Rus Avrasyacılığı Sovyetlerin yıkılmasından sonra kurulan BDT stratejisinin başarısızlığı sonrasında yeni bir tarz ve fikirle Sovyet dönemindeki etki alanını ABD'ye kaptırmadan Rusya'nın etkisini sürdürmesine olanak sağlamıştır. Günümüzde BDT ülkelerinin önemli bir kısmı Avrasyacılık fikri etrafında birleşmişlerdir. Avrasya Birliği konusunda Türkiye, İran, Gürcistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Özbekistan aynı zamanda bu stratejinin kırılma noktalarıdır. Rusya'daki Avrasyacılık hareketi günümüz Rusya'sının temel dış politika anlayışıdır.
Rus Avrasyacılığının Ortodoksluk ideolojisine dayandığına yönelik eleştiriler vardır. Bu eleştiriyi yapanlar yine Dugin'in fikirlerine takılı kalmışlardır. Dugin'in 2000'li yılların başında ortaya attığı Avrasyacılık temelli fikirlerine göre Ruslar, dünyaya medeniyet götürmekle görevlendirilmiş kutsal bir millettir. Dugin'in buna dair belli başlı görüşleri şöyledir: “Ortodoksluk bu medeniyetin dinidir. Rusya tüm dünyaya hükmetmek istiyorsa öncelikle ABD'ye karşı bir cephe kurmalıdır. Bu cephede İran, Almanya, Japonya yer almalıdır. Çin ve Türkiye Rusya'nın tarihsel düşmanlarıdır. Bu iki ülke Rusya'nın hedefleri önünde en büyük engeldir. Bu iki engeli bertaraf etmenin yolu iki ülkede karışıklık çıkarıp parçalamaktan geçer. Türkiye var olan kimliği ve tarihi alt yapısıyla Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetlerinde milli uyanışı tetikleyecektir. Böyle bir durum Rusya'nın tüm Orta Asya hedeflerini yok edecektir. Orta Asya'da İran'ın etkinliği artırılırsa Türkiye'nin bu bölgelere girmesi de engellenecektir. Türkiye'de etnik ayrıştırma ve çatışma çıkarılmalıdır. Ayrılıkçı Kürt hareketler desteklenmeli ve Türkiye'ye yakınlık gösteren Azerbaycan, İran-Rusya-Ermenistan arasında paylaşılmalıdır." Dugin'in 2000'li yılların başında dillendirdiği bu fikirleri daha çok Rusların ABD'ye karşı kurmaya çalıştığı ittifakın tanımı niteliğindedir. Dugin'in fikirlerine Rusya'da muhalefet edenler, Türkiye'nin parçalanma teorisini eleştirmişler, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bir Avrasya stratejisini öne sürerek “ortak medeniyet" vurgusu yapmışlardır. Türkiye ile Avrasya'da işbirliği yapılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Rusya'da Putin başta olmak üzere politika üreticiler ve uygulayıcılar Türkiye ile dostane ilişkiler kurulmasını tercih etmişlerdir. Dugin'in de özellikle 15 temmuz FETÖ Darbe girişiminden sonra Türkiye'ye dair fikirlerinde önemli değişimler olmuştur. Dugin daha önce yazmış olduğu kitaplarındaki Türkler ve Türkiye aleyhine yazılan bölümleri çıkartarak daha olumlu bir tavır sergilemeye başlamış ve ilgili bölümleri yeniden yazmıştır. Dugin'in fikirlerindeki değişiklik kendisini: “Türkiye, önceden kendi ulusal çıkarları konusunda koşulları ortaya koyarak, Moskova ve Tahran ile birlikte tüm haklara sahip bir taraf olarak Avrasya bütünleşmesine katılır." derecesinde olumlu dönüşüme uğratmıştır.
Türkiye'deki akademik ve politik çevrelerin Avrasyacılığı sadece Dugin ve fikirleriyle eşdeğer tutarak değerlendirmesi onların Avrasyacılığı yanlış anlamasına neden olmuştur. Günümüzde Rusya'da Dugin'in savunduğu Avrasyacılık aşırı milliyetçilik olarak algılanmaktadır. Avrasyacılık teorisi Dugin'den yıllar önce ortaya konulmuş ve farklı biçimde ifade edilmiştir. Avrasyacılığın sahibi Dugin değildir ve bundan sonra da olmayacaktır. Günümüzde Avrasya Ekonomik Birliğine üye ülkelerin çoğunluğunun Müslüman olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenle Rus Avrasyacılığını veya Türk Avrasyacılığını Dugin etkisinden kurtarıp kendine özgü politik bir teoriyle değerlendirmek faydalı olacaktır. Rusya'da 1991 yılından sonra Dugin'in teorisyenliğini yaptığı “Yeni Avrasyacılık" politikası, Putin ve çevresindeki politika uygulayıcılar tarafından uygulanabilir görülmeyerek değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliğe bağlı olarak son yıllarda Avrasya coğrafyasında “Rus Dünyası" kavramı ön plana çıkarılmıştır.
Rus Avrasyacılığında lider Ruslardır. Avrasyacılık çatısı altında pek çok değişik millet bir araya gelmiştir. Bu çatı Tatarları, Slavları, Finleri, Farsları, Kafkas halklarını kendi milli kültürünü de koruyacak biçimde ortak amaç etrafında birleştirmektedir. Avrasya üst bir kültürdür. Avrasya terimi aynı coğrafyayı paylaşan milletlerin oluşturduğu imparatorluğun adıdır. Bu milletler tarih boyunca birbirleriyle tanışık ve bitişik yaşamışlardır. Bu tanışıklıktan dolayı milletler arasında da yoğun bir karışım yaşanmış ve melez bir toplum ortaya çıkmıştır. Avrasya kültürel alan olarak Bizans, Helen, Türk-Tatar ve Rus alt kültürlerinin birleşimiyle oluşmuştur. Rusya, tarihte Avrasya coğrafyasının liderliğini yapan Cengiz Han'ın mirasına sahip çıktığını iddia etmektedir. Fakat Rus Avrasyacılığı önündeki en büyük engel Amerika'dır. Ruslara göre ABD karşısında alınabilecek bir yenilgi Avrasya projesini de başarısız kılacaktır. Sovyetler Birliğinin dağılması sonrası Rus Avrasyacılığına ilgi gösteren ülkeler aynı zamanda küreselleşmeye, Atlantikçiliğe karşı durabilmek için de bu harekete katılmışlardır. Turuncu ve kadife devrimlerin etkisi birçok ülkeyi Rusya'ya yaklaştırmıştır. Ayrıca bu ülkeler, Avrasya Birliği çatısı altında uluslararası terör, uyuşturucu ticareti ve kaçakçılık gibi uluslararası boyuttaki sorunlarla da baş edebilecek güce kavuşmuşlardır.
Rusya'da son dönemlerde Bagramof'un ortaya attığı “Türk-Slav Birliği" esasına dayanan teori sıkça tartışılmaktadır. Bu yeni teori geçmişte önemli bir tarihi birikime sahip Altın Orda Devleti bünyesindeki Türk-Müslüman topluluklara Rusya tarihinde hak ettikleri değeri vermeyi öngörmektedir. Avrasyacılığın başarıya ulaşabilmesi için Türk ve Slav topluluklarının birlikte hareket etmelerinin gerektiği üzerinde durulmaktadır. Avrasya tabiriyle coğrafi değil, kültürel birlikteliğin amaçlandığı düşünüldüğünde bu birliktelik ancak Türk ve Slav topluluklarının ortak amaç etrafında bütünleşmesiyle başarıya ulaşacaktır. Avrasya kıtasında Türk-Slav birlikteliğine en fazla ABD ve Almanya muhalefet etmektedir. ABD, Türkiye'nin Rusya ile ortak amaç etrafında birleşmesini kendi çıkarları açısından zararlı görmektedir. Almanya ise Rusya'nın Türkiye ile ortak işbirliği kurması halinde kendi ekonomik çıkarlarının zarar göreceğini düşünmektedir. Bu coğrafyada sadece Çin, Rusya ve Türkiye ile ortak amaç etrafında ekonomik birlikteliğe önem vermektedir. Avrasya kültürünün en önemli belirleyici unsurunun Turan (Türk) çizgisi olduğunu gözden kaçırmamak gereklidir.
Batı (Avrupa) ile Doğu (Asya) arasında köprü olan Avrasya'daki toplulukların temsilciliğini Türkiye ve Rusya yapabilir. Bu iki ülkenin tek başına hareket edeceği bir Avrasya'nın etkisi de istenildiği ölçüde olmayacaktır. Günümüzde Avrasya, dünya hâkimiyeti için ABD, Rusya ve Çin'in mücadele sahasıdır. Türkiye, İran ve Hindistan da bu mücadeleye zamanla dâhil olmuşlardır. Türkiye-Kafkaslar ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri hem sahip oldukları yeraltı zenginlikleri ve petrol kaynakları hem de enerji ulaşım hatları açısından bir çekişme bölgesidir. Bu bölge genelde Türk ve akraba toplulukların yaşadığı sahalardır. Bu nedenle Rus Avrasyacılığının başarılı olması adına bu bölgelerden Türkiye'yi uzak tutmak gerektiğine dair görüşler vardır. Türkiye bu bölgelere aktif ve planlı girebilmek için istekli davranmamaktadır. Eğer Türkiye bu bölgelere uzun vadede daha planlı biçimde yaklaşırsa Rus Avrasyacılığının bölgedeki etkisi azalacaktır. Rusya bu tehlikeyi gördüğü için Türkiye ile Avrasya rekabetine girmektense işbirliği yaparak ortak bir Avrasya Birliği çatısı altında birleşebileceğine dair planları tartışmaktadır. Rusya'nın Türkiye planlarına kendi içerisinden oldukça sert muhalefet edenler vardır. Bu muhalefet edenler Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası istediklerini almışlar ve Rus toplumunu Türk düşmanlığı konusunda beslemişlerdir. Tüm bu yaşananlar ve planlara rağmen Türkiye, Avrasya stratejisini henüz oluşturamadığı için Rusya ile birlikten kaçınmaktadır. Rusya, Avrasya'da rakibinin olmadığını düşünmektedir. Rusya, rekabetin olmadığı Avrasya coğrafyasında Şanghay İşbirliği Örgütü ve Birleşik Devletler Topluluğu gibi aktif örgütlerle kolayca askeri, kültürel, ekonomik ve siyasal bütünleşme bulabilmektedir.
Türk Avrasyasının başarılı olabilmesi için Rusya içerisinde yaşayan Türk topluluklarıyla iletişim ve işbirliğinin artırılması gerekmektedir. Fakat Rusya bu tehlikeyi gördüğü için Türkiye'yi kendisinden uzak tutmaya çalışmıştır. Rusya'nın bu politikası zamanla kendisinin de bölgede izole edildiğini anlamasıyla çökmüştür. İki ülke birbirlerine olan bağımlılıklarını daha iyi anlamışlar ve hızlı biçimde işbirliğine yeniden dönmüşlerdir.
Rus Avrasyacılığı veya Türk Avrasyacılığı tek başına dünyada ayrı bir kutup oluşturamaz. Ancak bu iki teori ortak amaçlar etrafında birleşebilirse dünyada güçlü bir kutup doğabilir. Türk-Rus işbirliği her iki topluma güç katıp refahı artıracaktır. Bu iki devlet beraberliği seçerek tek kutuplu dünyaya meydan okuyabilir. Türk-Rus ilişkilerinde 24 Kasım 2015 bir dönüm noktası olmuştur. Bu kriz süreci sonrasında 27 Haziran 2016'daki normalleşme ile iki ülkenin stratejik işbirliğine giden yolu açılmıştır. Avrasya Birliği hareketi ve medeniyet anlayışı Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in inisiyatifiyle kısa sürede aktif hale gelebilir. Çünkü her iki toplum da bu birleşmeye ve ortak hareket planına hazır haldedir.