Alevilerin kendilerini sorguladığını, Şehirli Alevilik olgusunun belirdiğini, Alisiz Alevilik diyenlerin azaldığını, Alevilerin yüzde 95 oranında kendilerini İslam'ın içinde gördüğünü belirten Oral Çalışlar bir tehlikeye dikkat çekiyor; “Aleviler demokrasi içinde haklarını istesinler ama bu süreçte sistemin kendine entegre etme isteği belirir ve 'devletin Aleviliği' oluşur. Bırakın toplum Aleviliği de, Sünniliği de nasıl anlıyorsa öyle yaşasın” diyor.
İnsan gibi devlette nasıl bakarsan öyle görür, nasıl görürse ona göre çözüm yolları arar ya da çözümsüz bırakır.
Sorunlara nasıl bakmak lazım? Alevilik ya da başka bir sorun, Türkiye için bir güvenlik sorunu haline gelir mi?
Demokrasi devreye girmediği sürece gelir…
Demokrasinin hakim olduğu, farklılıkların önemini artırdığı, mikro kimliklerin değer kazandığı, toplum olmanın şartlarının değiştiği, devletin otorite ile belirleyici ve birlikte tutucu güç olmaktan çıktığı, gönüllü ve iradi katılımın süreç ve sonuçları etkilediği bir çağda, her soruna güvenlik sorunu üzerinden bakmak bir açıdan doğrudur ama çözüm başka biryerden bakılarak mümkün olabilir.
Bu çağda çözülmemiş her sorun nihai noktada bir güvenlik sorununa doğal olarak dönüşür.
Alevilik, Kürt meselesi, başörtüsü sorunu gibi pek çok sorun bu toplumda paralel yürüyorlar ve henüz demokrasi içinde tanımlanmış değiller.
Devlet, sivil ve siyasi kurumlar, toplumsal güçler, bireyler totaliter olmaktan vazgeçip, beğenmediği tehlike ilan edip ötekileştirme ve kenara itme davranışından arındığında sorunlarımız daha makul gözükecek bize.
Farklılıkları koruyup ötekini hemen yanımızda yaşatmayı içselleştirebildiğimizde her sorun bizim sorunumuz haline gelecektir ki, bu da hiç olmadığı kadar rahatlatır Türkiye'yi
Alevilik de bizim sorunumuzdur, kendi iç dinamikleri ve kendi gerçekliği üzerinden çözüm üretilmelidir. Dışarıdan tasarlanmış bir Alevilik yeni sorunlara kapı açar.
Çözüm de sorun da bakış açısında…
Bugün konuğum Gazeteci Oral Çalışlar, Radikal Gazetesinde “Güncel Aleviliği” anlatan ve iki hafta süren bir yazı dizisine imza attı.
Alevilikle ilgili çok yazdım, diziler yaptım ama çoğu Aleviliğin tarihi üzerine çalışmalardı. Güncel Alevilik üzerine daha önce bu boyutta çalışmamıştım.
Alevilik 1980 sonrası ortaya çıkan üç kimlik talebinden birisi. Kürt kimliği, İslamcı-dindar kimliği ve Alevi kimliği. Bunlar daha önce devlet tarafından bastırılmış, yok sayılmış, ulus devletin varlığı içinde tehlike olarak görülmüş. 12 Eylül'den sonra iç ve dış şartlar, konjonktür bu kimlikleri öne çıkardı, Aleviler de görünür olmak istediler, kimlik taleplerini seslendirmeye başladılar.
1925'te, tekke ve zaviyeler kapatılması kanunu Alevileri de hedef alıyor, dergahları kapatılıyor, dedelerin faaliyetleri yasaklanıyor. Alevilere hiçbir meşruiyet alanı kalmıyor. Dergahların kapatılmasının Alevi toplumu üzerindeki derin etkisini bu diziyi çalışırken Veliyeddin Ulusoy'la konuşunca anladım.
Hacıbektaş Dergahı'nın postnişininin dedesi Cemalettin Çelebi'nin Atatürk'le fotoğrafı var. Diyor ki, 60'lara kadar sürekli baskı altındaydık, ibadetlerimizi gizli gizli yapıyorduk, dedelerimizin sakallarını kesiyorlardı.
Bunu ben de sordum. Diyorlar ki; Cumhuriyet tarafından yarım yamalak da olsa laikliğin bina edilmesini, Sünni İslam'ın bu laik mantık tarafından yeniden yorumlanmasını -her şeye rağmen- kendimiz açısından bizi koruyan bir kalkan olarak hissettik.
Atatürk Cemalettin Çelebi ile görüşmesi sırasında, Alevilere çok değer verdiğini söylüyor ama Atatürk bir politikacı, Kurtuluş Savaşı sırasında her inanç ve her etnik guruba benzer şeyler söylüyor. Mesela Kürtlere özerklik verilmeli dediğini biliyorum. Bunun kendi içinde bir mantığı vardır. Aleviliğe sıcak bakması ulus devletin de Aleviliğe sıcak bakması anlamına gelmiyor. Cumhuriyet Türklük ve Sünni-Hanefilik olmak üzere iki ayak üzerine inşa edilmiş. Bunun dışındaki bütün kimlikleri ya yok sayıyor ya da yok ediyor.
Değil. Devletin tanımladığı Sünnilik temelinde. Bizde hep bir resmi devlet dini var.
1960 sonrası. 27 Mayıs sonrası İsmet İnönü ve Cemal Gürsel Alevileri diyanet içinde bir daireye koymak istiyorlar. Alparslan Türkeş bana Cemal Gürsel'in kürt alevisi olduğunu söylemişti. Fakat Sünni kesimden, Adalet partisinden gelen tepkilerle sonuç alınamıyor. Bu arada Hacıbektaş Turizm ve Kültür derneğinin kurulmasına izin çıkıyor ve 64'ten itibaren Hacıbektaş şenlikleri başlıyor. Bu da Alevilerin gün yüzüne çıkma teşebbüslerinin ilki oluyor.
Alevilik baskılar nedeniyle ulaşılması zor bölgelere çekilmişler. Böyle olduğu için her bölgenin Alevisi kendine has özellikler geliştirmişler. Fakat dedelik müessesesi devam ediyor, cemler yoluyla Alevilik nesillere aktarılıyor.
Yavaş yavaş oluşuyor. Alevilerin şehirlerde kendi kimlikleriyle ortaya çıkmaları çok yeni. Cem evlerinin kurulması ile yeni bir örgütlenme içine girdiler, geleneklerini, inançlarını birlikte yaşamaya çalışıyorlar. Bu aleviler için yeni bir durum.
Cem eskiden köyde yapılıyordu ve cemin kendine has kuralları ve sonuçları vardı. Düşkün ilan ediyordun, adam tecrit oluyordu, şehirde ise düşkün ilan ettiğinde kim kimi dinleyecek, karşılığı yok. Köyde musahiplik diye bir şey vardı, her türlü yardımlaşmayı içeriyordu, şehirde bunun da pratik bir manası yok artık.
Evet. Postnişin Veliyeddin Ulusoy, şehirlerde musahiplik olmaz, kaldırılmalıdır diyor. Eskiden yoktu ama şimdi cem evi var, şehirde sosyal müessese olarak yeni bir şekil kazanıyor. Orada hem ibadet ediyoruz, hem düğün yapıyoruz, hem cenazelerimizi kaldırıyoruz diyor.
Tarihsel olarak baktığında farklı, bugünden baktığında farklı izah edilebilir. Bektaşiliğin aslında bir devlet gücü olduğu ve Osmanlı İmparatorluğu boyunca Kızılbaşlara karşı kullanıldığı da olayın başka bir yüzüdür. Tarihsel olarak baktığın zaman Bektaşilik Osmanlı imparatorluğunun yayılma ideolojisi gibi işlev görüyor. 19. yüzyılda Yeniçeriler tasfiye edilirken Bektaşileri de tasfiye oluyor ve giderek muhalefete geçiyorlar ve giderek Alevilerle kimlikleri özdeşleşmeye başlıyor. Tartışılacak bir durum bu.
Bir çok Alevilik var ama farklılık Alevilere has bir şey değil aynı farklılık İslami kesimde de var…
Alevilik yazılı kaynakları güçlü bir inanç akımı olmadığı için tarih içinde toplumsal değişime paralel olarak sürekli değişmiş. O yüzden de Aleviliği tek kalıp içine sokmak o kadar da kolay değil. Kimi araştırmacılara göre Alevilik, Anadolu'da İslamiyet'ten önce yaşanmış bir sürü geleneği de içinde barındırıyor.
Var, ama bugün Alevi kitlesinin yüzde 95'i Aleviliği İslam'ın içinde görüyor.
Benim oturmam önemli değil ama böyle düşünenler de var. Fakat bunlar küçük azınlık. Kendisini İslam'ın içinde gören aleviler, ana gövde gittikçe büyüyor.
Doğru ama Aleviler parçalandı üzerinden siyaset üretmemek lazım. Bakın, Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu 28 şubatçı emekli bir generaldir ama 9 Kasım mitinginde İslami kesimin dayanağı oldu. İzzettin Doğan Vakit gazetesine baş dede oldu.
Bu muhafazakar, farklılıkları bastırmacı bir bakış açısı.
Alevilere devlet sahip çıksın diyor.
Sistem kendine entegre eder ve devletin Aleviliği oluşur. Demokratik bir sistemde bunlar yanlıştır, bırakın toplum Aleviliği de, Sünniliği de nasıl anlıyorsa öyle yaşasın.
Kimlik sorunu ister istemez Alevileri politikleştiriyor ve böyle bir kavga var. Bu kimlik meselesi devlet tarafından demokratik bir sistemin içinde kabul edilir bir hale getirilirse politik olmaktan çıkacak. Siyasetin olduğu her yerde bölünmeler oluyor.
Alevilerin çift taraflı bir krizleri var. Kürtlerin kimlik talepleri söz konusu olduğunda duyarlılık gösteriyorlar, evet diyorlar, Sünni kesimin sorunlarına ise kapalılar.
Hayır diyorlar. Aynı ötekileştirme Alevilerin içinde de var. Türkiye'de ötekini anlama problemi ciddi bir problem. Bir örneğini 9 Kasım mitinginde bir kere daha gördük, İslami kesim oradaki Alevileri baştan kötü ilan etti… Sünniler ile Aleviler arasında yabancılık, ötekilik var ve ötekileştirme devam ediyor.
Bir adımdı ama arkası gelmedi, hem Sünni önyargılar hem de alevi kesimin tepkileri sürece engel oldu.
Reha Çamuroğlu üzerinden alevi açılımı yapılmasına tepki gösterdiler.
Talepleri var, onları dile getiriyorlar. Cem evlerinin ibadethane haline getirilmesi, elektrik ve su parası alınmaması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, dedelere statü verilmesi, maaşa bağlanması, diyanetin merkezi devlet kurumu olmaktan çıkartılması gibi talepleri var ki, bunlar demokratik taleplerdir.
Devlet Alevilerin bir kısmını muhatap alırsa yine problem çıkar. Uygulamanın bütün Alevileri kapsaması için Devletin Alevilerin tümünü ifade edecek bir danışma kurulu ile beraber bu işi yapması gerekir. Said Yazıcıoğlu'nun yaklaşımını sıcak buldum. Devletin Alevilere karşı tavrının değişmesi kolay değil, köklü sorunlar var ama en azından alevi kitlesini muhatap almaya başladı.
1925'den beri gelen 83 yıllık problem.
Aleviler azınlık, bazen biri bakan olur (Moğultay'ın adalet bakanı olduğu dönem gibi), orada bir örgütlenme imkanı elde edebilirler. Bazı alanlarda aralarında bir dayanışma imkanı buluyorlar ama büyük bir güçleri yok.
Despotik devlet geleneği medyada yok mu ki kendi kimliğini rahat ifade etsin…
Siyasete etki edecek kadar kuvvetli değiller
Hayır, siyasete etki edecek kadar kuvvetli bir ağırlıklarının olduğunu zannetmiyorum, ama Alevilerin yoğun yaşadıkları bölgelerde bir oy potansiyelleri var.
Hiç bilmiyorum, tahminle olacak iş değil. Araştırmayla da olmuyor çünkü Türkiye demokratik bir ülke olsaydı sorardın, Alevi, Çerkez, Kürk… söylerdi kimliğini. Şimdi hem bunu soran yok hem de söyleyen yok.
Yüzde on baraj var. Daha önce denediler, 7-8 tanede milletvekili çıkardılar, belki yeniden yaparlar… Alttan bu tür sesler geliyor.
Kaybetmedi ama kaybedebilir. CHP'nin alevi kaybetmesi için Alevilerin taleplerini savunan bir siyasi akımın çıkması lazım. Gazi Mahallesi Cem evi başkanı diyor ki, AKP Alevileri tanısa oy da alabilir.
Etmiyor, CHP'nin yaptıklarına son derece sinirleniyorlar ama tamamen vazgeçmiyorlar çünkü öbür tarafta Sünni partisi olarak gördükleri AKP var.
Bu yeni bir durum, ne olacağını önümüzdeki günlerde göreceği. Tepkiler geliyor, ama Baykal herhalde bunları hesap etmiştir. Bence CHP'nin bu açılımı küçümsenmemeli, umarım içerikli hale gelir. Başörtüsü yasağı üzerinden Türkiye'nin çok gerildiği dönemler oldu. Siyaseten de olsa CHP doğru bir adım attı. Bir süre sonra başörtüsü konusundaki yasağın terk edilmesi gerektiği noktasına gelirler ki bu iyi bir gelişmedir.
Göreceğiz. Baykal'ın ne yapacağını kestirebilecek durumda değilim, Baykal çok tutarlı politikası olan bir lider olmadığı için yakında tersini de yapabilir. CHP geniş kesimlere ulaşamadı, yanlış politikalar yürüttü, toplumu gerdi, şimdi arayış içinde… İzlemek lazım…
O bu konuda bir yere konulacak bir cümle olmaz. Bu cümleyi İslami kesim seslendirdiğinde CHP'liler, aradan yüz sene geçti diyorlardı. CHP hangi nedenle olursa olsun başörtülülere karşı bir değişim ihtiyacı hissediyorlarsa bu iyi bir şeydir.
Solla özdeşlik var ama bu durumdan rahatsızlık giderek artıyor. Dedeler solla anılmanın getirdiği zararları yoğun şekilde dile getirmeye başladılar. Yani sadece solla anılmak istemiyorlar. Eskiden tamamen sol örgütlerin türevi olan Alevi kitlesi şimdi kendi örgütleriyle ortaya çıkıyor. Örgütlerin içinde solcu aleviler yine var ama onlar da artık solcu gibi değil, alevi gibi konuşuyorlar. Aleviler sol ile aleviler arasındaki ilişkiyi ciddi şekilde sorguluyorlar.
Ermeni tehciri sırasında bazı Alevi bölgelerinde birçok Ermeni aile kalıyor, onlar Ermeni Alevi gibi yaşıyorlar ve biraz da Alevileşiyorlar. Bugün Alevi kitlesi içinde kökleri Hıristiyan olanlar var, onlar özgürlük ortamında kendi asıllarına dönmek isterler, bu da doğaldır. Ben Türkiye'de “misyonerlik artıyor” propagandasının bir derin devlet propagandası olduğunu düşünüyorum, bu yolla Türkiye'deki farklılıkları ezmek ve buradan başka bir şey çıkartmak istiyorlar. Misyonerlikle mücadele geleneği derin devletin geleneğidir, İslami kesim bunu bilmeli ve oyuna gelmemeli…