Türk şiirinin kıymetli şairi Behçet Necatigil 100 yaşında... Şair 100'üncü doğum yılında çeşitli etkinliklerle anılıyor. Necatigil’in şiirini, Türk edebiyatında bıraktığı izleri yazar, şair, akademisyen ve öğencisiyle konuştuk. 100 yıl sonra işte Necatigil’den bize kalanlar...
Necatigil'in Türk edebiyatı ve okuru için anlamı büyük. Tıpkı Ahmet Hamdi Tanpınar gibi sessiz ve derin... Yüzyıllardır karşılaştığımız fakat bir türlü düzlüğe çıkaramadığımız Doğulu ve Batılı olma meselesini en iyi şekilde harmanlayan, her şeyden önce insanı ve değerlerini ön plana alan Necatigil, iç dünyamızı da en ince noktalarıyla işlemiş bir şair. 'Sevgilerde', 'Unutmak', 'Solgun Bir Gül Uyuyor', 'Bir Kış Akşamı...' Önce insan sonra şair. Aynı zamanda başarılı bir çevirmen, güçlü bir aydın, sıkı bir entelektüel. Kendi varlığı Türk edebiyatı için başlı başına bir armağan iken dünya edebiyatının önemli isimlerini dilimize kazandırması yerini daha da kıymetli kılıyor. Öyle ki George Trakl, Rainer Maria Rilke, Friedrich Nietzsche'in şiirlerini, Knut Hamsun'un romanlarını Türkçe ile tanıştıran ilk isim Behçet Necatigil...16 Nisan'da şairin 100'üncü doğum gününü kutlayacağız.
“Gizli bahçenizde, Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz Yahut vaktiniz olmadı..." Evet bugünün insanının iyice kopan gönül bağını birleştirecek güce sahiptir Behçet Necatigil. İhtiyacımız olan tek şey biraz daha sevgi biraz daha Necatigil... 'Sevgiler'de buluşmak üzere Necatgil'i dostu, öğrencisi ve çevirmeni ve akademisyen ve yazarlardan dinledik....
Şair Cevat Çapan, “Herkesin çok yakından dostu, öğrencisi, yakını olmak istediği bir insandı" dediği Necatigil'in en büyük özelliğinin her şeyden önce insan olmanın ne denli anlamlı ve önemli olduğunu vurgulayan bir şair olduğunu söylüyor. Çapan, “Çevresindeki insanlara bir çeşit anlayış kazandıran bir kaynaktı" dediği şairi şu sözlerle anlatıyor: “Bunu o kadar usulca, usülünce, akıllıca ve duyguluca yapan biri ki bu iletişimden hiçbir rahatsızlık, tedirginlik yogunluk duymadan onun bilgeliğini içselleştiriyorsunuz. Başka bir insan ya da kendiniz oluyorsunuz. Böyle bir özel yanı var. Müstesna bir insan. Bunu onu öğrencilerini, dostlarını, aile bireylerini tanıdıkça daha iyi anlıyorsunuz. İnsanı zenginleştiren ve insanlaştıran bir güç ve değer kaynağı olduğunu görüyorsunuz. Edebiyatla ilgilenmeye başladığım okul yıllarından beri kitaplardan okuduğum bir şairdi. Üniversiteye asistan olarak girdiğimde hayranı olan bir okur olarak onunla tanıştım. Gerçek bir bilge. Bugünün insanına, dünün insanına ettiği gibi, yarının insanına edeceği gibi insan değerlerini anlama fırsatını veriyor. Bu da az buz bir şey değildir. Sadece şiirle, edebiyatla değil insan denen varlıkla ilgili bir çok değerin anlaşılmasına yardımcı olabilecek bir bilgeliği var Necatigil'in."
Şair-yazar Ömer Erdem ise bir şair ve hoca olarak Necatigil'i şöyle anlatıyor: “Behçet Necatigil, Modern şiirimiz içinde özel bir dil ve gramerdir. Bu dili zamanla kendisini geliştirerek bulmuş, bir yandan da gelenek dediğimiz kaynağı dönüştürmekle kalmamış, modern bir gelenek kurmuştur. Çok yönlü, gözenekli ve değer bakımından sıkı verimleri vardır. Sözlük çalışmaları, eleştiri ve denemeleri, radyo oyunları ve kimi klasik olmuş çevirileriyle bütün bir yazı ve kültür adamıdır. Hocalığı ise, şiir ve yazı kültürünün tam içinde bütün açıklığı ve bakirliği ile yaşamaktadır. O edebiyat ve politik kavgalarının dışında, mask taşımayan, yeni dünyanın terk ettiği kalender meşrep daha da önemlisi poetik bütünlük bakımından sekinetli bir kişiliktir. Bu sekinet halinin yeterince dikkate alındığını düşünmüyorum. Parlak iddiaların değil yaşamasını sürdüren eserler sahibi olmasıyla ayrıca örnek bir şair. Şanslı aynı zamanda. Hepten yok sayılmanın kurbanı da olabilirdi. Nesiller, çağdaşları, akademi dünyası onu sevdi, benimsedi."
“Şehre İnen Tanrılar: Behçet Necatigil'in Şiirlerinde 'Küçük İnsan' Mitosu" çalışmasına imza atan, Boğaziçi Üniversite Türk Dili ve Edebiyatı bölümü öğretim görevlisi Kabil Demirkıran, Behçet Necatigil'in değerinin zaman geçtikte daha iyi anlaşıldığını söylüyor ve ekliyor: “Yazdığı metinlerde kültürler buluşmasını inşa ediyor. Içinde bulunduğumuz çağda siyasiler, sosyologlar ve felsefeciler tarafından Doğu'nun Batı'yı, Batı'nın Doğu'yu anlaması üzerine çok fazla şey yazılıp çiziliyor. Necatigil, içinde yaşadığımız coğrafyada iki kültüre de kulak kabartmamız gerektiğini ve bunun bizim kaderimiz olduğunu söylüyor. Tek bir kanaldan beslenerek bir medeniyet inşa edemeyeceğimizi gösteriyor. Metinleri bizim geçmişte Osmanlı'yla birlikte çok iyi başardığımız o medeniyet projesinin edebiyata uyarlamasıdır."
Behçet Necatigil'in şiirlerini Bruno Cany ile birlikte Fransızca'ya çeviren Sevgi Türker Terlemez aynı zamanda şairin öğrencisi. Terlemez hocasını “Necatigil şiirlerin üzerinde okurların düşünmesini isteyen birisiydi. Sessiz, bağırmadan, çağırmadan bir şeyler söylüyor" sözleriyle tanıtıyor: “Küçük sözlüklerin büyük şairidir Behçet Necatigil. Önce öykündüğü gibi şairler gibi yazmış. Sonra kendi sesini bulmaya çalışmış. En son olarak da kendi sesini bulmuş. Beckett sonrası Beckett derler, biz de Necatigil sonrası Necatigil dediğimiz şiirlerini çevirdik. Zor olduğu söylenen şiirlerini tanıtmak istedik. Necatigil'in şiiri okuruyla birlikte gelişen, sürekli devinim halinde olan bir şeydir. Fransa'da bu bağlamda tanıttığınızda, ne kadar güzel bir şair, şimdiye dek niçin tanımamışız dediler. Necatigil'i tanımanın hazzını yaşayıp bize teşekkür ettiler. Dar kapıdan geçmek gibi bir şey Necatigil'i çevirmek. Ben de o kapıdan geçtim ve o hazzı duyuyorum."
Yazar ve Çevirmen Yüksel Pazarkaya ise Behçet Necatigil'in şiirlerinin çevirmenlerinden...
Şairin, 'Bir Ev Bir Çocuk', 'Kitaplarda Ölmek', 'Solgun Bir Gül Dokununca', 'Kış Filesi', 'Daktilo' eserlerini Almanca'ya çeviren Yüksel Pazarkaya MSGSÜ'de düzenlenen etkinlikte 'Bir Tercüman Olarak Necatgil'i şu sözlerle anlattı: “Behçet Necatigil radyo oyunu ve özellikle Almanca'dan çeviri alanlarında üstün nitelikli ürünler vermiştir. Rainer Maria Rilke'den yaptığı 'Malte Laurids Brigge'nin Notları bir edebiyat olayı olmuştur. Özellikle 50'ler ve 60'lar kuşağının genç yazarları ellerinden düşürmemiş ve Necatigil adıyla Rilke adı sanki özdeşleşmiştir. Türk Dili Dergisi'nin 1 Ağustos 1972 sayısında Necatigil'in Heinrich Heine'in 'Şarkılar' eserini çevirirken sergilediği üstün yetkinliği örnekleriyle göstermeye çalıştım. Beni en fazla gören bilen ise İstanbul Türkçesinin damıtılmış durumu olarak algıladığım Tutiname çevirisidir. İstanbul'dan yazdığı 28.02.1974 tarihli mektubunda bu çalışmanın haberini şöyle veriyor: “Avrupa'larda çok dolaştım şimdi Asya'ya dönüyorum. Her şey aslına döner. Horasan erlerinden bir olmak üzere de Tutiname'ye çalışıyorum." Bir söyleşide dile getirdiği “Mizaçlarımıza en uygun aynaları bazen çok uzak toprakların dönümlerinde bulmamız mümkündür" görüşü ise Necatigil'in çeviri alanında da seçiciliğinin anahtarını veriyor. Mizaç yakınlığı, mizaç akrabalığı... Bu akrabalık doğallıkla çevirmeye karar verdiği şairlerin, yazarların yapıtlarının yaşamına doğrudan bağını içeriyor."
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.