ortaya koydu. Hatta darbe günü yayınlanan manşetimizde “TSK bile pes etti” diye başlık atmıştık. Tesadüf bu ya akşamına da darbeye kalkıştılar. Allah bir daha böyle karanlık geceler yaşatmasın.