Coşkun Karademir İranlı sanatçı Mahsa Vahdat ile Mevlana ve Yunus Emre şiirlerini seslendirdi. Endless Path albümünü Norveç'in başkenti Oslo'daki neredeyse hiç ışık almayan Emanuel Vigeland Müzesi'nde kaydeden Karademir, "Bu albüm nefsimizi, kişiliğimizi terbiye etti" diyor.
Bir İranlı, bir Türk, Yunus Emre ve Mevlana şiirleri okumak için Kuzey Avrupa'nın soğuk ikliminde Norveç'in Oslo kentinde buluştu. Neredeyse hiç ışık almayan Emanuel Vigeland Müzesi'nde bir albüm kaydettiler. Adına da Endless Path (Sonsuz Yol) dediler. Tıpkı tasavvuf pirlerinin yolculukları gibi... Bağlamasıyla, kopuzuyla ve sesiyle hem halk hem de tasavvuf müziğinin önemli temsilcilerinden Coşkun Karademir ile İran'ın büyülü sesi Mahsa Vahdat'tan bahsediyorum. Bundan bir buçuk sene evvel The Secret Ensemble ile Kuşların Çağrısı'nı kaydeden ikili şimdi yollarına Endless Path ile devam ediyor. Söyleşi için bir araya geldiğimiz Coşkun Karademir, albümün karanlıkta canlı olarak kaydedilmesinden doğan zorluklardan dolayı "Bu albüm nefsimizi, müziğimizi terbiye etti" diyor. Erik Hillestad'ın prodüktörü olduğu Endless Path bu ayın ortalarında fiziki ve dijital olarak piyasaya çıkacak.
Albüm fikri Mahsa'dan çıktı. Mahsa, Secret Ensemble için iki yıl önce İstanbul'a geldiğinde bana Yunus Emre'yi sordu. Hz. Mevlana'nın bir sözünü Mahsa'ya aktardım. Rivayet edilir ve tekke erbabı da bilir ki Hz. Mevlana Yunus Emre için "Hangi manevi menzile vardımsa onda bir Türkmen kocasının ayak izini gördüm" der. Mevlana'nın Yunus Emre için böyle bir şey söylemesi Mahsa'yı oldukça etkiledi. Böyle bir niyet peydah oldu içinde ve "Gel, beraber bir Mevlana ve Yunus Emre albümü yapalım. Onların beraber yürüdükleri yolu anlatalım" dedi. Albümün adı da bu yüzden Endless Path (Sonsuz Yol).
Böyle bir albümün nasıl kaydedileceği sorundu. Bu sorunu KKV Records prodüktörü Erik Hillestad çözdü. Geçen sene benimle bu albüm için toplantı yaptıklarında bir mekan tavsiye etti. Oslo'da dağların tepesinde Emanuel Vigeland Müzesi. Taş bir bina. İçinde ressamın çizdiği resimler var. Resimler ışıktan zarar görmesin diye hiç ışık almıyor. İçeriye eğilerek girdiğimiz ufacık bir kapı var. O kapıdan sızan ufak bir ışık ile önümüzü görüyoruz. Bu müzede dokunduğunuz her şey 22 saniye uzuyor. 22 saniye uzayan bir efekt düşünün. Sound olarak içeride müzik yapmak son derece zor. Çünkü en zorlandığımız konu mekandan yayılan seslere hakim olmaktı. Ses mühendisiyle beraber biz de o sıkıntıyı çektik. Albümün hikayesini o mekanda çok güzel anlattık. Erik Hillestad bizim ne yapmak istediğimizi çok güzel anlamıştı.
Türkiye'de orijinal müzik üretme konusunda sektörün çok ciddi tavsiyelere ihtiyacı var. Şunu anladım ki müzik mekanla örtüşmediği zaman senden bir şey almıyor. Yapacağın müziğe ait bir mekan ya da bir ambians bulamadığın zaman gerçekten kendinden bir şey çıkaramıyorsun. Çıkardığın şeyler hep suni. Kayıt yaptığın stüdyolar gibi. Bu en başta bana çok ciddi bir tecrübe oldu. Çok minimal bir icra yaptık ama çok fazla şey anlattık buna da bu mekan sebep oldu.
Kesinlikle. Albüm kayıt aşaması beş gün sürdü. Bir albüm süreci içerisinde yapılabilecek en zor şeyi yaptığımızı düşünüyorum böyle bir mekanda kayıt yaparak. Gerçekten beş gün çile doldurduk. Karanlıkta hiç birbirimizi görmedik. Canlı kayıt yapan insanlar bilirler saatlerce prova yaparsınız. Canlı kayıt cesaret ister okuyucu ve icracılar açısından. Biz o cesareti konuşmuyoruz bile. Enstrümanların sesleri sürekli birbirine karışıyor. Perküsyon vurduğu zaman başka bir şey duyulmuyor. Mekan herkesi terbiye etti. Herkesin müziğini, tekniğini, nefsini terbiye etti. Mekanın izin verdiği şeyler ve o izin ölçüde bir müzik çıkardık.
Karanlıkta içimizden gelen kendimizi bulduk. İnsanın bazen kendinden bir şey bulabilmesi için gözünü kapatması gerekiyor. Biraz öyle oldu. Hepimiz fişlerimizi çektik. Neşet Ertaş'ın dediği gibi "Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez". Biz bu bağlantıyı kurduk, bu bağlantı üzerinden müzik çıkardık. Açık söylüyorum, Endless Path, benim şu ana kadarki müzik hayatımda en orijinal kayıt ve iş diyebilirim. Bu Mahsa ve diğerleri için de öyle. Tamamen içimize ait bir albüm. Kendimize ait. Karanlığımıza ait bir albüm.
Fiziki olarak KKV Records üzerinden bu ayın ortaları ve sonu gibi tüm Avrupa'ya dağıtılacak. Aynı gün de dijital platformaların tümüne yüklenecek. Türkiye'de de yıl sonuna kadar fiziki olarak piyasaya sunmayı planlıyoruz. Kalan Müzik'ten Hasan Saltık albümü burada da yayınlamak istediğini söyledi. Hasan Saltık Türkiye'de bu tarz müzikleri ortaya çıkarmaya cesaret edenlerin başında geliyor. Benim de bugüne kadar ürettiğim her şeyin arkasında durdu. Bu albüm farklı bir şirkette kaydedilmesine rağmen ne olursa olsun burada da yayınlamak istediği için Hasan Saltık'a teşekkür ediyorum.
Özer Özel benim yol arkadaşım. Müzik hayatımda -Allah daim etsin- son nefesime kadar onunla çalıp söyleyeceğim. Yaptığımız hiçbir konsere provalı çıkmadık. Bu kadar birbirimizin aynısıyız. Müziği yaparken bir şeyi tarif etmeye ihtiyaç duymadığım tek adam. Türkiye'de mızraplı tanburun en iyi icracısı. Yaylı tanburdaki performansı da birçok kemençeciyi, yaylı çalgıcıyı kıskandıracak boyutta. Ömer Arslan etnik perküsyonda bir iki isimden biri. Her sene 200 albümde çalıyordur. Mehdi Teimoori neyi ile renk kattı. Mahsa da biraz benim gibi içine kapanık, hüzünlü biri. Birbirimize benziyoruz o konuda. Mekana girince aynı şeyleri hissettik. Dördümüz karanlıkta birbirini bulmuş aile fertleri gibi olduk. Karanlıkta tuttuk birbirimizin ellerini. Bu mecazi bir tutuş. Aramızda başka bir bağ kuruldu.