Apple’ın akıllı saati Apple Watch'u en ince detaylarına kadar inceledik. Bolca övdük ve bir o kadar da eleştirdik…
Apple'ın Nisan ayında kısıtlı sayıda ülkede satışa sunduğu akıllı saati Apple Watch'un ülkemize resmi yollardan girişi ancak geçtiğimiz ayın son günü gerçekleşebildi. Biz de elimize geçtiği gibi derinlemesine bir incelemeye girişip sizi bilgilendirelim dedik.
Malum konu uzun, yerimiz ise dar. Ama daha da önemlisi, ürün sadece niş bir kitleye hitap eden bir cihaz olduğundan teorik bilgilerin üzerinden şöyle bir geçip -ya da doğrudan es geçip- direkt olarak '
' yani bizim işimize yarayacak noktalara değineceğiz.
Modelin fiyatlandırmasına ve Türkiye satışına yönelik detayları ise zaten
verdiğimizden bir kez daha tekrar etmiyoruz. Keza teknik özellikler listesini ve benzer teorik verileri zaten Apple Türkiye'nin sitesinden öğrenebiliyoruz. Haliyle o kısmı da pas geçiyoruz.
Evet; en temel soruyla başlayalım bakalım...
Apple Watch -ismi üstünde- Apple'ın bizi 'zamandan haberdar eden' akıllı saati. Kullanmak için en az iPhone 5 ve üzeri bir iPhone'a sahip olmamız gerekiyor. Saati göstermesinin haricinde temel işlevleri, bildirimleri telefonumuza bakmadan kontrol edebilmemizi, mesaj gönderebilmemizi ve görüşmelerimizi gerçekleştirmemizi sağlamak. Yani diğer bir deyişle telefonun temel işlevlerinin tümünü telefonumuzu çıkarmadan gerçekleştirmemizi sağlamak suretiyle hayatımız kolaylaştırmak.
Yan işlevleri ise başta uygulamalar olmak üzere, Bluetooth kulaklıkla müzik dinlemek, fotoğraflarımıza bakmak, takvimimizi kontrol etmek, nabız, yürüyüş vb. gibi aktivitelerimizi asiste etmek, saatle ilgili işlevleri (kronometre, alarm, zamanlayıcı vb.) yürütebilmek, Siri'ye bir şeyler sormak (ve pek çoğuna cevap alamamak!) ve haritalar, hava durumu, uzaktan kumanda vb. gibi işlevleri yerine getirebilmek olarak özetlenebilir.
Açıkçası uzun bir süreden beri akıllı saatlerle haşır neşir olan birisi olarak, bu özelliklerin pek çoğunu kullanmayacağınızı garanti edebilirim. Muhtemelen ilk zamanların heyecanıyla orasını burasını karıştıracak (hatta pek çoğuna ikinci kere dahi girmeyeceğiniz menülere girecek) ama kısa bir süre sonra bırakın yan işlevleri; konuşmak, mesaj yazmak gibi temel işlevleri dahi kullanmayacaksınız.
Bununla birlikte, eğer çok e-posta/mesaj alan yahut sosyal ağlarda zaman geçiren biriyseniz emin olun ki Apple Watch sizin kısa bir süre sonra adeta eliniz ayağınız olacak. Burada altın kelimemiz 'bildirimler'. Öyle ki, bildirim desteği pek çok kişinin akıllı saat kullanmasının yegane sebebi. Çünkü işimizi gerçekten de ciddi anlamda kolaylaştırıyor.
Apple Watch'un 3 farklı modeli var. Bizdeki giriş seviyesi olan Sportmodeli. Yani alüminyum kasa, plastik kayış (bizdeki siyah) ve 38 mm büyüklüğünde ekran. Türkiye'de 1,250 TL'ye satılıyor. Bir büyük ağabeyinin kasası paslanmaz çelikten, en büyük kardeş ise 18 karat altın kaplama. Yine bizdekinde Ion-X cam kullanılırken ağabeylerinde safir cama yer verilmiş. Velhasıl Apple Watch ailesi, kullanılan malzemeye, kordon yapısına, renklerine ve tokalarına göre değişiklik gösteren toplam 34 farklı modele ev sahipliği yapıyor ki biz şu an incelediğimiz model hariç hiçbirini denemediğimiz için afaki yorumlara girmeyip sadece bunu değerlendireceğiz.
Bir kere her şeyden önce 38 mm'nin (en azından erkekler için) oldukça küçük olduğunu olduğunu söyleyelim. İmkanınız varsa kesinlikle 150 TL daha verip 42 mm'sini alın. Keza saate takılı gelen kayış da oldukça küçük. Bileklerim ince olmasına rağmen en uçtaki deliğe bile zoru zoruna girdi. Kutusunda ekstra bir kayış daha var, 3-4 santim daha uzun. Arkasındaki dikdörtgen şeye basılı tutup kendinize doğru çekmeniz yeterli çıkması için. Yedek kayışı da aynı şekilde takıyorsunuz. Kötü haber şu ki, bileklerinizi felaket şekilde terletiyor. Bu da aslında tüy gibi hafif olmasına rağmen (toplam 72 gr.) kolumuzda hissetmemize sebep oluyor. Üst delikleri taktığımızda ise bu defa da oturmadığından aşağıya düşüyor. Terletme sorunu cidden can sıkıcı. Diğer kayış tiplerinde durum ne bilmiyoruz ama sadece bu durum bile plastik kayıştan uzak durmak için yeterli bir sebep. Ekranı İon-X camdan. Apple İon-X'in ne olduğunu burada uzun uzadıya anlatmış. Kısa özet: İnce ,hafif ve sağlam.
Açıkçası zevkler değişir. Size güzel gelen bize gelmeyebilir ya da tam tersi. Dikkat ederseniz iyi ya da kötü demiyoruz zaten. Nesnel bölgede kalmaya azami gayret gösteriyoruz. Ekranı iz tutuyor, kayış terletiyor ve 38 mm oldukça küçük. Bunları da hepsi de bizatihi yaşadığımız durumlar. İon-X camın ne derece sağlam olduğu hakkında da, çekiçle vurmadığımız ya da iğneyle çizmediğimiz için bir fikrimiz yok. Haliyle Apple'ın sözüne güvenmekle yetinmek durumundayız. Size de tavsiyemiz kağıt üzerinde yazılanları incelemesine kopyalayanlara itibar etmemeniz. Ya kendiniz görün ya da videosunu izleyin en azından.
Apple Watch'u en beğendiğimiz noktalardan birisi kurulumu oldu. Apple her zaman olduğu gibi, en zor anlayanları baz alacak şekilde bir düzenlemeye gitmiş. Haliyle becerememek neredeyse imkansız. Yapmanız gereken sadece sağ alttaki tuşa basıp beklemeniz. Bir müddet bekledikten sonra açılıp, dili seçmemizi isteyecek ondan sonra da bize 'beni iPhone'la eşleştir' diyecek. Biz de eşleştireceğiz. Bu arada dilersek Apple ID şifremizi girip elle eşleştirebiliyor yahut da biz aradan çekilip işi tamamıyla ikisine bırakabiliyoruz. Eğer ikinci seçeneği seçersek yapmamız gereken sadece Apple Watch'ta çıkan şablonu iPhone'un kamerasına tutmak.Birbirlerini tanıyıp kaynaşıyorlar. Bunun ertesinde de telefonumuzda yer alan tüm uyumlu uygulamaları saate aktarabiliyoruz. Tabii illa o an yapmamız gerekmiyor, dilersek de sonra aktarırız. Keza saatimizde yapacağımız pek çok eylem ve işlemi (örn. uygulama yükleme, bildirim ayarları, aktivite ayarlarımız vb.) telefonumuzda Apple Watch uygulaması üzerinden kolayca yönetebiliyoruz. Zaten uyumlu tüm uygulamaları 'Öne Çıkanlar' klasöründe gördüğümüz için kafa karışıklığı yaşamamız mümkün değil. Kısacası kurulum olayını çok sevdik. Basit ve hızlı. Ya da hızlı demeyelim de zahmetsiz diyelim. Çünkü pek hızlı olduğu söylenemez. Bunun da sebebi başta işlemcisi olmak üzere güçlü bir donanıma sahip olmaması. Düşünün ki ilk açtığımda ekran o kadar geç geldi ki (ort. 2 dk.) 'acaba yanlış bir şey mi yaptım?' diye sordum kendime!
Dediğimiz gibi aletin 3 tane ana işlevi var. Bunlar arama, bildirim ve mesajlaşma. Sırayla gidelim:
Eğer sessiz bir ortamdaysanız yahut BT kulaklığınız varsa aramalar kesinlikle başarılı. Ses karşıya gayet net biçimde gidip geliyor. Ama gürültülü ortamlarda aynı şeyi söylemek güç. Gerçi en kötü ihtimalle hattın diğer ucundaki kişi bizi duyabiliyor ki dememiz gereken önemli bir şey varsa yine kolaylıkla aktarabiliyoruz. Bu arada gürültülü ortamlarda başarısız oluşu Apple Watch'a has değil, şimdiye kadar kullandığım tüm akıllı saatlerde aynı sorun var çünkü. Hatta Apple'ın bu noktada örneğin Gear 2'den daha başarılı olduğunu bile söyleyebilirim. Bu arada saatten konuşmak alışkanlık gerektiriyor. Haliyle size tavsiyemiz alışana kadar kolunuzdan çıkarmamanız ve özellikle sessiz ortamlarda saatten konuşmanız. Çünkü yılların alışkanlığı çabuk geçmiyor. Saat kolumuzda bile olsa yine de telefondan konuşuyoruz. Velhasıl o kadar para veriyoruz madem, etinden sütünden de faydalanmamız gerek.
İşte en güzel tarafı. Telefonumuza gelen her türlü bildirimi, mesajı veya aramayı anında ekranımızda görüyoruz. Özellikle bizim gibi günde yüzü aşkın e-posta alanlar için olmazsa olmaz bir kolaylık. Ya da abartmayalım: 'Olmasa da olur tabii ama olursa çok daha iyi olur' demek daha doğru. Bu sayede gereksiz işlerle, ikincil öneme sahip mesajlarla vs. hiç vakit kaybetmiyoruz. Üstelik tam da burada Apple Watch'ın en beğendiğim özelliği devreye giriyor: Titreşimli bildirim. Üstelik titreşimi doğrudan bileğimize veriyor. Tek kelimeyle muazzam bir artı.
Bu arada bildirimlerin elle işleyişi aynı iPhone'daki gibi. Yani ekranı üstten aşağı çekersek bildirim merkezi açılırken, alttan yukarı çekersek de denetim merkezi çıkıyor karşımıza. Bir diğer güzel tarafı da telefona bir bildirim geldiğinde eğer telefonun ekranı açıksa telefona yok kapalıysa saate gelmesi. Keza bildirimi iki cihazdan birinden silince diğerinde de otomatik olarak siliniyor. Telefonumuzu açınca doğrudan bildirime yönlendirme özelliği de mevcut.
Apple kocaman bir aferin'i de buradan alıyor. Şöyle ki sesli asistanımız Siri (gerçi Apple Watch için sesli değil yazılı asistan demek daha doğru çünkü tüm yanıtları mesaj olarak sunuyor bize) bizim adeta elimiz ayağımız. Kısa mesaj yahut iMessage mı geldi? Yapmamız gereken ilk olarak bileğimizi kaldırıp okumak ve akabinde de cevaplamak için ekranı yukarı ittirip 'cevapla' tuşuna basmak. Bunun ertesinde artık istersek hazır mesajlardan veya ifadelerden birisini yolluyoruz yahut da mikrofona basıp Siri'ye konuşmaya başlıyoruz. Siri de bizim dediklerimizi yazıya döküp mesaj olarak gönderiyor. Üstelik bu işi de gayet iyi başarıyor. Tamam bir Google'ın seviyesine gelmiş değiş henüz ama yine de beklemediğimiz ölçüde başarılı biçimde çeviriyor dediklerimizi.
Bu arada bir not daha düşelim: Mesajlara sadece cevaben yanıt vermenin ötesinde istersek yeni mesaj da oluşturabiliyoruz. Bunun için de yapmamız gereken ya Siri'ye mesaj göndermek istediğimiz kişinin adını söylemek ya da manuel yapacaksak saatimizden mesajları çalıştırıp açılan ekranda parmağımızı basılı tutmak ve önce 'yeni mesaj' ardından da 'kişi ekle' seçeneği ile mesajımızı oluşturup göndermek. Bu arada 'dijital dokunuş' adında güzel de bir özellik koymuşlar ki bu sayede mesajımızı ekrana çizip gönderebiliyoruz. Bir diğer ince güzellik de iki parmağımızla ekrana kısa bir süre bastırırsak karşı tarafa kalp ritmimizin gitmesi.
Eğer BT kulaklığımız varsa Apple Watch'u bir müzikçalar gibi kullanabiliyoruz. Bunun için de istersek Airplay vasıtası ile iPhone'umuzdaki müziklerden aktarım yapabiliyor yahut da kendisinin bize sunduğu 2GB'lık alana şarkıları yükleyip doğrudan saatten dinleyebiliyoruz. BT kulaklığımız yahut hoparlörümüz olmadığı için biz deneyemedik ama deneyenler ses kalitesinden epey memnun kalmış. Bu arada saat varsayılan olarak 1GB alan ayırmış müziğe onu 2GB'a yükseltmek için elle ayar yapmamız gerekiyor. Keza fotoğrafların mantığı da aynı müzikçalar gibi. Ya iPhone'dakilere bakıyoruz ya da bize ayrılan 75MB'lık alana atabiliyoruz. Malum kamerası yok saatimizin haliyle çekim yapmak mümkün değil. (ama iPhone'umuzun veya Mac'imizin kamerasını saate yönlendirebiliyoruz.) Bu arada dilersek Digital Crown'u (yandaki kurmalı kol) döndürerek fotoğrafları zumlayabiliriz.
Apple Watch'un en faydalı yan işlevlerinden birisi de aktivitelerimizin düzenlenmesi. Ki muhtemelen pratik hayatta en çok kullanacağımız özelliği de bu olacak. Saatimiz adımlarımızı ve hareketlerimizi izleyip bize rapor sunuyor. Kalori yakma, adım adım atma vb. gibi günlük egzersiz hedeflerimizi belirleyip gerisini kendisine bırakıyoruz. Dahası bizi gerektiği yerlerde uyarıyor bile. Misal çok uzun bir süreden beri oturuyor muyuz? 'Hadi ayağa kalkma vakti geldi' diyor. :) Keza örneğin koşarken yahut yürüyorken de adımlarımızı anlık olarak takip edebiliyoruz. Adımlarımızı tam isabetle tutturduğunu söylememiz imkansız ama. Örneğin 100 adım attıysak 120 falan gibi hesaplıyor ki bu da Apple Watch'a özel değil. Tüm saatlerin ortak eksikliği. Neticede bilek hareketlerinden yola çıktığından kafası da çabuk karışıyor. Daha yoğun ve profesyonel aktiviteler içinse antrenman diye bir özelliği var saatin. Buradan da örneğin bisiklet, merdiven hatta kürek çekme gibi eylemlerimizi ölçebiliyoruz.
Bu arada saatin altındaki led lambalar ve algılayıcıların görevi nabzımızı ölçüp 10 dakikada bir HealtKit uygulamasıyla eşzamanlamak. Neden örneğin Microsoft'un Band'ı gibi tüm gün değil de sadece 10 dakikada bir derseniz bilmiyoruz. Apple'ın acayipliklerinden birisi olsa gerek. Belki Apple Watch 2'de 5 dakikaya düşürüp, Apple Watch 10'da anlık kayıt altına alma özelliğini getirir artık. :) Velhasıl sağlık odaklı olmasa da en azından eğlencelik niyetine iş görüyor.
Apple Watch'un görece zayıf nktalarından birisi de uygulamalar. Gerçi Instagram, Twitter vb. gibi bazı popüler uygulamalar var ama yine de sayı genel itibarı ile oldukça yetersiz. Bir de tam işlevsellik sunmuyor. Her halükarda bizi telefona mecbur bırakıyor. Örneğin haber uygulamalarında sadece başlıkları görebiliyoruz, Instagram'da sadece 10 kişiyle sınırlıyız keza Twitter'da yine benzer şekilde sadece son tweet'leri veya en popüler konu başlıklarını görebiliyoruz. Bununla beraber istersek oyun oynayabiliyoruz. Tabii minnacık ekranda işkence olmaktan öteye gitmiyor bu girişimlerimiz. Velhasıl siz de alırsanız göreceksiniz ki bir süre sonra uygulamaları açmak aklınıza bile gelmiyor. Doğrudan iPhone'dan yapıyorsunuz o işleri.
Apple Watch'un başarılı olduğu alanlardan birisi de haritası. Mesajlarla bütünleşik çalıştığı için tarif almak oldukça basit. Örneğin arkadaşımızın bize gönderdiği adrese dokunmamızla birlikte otomatik olarak haritayı açıp yerimizi tespit ediyor ve tarif etmeye başlıyor. Buradaki eksiklik ise tarifi yazılı yapması. Yani kolumuzu kaldırıp okumamız gerekiyor. Ama dönüş yapmamız gerektiğinde bizi titreşimle uyarması güzel bir özellik. Yine de arabayla pek kullanacağınızı sanmıyoruz ama yaya isek gayet mantıklı. Bu arada dilersek rotayı iPhone'umuzda oluşturup bunun ertesinde telefonu cebimize koyabiliriz. Çünkü Apple Watch bizi izlememiz gereken güzergaha ve varış noktamıza başarılı bir şekilde yönlendiriyor.
Diğer özellikleri uzun uzadıya yazmaya gerek yok sanırız. Çünkü zaten hepsi ismiyle müsemma. Haliyle ayrıntı gerektirmiyorlar. Örneğin hava durumu, kronometre veya alarm gibi saatle ilişkili eylemler, borsa, şifre yöneticisi, takvim vb. gibi bir sürü ıvır zıvırla dolu cihaz. Ivır zıvır diyoruz çünkü pek çoğunu kullanmayacağınızdan adımız gibi eminiz. :) Bir de Apple'ın mobil ödeme sistemi Apple Pay var ama ülkemizde geçmediğinden o da bir anlam ifade etmiyor.
Apple'ın teorik verilerini bir kenara bırakıp doğrudan kendi deneyimlerimizi söyleyelim. Geceden doldurup sabah kolumuza takar ve gün boyu sadece bildirimlerden ve aktivite uyarıları gibi basit eylemlerden faydalanıp müzik, konuşma, uygulama vb. gibi yan işlevlere girmezsek bizi su içerisinde bir gün götürür. Hatta 1.5 gün kadar gider. Bunlara ek olarak 1 saat kadar konuşur yine bir o kadar müzik dinler ve harita veya benzeri uygulamalarla yarım saat kadar meşgul olursanız ancak bir günü çıkarır.Eğer bundan da yoğun kullanırsanız öğleden sonra yeniden şarj etmek durumunda kalırsınız. Tam dolum 2 saat kadar sürüyor bu arada.
Şarj işini ise MacBook'lardan tanıdığımız MagSafe şarj adaptörü sağlıyor. Gerçi Apple buna kablosuz şarj diyor ama alakası yok. Ne de olsa aletin şarj olması için kablolu ve mıknatıslı şark ünitesini bir arada kullanıyoruz. Yani kabloyu prize, prizi fişe takıyoruz ve ucundaki mıknatıslı kısmı da saatin arkasındaki mıknatıslı yuvalara kenetlenip şarj ediyoruz. Velhasıl bu sisteme nasıl kablosuz diyor inanmak gerçekten güç!
Bu arada bir de güç tasarruf modu diye bir özelliği var. Saatin pili %20'nin altına düşünce devreye sokarsak bize 72 saat daha saati gösterebiliyor. Ama bu moda girince arayüz devreden çıkıp sadece saati gösteriyor. Haliyle pratikte pek de işimize yarayacak bir özellik değil bu da.
.
Teorik olarak 8GB alanımız var ama pratikte bunun sadece 2GB'ını kullanabiliyoruz. Neyi nasıl kullanmamız gerektiğini de Apple bizim yerimize belirlemiş. Örneğin fotoğraflar için 75MB alanımız var. Üzeri yasak.
Apple Watch IPX7 sertifikasına sahip. Bunun anlamı su sıçramalarına karşı dayanıklı oluşu. Yani örneğin yağmur altında takabilir veya elimizi yıkayabiliriz ama havuza falan giremeyiz.
Saatin kamerası yok ama iPhone'umuzun ya da Mac'imizin kamerasını Apple Watch üzerinden kontrol edebiliyoruz.
Ola ki telefonumuzu nereye koyduğumuzu unuttuk. Yapmamız gereken denetim merkezindeki telefon simgesine tıklamak. Ardından iPhone'umuz ötmeye başlıyor.
Güvenlik ayarlarından şifre ayarlaması yapabiliyoruz. Böylece saatimizi çıkarıp bir yere koyduğumuzda meraklı eller kurcalayamıyor.
E-Posta uygulaması ile e-postalarımızı okuyabilsek de görüntü ve eklentiler için iPhone'a girmemiz gerekiyor.
Aynı kamera gibi saatin kendisine ait GPS veya Wi-Fi bağlantısı yok. iPhone üzerinden faydalanabiliyoruz.
Eğer Digital Crown'a (sağ üstteki kurmalı kol) belirli bir süre basılı tutar ve ekranda çıkan ikona tıklarsak ekran görüntüsü alabiliyoruz. Sonra bu görüntü otomatik olarak iPhone'a kaydediliyor.
Sağ alttaki güç düğmesine basılı tuttuğumuzda Siri çıkıyor karşımıza. Ama iPhone'dan farklı olarak Siri konuşmuyor. Biz konuşuyoruz o bize yazılı cevap veriyor. Örneğin Google araması yapmak istersek de bizi telefona yönlendiriyor.
Klasiğinden dijitaline, Mickey Mouse'lusundan takvim vb. ayrıntılı bilgilendirme sunanına kadar çok sayıda farklı arayüz var. Keza bunların da bazılarını özelleştirebiliyoruz.
Evet; elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık Apple Watch'u. Eksikliklerini de söyledik hoşumuza giden taraflarını da. Muhakkak atladığımız yerler olmuştur ancak yine de toplama baktığımızda genel bir fikir vermesi açısından yeterli olduğunu düşünüyoruz. Gelelim en önemli kısma yani sonuca...
Aldıysanız zaten yapacak bir şey yok ama henüz almadıysanız ve almayı düşünüyorsanız kesinlikle bekleyin deriz. Her ne kadar olumlu tarafları olsa da olumsuz yanları daha ağır basıyor. Watch OS 1.0 henüz oldukça ham bir işletim sistemi. Önümüzdeki ay yeni sürümü yayımlanacak ama açıkçası ondan da çok bir umudumuz yok çünkü en nihayetinde donanımsal açıdan zayıf bir alet. Özellikle işlemcisi biraz yüklendik mi sıkıntı yaratıyor. Haliyle Watch OS 2.0 ile birlikte muhtemelen kararlılık arttırılacaktır ama devrimsel bir iyileştirme de olmayacak en nihayetinde. Keza uygulamalar henüz oldukça sınırlı. Hepsini geçtik Facebook ile WhatsApp yok. Twitter ile Instagram da zaten yukarıda belirttiğimiz gibi kör topal çalışıyor. Velhasıl seçim sizin tabii ama biz olsak almazdık. Yok illa da alacaksanız gidin en ucuz sürümünü alın ki en azından yenisi çıkıp da satacağınız zaman çok zarar etmeyin.