Kyoto Üniversitesi bünyesinde hizmet verecek olan Kenan Rifai Tasavvuf Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof.Dr. Yasushi Tonaga, öğrencilerini tasavvuf araştırmalarını yapmak için özellikle Türkiye’ye gönderdiğini söylüyor ve ekliyor: “ İslomofobiye karşı sufizme dayalı Türk İslam örneğiyle İslam’ın asıl yüzünü göstermek istiyorum.”
Türk Kadınları Kültür Derneği(TÜRKKAD) ve Kerim Vakfı'nın girişimleriyle ABD ve Çin'den sonra Japonya'nın Kyoto Üniversitesi'nde de Kenan Rifai Tasavvuf Araştırma Merkezi açıldı. Geçtiğimiz hafta Japonya'nın Kyoto şehrinde yapılan resmi açılışa biz de katıldık. Kyoto Üniversitesi, bilimsel çalışmaları ve aldığı Nobel ödülleriyle tanınıyor. TÜRKKAD ve Kerim Vakfı'nın girişimiyle İslam Enstitüsü Bölümü içinde kurulan Kenan Rıfai Merkezi ise bundan sonra İslam tasavvufu araştırmalarıyla aynı üniversitenin bünyesinde adını dünyaya duyurmayı hedefliyor. Merkezin direktörlüğüne Kyoto Üniversitesi Asya ve Afrika Çalışmaları Fakültesi öğretim üyesi ve aynı zamanda aynı üniversitenin İslam Araştırmaları Merkezi'nde araştırmalarını yürüten Prof.Dr. Yasushi Tonaga getirildi. Tonaga, İslam tasavvufu çalışmak isteyen öğrencilerini öncelikle Türkiye'ye gönderiyor. Bunun sebebini de “İslam kültürünü iyi anlamak için Osmanlı kaynaklarını iyi bilmek lazım” diye açıklıyor. Törene katılan akademisyenlerin çoğu Türkiye'de çalışmış ve çok iyi derecede Türkçe biliyorlar. İslamofobiye karşı Japon halkına İslam'ın terör ve şiddet değil barış dini olduğunu anlatmak istediklerini söyleyen Tonaga, “Yeni merkezimiz genel Japon toplumunu İslam'ın diğer yüzü, yani İslam sufizmi hakkında bilgilendirmeyi başarabilirse, onlar da böylelikle İslamı farklı bir ışık altında görmüş olup İslamın güncel imajını değiştirecektir” diyor. Tonaga ile tasavvuf yolculuğunu, Türk tasavvuf araştırmalarını, yeni açılan Kenan Rifai Merkezi'ni ve İslamofobiyi konuştuk.
Tasavvufla alakam üniversitedeki ilk yılımda başladı. Ayrıca Toshihiko Izutsu'nun İbn Arabi ve onun ideolojisi üzerine yazdığı bir kitaptan etkilenmiştim.
Evet.
Sadece akademik olarak mı ilgilendiniz yoksa sufizme kişisel olarak da ilgi duydunuz mu?
Ben kendimi maalesef sufi olarak tanımlamıyorum. Tasavvuf düşüncesiyle çok yakından ilgileniyorum, ancak sadece İslam tasavvufuyla değil, genel olarak mistisizm ile yani dünyada bilinen her türlü mistisizm ile ilgileniyorum. Profesör Izutzu da aynı şekilde genel olarak mistisizm ile ilgileniyordu, özellikle de Doğu'daki mistisizm ile, yani oryantal olan mistisizmle. Ona göre İslam sufizm demekti. Bu çalışmaları yaparken “Izutsu Oryantalizmi” adı altında kendi oryantal felsefesini oluşturmak istiyordu. Taoculuk, Budistlik, Zen mistisizmi ve Budistliğin çeşitli mistisizm trendlerini ve Hint mistisizmini vesaire içeren bir oryantal felsefeydi bu. Mümkün olduğu kadar ben de onun düşünce yolundan gitmek istiyorum. Bu yeni açmış olduğumuz merkezde de çeşitli mistisizm trendlerinin karşılaştırması üzerine bir çalışma yapmak istiyorum, sadece sufizmle değil, aynı zamanda İslam sufizmi ile Budist mistisizm karşılaştırması mesela.
1986-1988 yılları arasında Kahire Üniversitesi'nde okudum. Bu sırada 1987'de Türkiye'yi görmeye geldim. O an Osmanlı döneminin İslam kültürü için çok önemli olduğunu anladım, ancak yeterince bilgi sahibi değildim ve Osmanlı döneminde İslam medeniyeti ve İslam'da mistisizm konularını araştırmaya karar verdim.
Daha önce de belirttiğim gibi, Türkiye'ye ilk 1987 yılında geldim. Daha sonra 1991'de ve ardından birkaç defa daha geldim. Ayrıca 2002 yılında tekrar gelip İstanbul Üsküdar'da altı ay kaldım. O tarihten itibaren de her yıl yaz mevsiminde İstanbul'da bir ay kalmaya başladım.
İslam medeniyeti konusu üzerindeki araştırmalarıma ilk olarak Arapça ve Farsça ile başladım. Bunlar Türk kültürü için önemli. Süleymaniye Kütüphanesinde çok sayıda el yazması buldum. Bunlar sadece Arapça ve Farsça değildi, aralarında çok sayıda Osmanlıca el yazması da vardı. Bu el yazmaları sufilik üzerine araştırma yapma isteğimi arttırmıştı.
Sufi araştırmaları için Japonya Kyoto Üniversitesi'nde Kenan Rifai Sufi Araştırmaları Merkezi'ni açmış bulunmaktan çok mutluyum. Kyoto Üniversite'sinin mistisizm çalışmaları üzerine uzun bir tarihi vardır.Özellikle de Budizm, Taoculuk v.s. gibi Uzak Doğu mistisizmi. Bununla birlikte İslam mistisizmi ile ilgili yeni trendler üzerinde çalışmalara başlandı. Dolayısıyla Kyoto Üniversitesi'nde bu sufi araştırma merkezinin açılmasının Japonya'daki tasavvuf çalışmaları ve Uzak Doğu için çok önemli bir dönüm noktası olduğuna inanıyorum.
Japonya'da Avrupa ya da Amerika'da olduğu gibi çok aşırı bir İslamofobi yok. Ama terör sebebiyle Japonların genel olarak İslama bakış açıları çok negatif. Ancak ben birkaç çeşit İslam olduğunu düşünüyorum. Biri çok terör odaklı radikal İslam. Ama Türkiye'deki geleneksel İslam'ın bu tarz bir İslam'dan çok farklı olduğunu düşünüyorum. Ve bunun sufizm ve tarikat geleneğine bağlı olduğunu düşünüyorum. Ben de sufizme dayalı Türk İslam örneğiyle İslam'ın asıl yüzünü göstermek istiyorum.Japonya'da İslamofobi çok yüksek düzeyde değil. Bu sebeple şanslıyız. Ama Japonların İslam hakkındaki genel bilgi düzeyi de çok düşüktür. Dolayısıyla İslama bakış açımız çok yanlıdır. O yüzden, yeni merkezimiz genel Japon toplumunu İslam'ın diğer yüzü, yani sufi İslamı hakkında bilgilendirmeyi başarabilirse, onlar da böylelikle İslamı farklı bir ışık altında görmüş olup İslamın güncel imajını değiştirecektir.
Sufizm alanında uzmanlık yapan biz Japonlar için zor bir durum bu. Genel Japon toplumuna İslam'ın özünde radikallik ya da şiddet olmadığını anlatmak kolay değil. Bizim bu insanlarla sadece üniversite içinde değil aynı zamanda üniversite dışında verilen seminerlerde de konuşup görüşmek için çok imkanımız oluyor. Onlara İslam'ın özünde barış ve sevgi dolu bir din olduğunu ve bunun sufizm dayalı olduğunu anlatıyoruz. Ama bir gün verdiğim seminerlerden birinin hemen ardından bir bomba olayı gerçekleşti. Dolayısıyla o terör olayı sayesinde Japon halkını anlatmak istediğim her şey alt üst oldu. Bu çok üzücü bir durum ama Japon halkının İslam'a bakış açısını düzeltmek için çabalamaya devam etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Çok sayıda Japon akademisyenin Osmanlı arşivleri üzerinde ve Süleymaniye Kütüphanesi'nde çalıştığı doğrudur. Ama benden önceki Japon akademisyenler İstanbul'a Osmanlı tarihi üzerinde çalışma yapmak için geliyordu. Yani İslam düşüncesi, özellikle de sufizm üzerinde çalışma yapmak için değil. Muhtemelen bu konu üzerinde Süleymaniye'deki arşivlerde araştırma yapan ilk Japon bendim ama benden sonra çok sayıda genç benim izimi takip ederek Süleymaniye'deki Osmanlıca el yazmalarından bilgi topluyor. Şimdilerde sufizm konulu Osmanlı arşivleriyle ilgilenen Japon akademisyenlerin sayısı giderek artmakta.
Okulda üç lisansüstü bölüm vardır. Bu üç bölümden biri bizim bölümümüzdür ve bu bölümde üç departman vardır. Bu departmanlardan biri de İslam Dünyası Araştırmalarıdır. Biz sadece lisansüstü eğitim verilmektedir, lisans eğitimi verilmemektedir. Ve her sene bu lisansüstü eğitim için yalnızca üç öğrenci seçiyoruz. Yani her sene ben tasavvuf araştırmaları için bir ya da iki öğrenci seçiyorum. Bunlardan bazıları Arap tasavvufu bazıları da İran tasavvufuyla ilgileniyor.
Son zamanlarda ise, öğrencilerimin yaklaşık yarısı Türk tasavvufuyla ilgileniyor, Osmanlı dönemi tasavvuf ile modern Türkiye'de tasavvuf. Öğrencilerimizi yabancı ülkelere, göndermek için çeşitli programlarımız bulunmakta. Bu ülkelerden biri de özellikle Türkiye'dir. Bu nedenle, her sene öğrencilerim birkaç ay hatta bazı durumlarda bir-iki sene Türkiye'de bulunuyorlar. Burada gerek alan çalışmalarını yürütüyorlar ya da zamanlarını kütüphanelerde ve arşivlerin arasında geçiriyorlar.
Geçen yaz Türkiye'ye gitmeden önce Japonya'da Kerim Vakfı'nın Kyoto Üniversitesi'nde sufizm üzerine bir merkez açmaya niyet ettikleri konusunda bilgilendirildim. Ağustos 2015'te de yazın bir ay İstanbul'da kalma fırsatım olmuştu. O sırada Kerim Vakfı ile de görüşmek için birkaç fırsatım olmuştu. Bir görüşmemizde de merkezin kurulması hakkında anlaşmaya vardık ve ardından görüşmelerimiz devam etti. Kasım 2015'te Kenan Rifai Sufi Araştırmaları Merkezi'ni kurmaya karar verdik. Hazırlık ofisini o zaman açtık. Mart 2016'da da Kyoto Üniversitesi'ne yaklaşık 50 seçkin Türk misafir davet edip merkezimiz için çok heyecanlı bir açılış töreni düzenledik.
Gelecekte ise burasının tasavvuf çalışmaları alanında Asya ve özellikle de Uzak Doğu, güneydoğu Asya, doğu Asya, vesaire için bir merkez haline dönüşmesini istiyorum. Merkezimizin ayrıca Uzak Doğu ile Orta Doğu arasında köprü görevini görmesini istiyoruz. O yüzden öğrencilerimin çoğunu Sufizm araştırmaları için Türkiye'ye göndermek istiyorum, yalnızca modern Türkiye'de tasavvufu değil aynı zamanda Osmanlı dönemi tasavvufu konusunda araştırma yapmaları için. Ayrıca Türk öğrencileri ile akademisyenlerin de Kyoto Üniversite'ye gelip seminer vermeleri ya da okumaları için başımızın üstünde yerleri vardır.