Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar'ı kapsayan Doğu Afrika turunu tamamlayıp yurda dönerken, beraberindeki basın mensuplarına gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, sorularını yanıtladı.
Telefon görüşmesini ilk akşam yapmıştık. Telefon görüşmesinin ardından elbette resmi ziyaretimizi de yapalım istiyoruz. Dışişleri Bakanlığımızın bu konudaki çalışmaları sürüyor. Biliyorsunuz devir teslim törenine ülkemizi temsilen katılan Mevlüt Bey'in de orada yaptığı bazı görüşmeler oldu. Temennim fazla gecikmeden sayın Trump ile görüşmeyi yapabilmektir. Görüştüğümüzde ele alacağımız en önemli konuların başında, Türkiye-ABD ilişkilerini gerçekten stratejik anlamda yeniden bir değerlendirmesini yapmak yer alıyor. Şu an itibarıyla stratejik anlamda ilişkilerimiz çok sağlıklı yürüyor mu? Hayır. Bunu sağlıklı bir hale getirmemiz lazım. Bir diğer önemli konu, Ortadoğu meselesisidir. Ortadoğu'da, Türkiye-ABD ilişkilerini sağlıklı bir konuma getirmemiz lazım. Ortadoğu meselesinde iki NATO ülkesine yakışır bir dayanışma içinde olduğumuz da söylenemez. Tabii burada sayın Trump'ın NATO ile ilgili yapmış olduğu bazı açıklamalar da var, bunlar neyi kapsar neyi kapsamaz bunu ikili görüşmemizde çok daha yakından öğrenmiş olacağız.
Yine koalisyon güçleri, ki bunların başını ABD çekiyor, Suriye'de de Libya'da da şu ana kadar bizim istediğimiz, bizim beklediğimiz atılımı ortaya koyabilmiş değil. Tüm bunları başarmamız gerekir diye düşünüyorum. Fakat son Astana zirvesiyle, bir süreç başladı diyebiliriz. Türkiye, Rusya ve İran'ın katıldığı zirvede, ABD de oradaki büyükelçisiyle yer aldı. Orada alınan bir netice var, bu şimdi Cenevre'de de devam edecek. Görüşmeler nereye varır onu tabii şu anda bilemiyoruz. Ama bunun olumlu bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu olumlu adım, temennim odur ki kısa sürede meyvesini verir. Türkiye'ye döndükten sonra, bu konuda Sayın Putin ile bir görüşme yapmayı düşünüyorum. Bu konuda, Trump ile de yüzyüze görüşmeden önce de belki bir telefon görüşmesi söz konusu olabilir.
Zira Ortadoğu'daki gelişmeler bizim için önem arz ediyor. El Bab'daki gelişmeler malum, Münbiç ve Rakka olayı var. Bizim burada eli bağlı durmamız mümkün değil, atılması gereken adımları bir an önce atmamız gerekiyor. Bir diğer önemli konu da ABD ile ilişkilerde olayın ekonomi boyutu. Bu da önem arz ediyor. Savunma sanayine yönelik bugüne kadar attığımız müşterek birçok adım vardı, bundan sonraki süreçte acaba müşterek yatırımlarla mı bir yola gideceğiz yoksa 'sen pazar ben tüccar mantığı' ile mi gidilecek?
Yüz yüze yapacağımız ikili görüşmelerimizde elbette bu konu da gündeme gelecektir. Bu meselenin görüşeceğimiz en önemli konulardan biri olacağı muhakkak. Arzumuz, bu işin bir an önce neticelendirilmesidir. Verdiğimiz dosyaların, klasörlerin -85 koli verdik- akıbetini soracağız, şu anda soruşturulmakta olan dosyaları da göndermeye devam edeceğiz.
Fırat Kalkanı harekatında, bildiğiniz gibi Cerablus, El Rai, Dabık'ın ardından El Bab'a dayanılmış durumda. El Bab şu anda dört bir yanından kuşatılmış vaziyette. Orada TSK'nıı sivil halka zarar vermeme hassasiyeti var. DEAŞ, orada ciddi manada kan kaybında. Biz çalışmalarımızı koalisyon güçleri ile beraber yürütüyoruz. Zaman zaman Rusya'nın da desteği oluyor. Sivillere zarar vermeme hassasiyetimiz nedeniyle bir zaman kaybımız var. Dönünce Başbakan ve TSK ile bu konuları yine değerlendireceğiz. Sayın Trump ile bir görüşme olursa, dediğim gibi Ortadoğu konusunu onunla da değerlendirmemiz gereken konular arasında yer alacaktır. Bu konuda zaman kaybedemeyiz.
Öncelikle onu bağlayıcı bir şey aslında yok. Seçim noktasına gelince, seçim noktasında konu 2019. Hükümette ya da parlementoda seçimi erkene almak söz konusu mu? Şu anda öyle bir şey söz konusu değil. Aslolan şey şu: Milletimizin buradaki kararlılığı. Bence milletimizin kararını görmemizde çok büyük fayda var. Bunu gördükten sonra, bunların değerlendirmesi de yapılabilir. Şu anda görünen o ki, millet kararlı. 7 Şubat itibariyle herhalde kampanyalar başlayacak, meydanlar hareketlenecek diye düşünüyorum. Meydanların dili her zaman farklı olmuştur. Burada da yine meydanlara saygı duymak, meydanların dilini hep birlikte takip etmekte fayda var.
Bir defa ana muhalefet partisinin tek müracaat kapısı Anayasa Mahkemesi. Millete gitmeyi hiçbir zaman tercih etmiş değil. Parlementoda meydan okudu, hodri meydan dedi. Hodri meydan dediysen, niye Anayasa Mahkemesi'ne koşuyorsun? Bunların iki kapısı vardır: Ya gensoru, ya Anayasa Mahkemesi. Demokraside yol, halktır, milli iradedir. Bunlar parlamentoda milli iradeyi bile tartışmaya kalktılar ya. Milli iradeyi tartıştılar. Daha da ileriye gittiler: 'Her zaman milli iradenin dediği olmaz. Çoğunluğun kararı saygı duyulur diye bir şey yoktur' dediler. Onlar ne derse desin, biz biliyoruz ki demokrasi, milli iradenin hakimiyetidir. Önümüzdeki süreçte inanıyorum ki milletimiz, bu 18 maddeyi her geçen gün daha iyi şekilde anlayacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu İslami değildir diyor. Acaba neyin İslami olduğundan haberi var mı, sormak lazım.
Diyor ki, 'Bu işler istişare ile yapılır'. Tamam da sen zaten teklifin karşısında olan bir partisin. Teklifi hazırlayanlar, gerekli istişareyi zaten enine boyuna yaptılar; akademisyenler, siyasiler dahil farklı kesimlerle istişarelerini yaptılar. MHP bir isim, AK parti bir isim tespit etti, onlar çalıştı, sonunda da parlamentoya geldi. Orada da tartışıldı ama istişare metodu ile değil, pet şişe atma metodu ile tartışıldı! Bunların istişareden anladıkları da maalesef bu!
OHAL ile gidilmesi noktasında sorun yok. OHAL ile gidilmesi çok daha rahat bir zemin de hazırlayabilir. Hükümetin de bu inançta olduğu kanaatindeyim. Çünkü OHAL ile seçim olmaz diye bir şey yok. Hatırlayın biz iktidara gelmeden önce de Türkiye'de OHAL vardı; seçim de OHAL ortamında yapılmıştı. OHAL'i o dönemde biz iktidara geldikten sonra kaldırdık. Bunlar yakın siyasi tarihimizi bilmiyorlar, dünyada ne oluyor ondan da haberi yok. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Benim meydanlara inip inmeyeceğim konusunu arkadaşlarımla istişare eder ona göre karar veririm. İstişare neticesinde gerekli olduğuna inanırsak, meydanlara çıkarız. Zira bizim de bu konuyla ilgili olarak söyleyeceklerimiz olabilir. Mesai arkadaşlarımızla değerlendirmesini yapar, kararımızı veririz.
Ben aynı noktadayım. Bu konuda görüşümü öteden beri söylüyorum: Faizi artırmak, kuru da enflasyonu da olumsuz istikamette etkiler. Hatta ben özellikle faizde, taban tavan meselesinin dahi kaldırılmasını, sadece politika faizinin kalmasını savunan birisiyim. Faizle işsizliği azaltamazsınız. Niye? Çünkü girişimci yatırım yapamayacaktır. Bankalar kalkıp da, faizler yükseldi diye girişimciye kredi mi verecek? Hayır. Girişimci, müteşebbis, yüksek faizle zaten kalkıp yatırım yapamaz ki; yatırımını artıramaz, sıfırdan yeni bir yatırıma da giremez. Hep söylüyorum, faizle enflasyon doğru orantılıdır. Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Başka yerlerde şey aramayın; yok domates yok biber, hepsi hikaye. Bu işin ana sebebi faizdir. Kur baskısından kurtulmak için yerli paraya geçmek şarttır. Bakın Rusya ile bu konuda anlaştık, Çin keza, İran keza öyle. Şu anda bunlar buna zaten geçecekler. Avrupa'daki ülkelerde de yerli paraya geçme şeyi başladı. İngiltere'nin bu noktaya gelmesi zaten bundandır. Biz Rusya ile ilişkilerde yerli paraya girer de bunu yaparsak, kur baskısından parayı kurtarmış olacağız. İran ile öyle, Çin ile öyle.
Bizim güzel sözümüz var: Su uyur düşman uyumaz! Bunlar bu milletin, bu vatanın düşmanları. Biz tüm tedbirlerimizi alıyoruz. Şu anda yargının, güvenlik güçlerimizin yaptığı nedir? Bu anlamda gerekli adımları atmaktır. Burada şu kadar kişi alınsın sonra duralım asla böyle bir şey sözkonusu değil. Aynı şekilde OHAL ile ilgili olarak da, şurada keselim diye bir şey de yok. Biz burada netice alana kadar yola devam edeceğiz.
O zaten çok daha farklı. Savunmadan taarruza geçiyoruz lafım bundan dolayı. Ekonomik tahribat da sıradan bir şey değil. Adamlar ülkemizdeki ekonomik tahribata ilaveten, dünyanın değişik yerlerinde özel kampanyalar da yapıyorlar. Tüm bu ortamda, Avrupa Konseyi'nin, Avrupa Parlamentosu'nun, 'Şunu şöyle yapsanız, yoksa sizinle ilgili bir gözlemci süreci başlatacağız' şeklindeki yaklaşımları da hoş değil. Neticede bu millet kendi göbeğini kendi keser. Bunlarla hukuk çerçevesinde mücadele için gereken neyse yapılacaktır. Şu anda askerimiz de polisimiz de operasyonlarda gayet başarılı bir şekilde süreci işletiyorlar. Demek ki kararlı olunca, isteyince, evvel Allah her şey mümkün. Ama öte yandan mesela Yunanistan oraya sığınan sekiz alçağı hala bize vermiyor.
İtirafçılar içerisinde elbette samimi olanlar çıkabilir. Ama geneli itibariyle hepsinin samimi oldukları da söylenemez. Aralarında 'Buradan bir şey çıkar mı ya da ben buradan yırtar mıyım' düşüncesiyle itirafçı olmaya kalkmış olanlar da bulunabilir. Bazılarının çok değişik bir şey anlatmaması, bildiğimiz duyduğumuz şeyleri tekrarlamakla yetinmesi de bunu düşündürüyor. Mesela yargı mensubu arkadaşlar, itirafçıların anlattıklarından, önümüzü açacak bazı şeyleri de yakaladıklarını söylüyorlar. Dolayısıyla onların bakışı çok daha farklı. Hakikaten itiraflar sayesinde ön açıcı ve yararlı bazı bilgilere de ulaşmış olabilirler.
Başbakan olduğu dönemden itibaren 23 Afrika ülkesine 33 ziyaret gerçekleştiren Erdoğan, Doğu Afrika turunu değerlendirdi:
Doğu Afrika'daki Mozambik, Tanzanya ve Madagaskar'a yaptığımız ziyaretler, ilişkileri geliştirmenin yanı sıra FETÖ ile mücadele açısından da önemli. Zira buralar, FETÖ'nün Afrika'daki önemli yapılanma merkezleri. Yapılandıkları en önemli yerlerden biri de Güney Afrika. İnşallah oraya da gideceğiz. Bu tür ziyaretlerdeki temel arzumuz, Afrika'yla ilişkilerimizi geliştirmek, güçlendirmek. Madagaskar Cumhurbaşkanı Rajaonarimampianina'yla, hava limanına geliş esnasında araçta da uzun uzun sohbet imkanımız oldu. Araçta sohbet esnasında, kentsel dönüşümü de konuştuk. Şehir ile hava limanı arasındaki yolun etrafından işe başlanabileceğinden bahsettik. 'Sen buralarda oturan vatandaşları ikna eder misin' dedim, 'Ederim' dedi. Bizim TOKİ'mizi, 14 senede 760 bin konut yaptığımızı, özel sektörümüzü anlattım. Dedim ki, 'Buralarda konut yapımına girelim. Sen yer tahsisini yap, biz süratle bir artı salon, iki artı salon gibi konutlar yapalım, dar gelirlere bu konutları açalım. Bu bir can suyu olur, sonra da şehrin başka kesimlerine el atılır'... Bütün mesele devletin alım garantisi. 'Sen yapılacak bu konutları, 40 dolar, 50 dolar taksitle versen, buradaki insanlar bunları alabilir mi' diye sordum, 'Alırlar' dedi. 'O zaman mesele yok dedim. 8 ay ile 12 ay arasında konut yapımını hızlandırırız, alt yapı çalışmalarını hızlandırırız, alt yapısı üst yapısı ile birkaç yıl içinde şehrin değiştiğini göreceksin' dedim. Afrikalı kardeşlerimizin bu durumda olmalarının bizleri üzdüğünü anlattım. Bu adımları atma konusunda mutabık kaldık.
Suriye'de El Bab'da rejimle de karşı karşıya gelme ihtimalimiz olabilir mi? Rejimle zaten karşı karşıyayız. Orada Cerablus'ta da biz karşı karşıya kaldık, El Rai'de de, Dabık'ta da kaldık. Görünen değildi, maşa kullandı. Mesela Afrin uzantısında PYD, YPG devredeydi. Ama benim temennim odur ki Cenevre süreci, Rusya ve İran'la birlikte Astana'da başlatılan süreç, inşallah rejimi olumlu bir noktaya çeker ve El Bab hallolmuş olur. El Bab'da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım. Yapılan çalışma bu istikamettedir.