İşte Soçi'deki Suriye planı

Yeni Şafak
İbrahim Karagül
08:0024/11/2017, Cuma
G: 24/11/2017, Cuma
Yeni Şafak
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Soçi’deki toplantı bizim için gerek Rusya, gerek İran’ın tavrını görmemiz açısından önemliydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Soçi’deki toplantı bizim için gerek Rusya, gerek İran’ın tavrını görmemiz açısından önemliydi.

Türkiye, Rusya ve İran, Suriye’nin toprak bütünlüğü ile siyasi birliği konusunda anlaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan üç ülkenin hedefini şu şekilde açıkladı: Muteber bir siyasi çözüm; Suriye’ye yeni anayasa hazırlamak; BM gözetiminde şeffaf seçime gitmek; tutukluların serbest bırakılması ve mayınların temizlenmesi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Türkiye, Rusya ve İran’ın, Suriye’de çatışmaların durdurulması ve siyasi çözüm konusunda anlaştığı Soçi’deki zirvenin ardından dönüş yolunda beraberindeki gazetecilere açıklamalarda bulundu ve sorularını yanıtladı:

Rusya, İran ve Türkiye olarak başlattığımız Astana süreci ile ilgili nihai durumu beraberce değerlendirme amacıyla Soçi’de bir zirve toplantısı gerçekleştirdik. Şu ana kadar Astana süreci ile ilgili bildiğiniz gibi yedi toplantı gerçekleştirdik. Olumlu sonuçlar da aldık. Çatışmasızlık bölgeleri hayata geçirildi, geçiriliyor. İdlib’de üstlendiğimiz sorumluluğu yerine getiriyoruz: Orada oluşturmayı üstlendiğimiz 12 kontrol ve gözetleme noktasından, 3’ünü tamamladık. Süreç devam ediyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği konusunda mutabakatımız var.


ÜÇ ÜLKE KARAR VERECEK


Temel amacımız, Suriye halkının kabul edeceği kalıcı ve muteber bir siyasi çözümdür. Bu hususları, ortak açıklamaya da yansıttık. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi meselesini detaylı bir şekilde ele aldık. Kongreye kimlerin davet edileceğine, üç ülke beraber karar vereceğiz. Tabii bu üç ülkenin bu kararı vermesinden önce, dışişleri bakanlıklarının nezaretinde oluşturulacak alt komisyonlar gerekli ön çalışmaları yapacak. Kongreye Suriye’deki bütün grupların, tüm kesimlerin davet edilmesini öngörüyoruz. Arkadaşlarımız bu konuda çalışmaları olgunlaştıracak. PYD-YPG gibi terör örgütleri konusundaki tavrımız kesin. Nitekim bu hususu, hem zirvede hem basın toplantısında açıkça ifade ettim.


İKİ ANA HEDEFİMİZ VAR


Kongrenin ateşkes ve çatışmasızlık sürecine katkı vermesini bekliyoruz. Burada da iki ana hedef var. Birincisi, yeni bir anayasa yazılması. Bu konuda mutabıkız. Bunun için, dışişleri bakanları, genelkurmay ve milli istihbaratın yapacakları çalışmada, dar kapsamlı bir şekilde de olsa muhtemelen bir teknokratlar heyetini bu konuyla ilgili çalıştıracaklardır. Yeni anayasa için böyle bir hazırlığın da yapılması gerekecek. İkinci hedef ise BM gözetimde adil ve şeffaf olarak seçime gidilmesi. Bu süreçte Suriye halkının hür iradesiyle hayata geçirebileceği şartların oluşturulması önem arz ediyor. En geniş manada, Suriye’nin içinde ve dışında nerede varsa, tüm Suriyeliler kendi geleceklerini kendileri belirlemeli.


CENEVRE SÜRECİNE İVME KAZANDIRACAK


Bu süreçte, tutukluların serbest bırakılması, mayınların temizlenmesi ve insani yardımların ulaştırması gibi güven artırıcı adımların atılmasını da öngörüyoruz. Bu adımları atarken, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararını esas alıyoruz. Zaten bu konuda aramızda mutabakat var. Bu çalışmamızın Cenevre sürecine de ivme kazandıracağını umuyoruz. Soçi’de yaptığımız üçlü zirveyi, ihtiyaç halinde tekrar yapabiliriz. Ancak bundan sonraki süreçte, bir sonraki yine Soçi’de olsa bile, ondan sonrakileri İstanbul ya da Ankara, daha sonra Tahran şeklinde dönüşümlü olarak devam ettirmek de hedeflerimizin arasındadır.

Size göre silahların sustuğunun ve savaşın resmen sona erdiğinin açıklanması daha ne kadar zaman alacak?

Böyle bir süreçte, tarih belirlemek, ‘Bu iş şu kadar zamanda olur’ demek mümkün değil. Ama gördüğümüz kadarıyla, halihazırdaki durumun memnuniyet verici olmadığını, meseleye bir çözüm bulunması gerektiğini herkes kabul ediyor. Önemli olan bunu sağlayacak somut adımlar atılması. Türkiye, Rusya ve İran, Astana süreciyle belirli bir mesafe katettik. Çözüm için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Bu süreçte ABD ve koalisyon ortaklarının ne yaptıklarına, ne yapacaklarına da bakmak gerekiyor. Bir yanda çözüme yönelik belirli adımlar atılırken, diğer yanda ise ABD’nin Suriye’ye neredeyse dört bin tır zırhlı, tank, top, ağır silahlar soktuğunu görüyoruz. Bunlar PYD-YPG’ye parayla getirilen silahlar da değil. En son, PYD-YPG’ye 120 kadar zırhlı Hummer Jip vermişler. Bunların Afrin taraflarına gönderildiğinden bahsediliyor. Bu yapılanları anlamak mümkün değil. Bu arada, ABD Başkanı Trump ile belki bir telefon görüşmesi yapabilirim. Önümüzdeki günlerde Dışişlerimiz bu görüşme için ABD’li muhataplarıyla temasa geçebilirler. Kanaatleri nedir? Ne yapmak istiyorlar? Kendilerinden dinleyelim.


TAVRIMIZI AÇIKÇA SÖYLEDİK


- Eğer önümüzdeki süreçte Türkiye’nin arzu etmemesine rağmen PYD bu sürece bir şekilde katılacak olursa...

Hangi sürece?

- Siyasal süreci kastediyorum. Zira Suriye’de siyasal süreç başlamış görünüyor. Eğer böyle bir sürecin içine PYD-YPG de dahil edilirse Türkiye olarak tavrımız ne olacak? Bizim B planımız nedir?

Bizim B planımız, üzerinde durduğumuz konu, terör örgütünün masada olmamasıdır. Soçi’de de açıkça söyledik: Türkiye olarak biz terör örgütünün olduğu bir masada olmayız. Bu konuda tavrımız nettir. Ayrıca ülkemizi tehdit edecek herhangi bir oluşuma da biz asla sıcak bakmayız.


- ‘Oluşuma sıcak bakmayız’ ifadenizi biraz açabilir misiniz?

Şimdi bunlar PYD-YPG ne yapacak? Niyetleri ne? Kuzey Suriye’de bir oluşum... Değil mi? Bizim, o tür bir oluşuma teşebbüs karşısında, ‘Buyurun, hayırlı olsun’ diyecek halimiz yok. Biz bunu çok önceden, daha 7 yıl önceden söyledik. Görüldüğü kadarıyla Suriye’nin kuzeyinde o tür bir oluşum ihtimaline, Esed de muhalif. Onlar da muhalifler o tür bir ihtimale.


DEMOGRAFİK YAPI NORMALE DÖNÜYOR


- Masada, PYD veya YPG yerine SDG’nin yer alması gündeme gelebilir mi?

Bunlar aslında beraber, hepsi aynı. PYD, YPG, SDG: Bunlar aslında üçlüler. Biz PYD-YPG’nin terör örgütü olduğunu sürekli söylediğimiz için, malum kesimler, ‘Bu adı kullanmayın, SDG adını kullanın ki bunu dünyaya yutturabilelim’ diye akıl verdiler onlara. Bunu itiraf da ettiler. SDG, dediğim şekilde sonradan icat edildi ama, bunların birbirlerinden farkı yok aslında.


- Afrin konusunda bir gelişme var mı?

Afrin konusunda, Soçi’deki toplantı bizim için çok çok önemliydi. Gerek Rusya, gerek İran’ın tavrını görmemiz açısından önemliydi. Şimdi, tavırlarını görmemizin ardından, İdlib’teki kontrol ve gözetleme noktalarının Afrin’de de oluşturulması için arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürecek. Biz kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Afrin’in asli sakinlerinin yerlerine dönmeye başlamasıyla şehrin demografik yapısı da normele dönüyor. Afrin’in asli yapısında nüfusun yüzde 50’si Araplardan, yüzde 30’u Kürtlerden, geri kalanı da Türkmenler ve diğer gruplardan oluşuyor. Kamplardan oraya dönüşün başlamasıyla, şehirler asıl sahiplerine kavuşacak. Bu, İdlib için de geçerli. Türkiye’de yaşayan İdliblilerin topraklarına dönmeleriyle, orası da eski demografik yapısına kavuşacak.

  • Siyasetin kapıları son ana kadar açık
  • Soçi’deki üçlü zirve öncesinde Putin, Esed ile de bir görüşme yaptı. Soçi’deki zirvede, o görüşmenin içeriğiyle ilgili size bir bilgi verildi mi? Buna dair bir gelişme oldu mu?
  • Bazı şeyleri elbette paylaştı, ama tabii ki paylaşmadığı şeyler de vardır. Örneğin PYD-YPG’ye karşı Esed’in de olumsuz baktığından söz etti. Masada, PYD-YPG’nin yer almasını onun da istemediğine değindi. Bu çok da şaşırtıcı değil. Türkiye olarak bizim Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok. Bizim sorunumuz terör örgütleriyle. Suriye yönetimi ise, öteden beri, bırakın YPG gibi bir terör örgütünü, Kürtlerin varlığını bile kabule yanaşmıyordu. Onlara vatandaşlık vermiyordu; kimlik, pasaport vermiyordu. O zamanlar, ‘Bunlar senin vatandaşın, niye pasaport kimlik vermiyorsun’ dediğim anlar olmuştur kendisine...
- Suriye de Türkiye gibi PYD-YPG’ye karşı olduğuna göre, bu süreç içerisinde, bu konuda Ankara-Şam arasında daha yakın bir temas, ortak çalışma ihtimali düşünülebilir mi?

Dediğim gibi tam aynı şey değil; Türkiye olarak bizim meselemiz Kürtlerle değil, terör örgütleriyledir. Yarın neler olabileceği, o anki şartlarla alakalıdır. Bu konuda bir şey olmaz türünden peşinen kestirip atma türünden bir anlayışın, bir yaklaşımın içinde olmamız çok da doğru olmaz. Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır.


Hedef kalıcı ve muteber çözüm


BM gözetiminde Suriye’de bir seçim yapılması mutabakatı var. Ancak Suriyelilerin büyük bölümü dünyaya dağılmış durumda. Suriyelilerin yurduna dönmeleri hususunda bir takvim belirlediniz mi?

Hayır. Bunlar önümüzdeki sürecin işleri. Gerekli çalışmalar yapıldığında, bu çalışmalar muvacehesinde bu ve benzeri konularda neler yapılabileceği hepsi orada belirlenecektir.


- Suriye’de yapılacak seçimler, Esed’in geleceği gibi konularla ilgili olarak gelinen nokta nedir?

Temel hedef, Suriye halkının tüm kesimleri nezdinde kabul görecek kalıcı ve muteber bir siyasi çözüm. Suriye’de artık kan akmasın, ülkenin toprak bütünlüğü korunsun istiyoruz. Yeni bir anayasa ile BM gözetiminde yapılacak demokratik, adil ve şeffaf seçimler, Suriye halkının kendi geleceklerini kendi hür iradeleriyle belirlemelerine imkan sağlayacaktır.


- Türkiye’de de sandık kurulabilir mi bu seçim için?

Bunları konuşmak için erken. Bunlar teferruat, işin detay kısmı. Çadır bölgeleri olsun, diğer yerlerdeki Suriye halkı olsun, dünyadaki benzer örneklerden hareketle gerekirse sandık da kurulabilir elbet. Ama bu, kimlik tespitlerinin yapılması ve benzeri teferruatların halledilmesinin ardından gündeme gelebilecek bir şeydir.


- Türkiye’nin dolaylı aracılarla da olsa, Esed ile iletişim kurmaya başladığını söyleyebilir miyiz?

An itibarıyla o tür bir durum yok ortada.

  • Rusya ve İran
    yanımızda
  • - Zirve sonrası basın toplantısında üç garantör ülke Türkiye, İran ve Rusya olarak bahsettiniz. İleriki safhalarda, bir garantör ülke olarak ABD’nin de sürece katılma durumu var mı?
  • Öyle bir talep olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Biz isim zikretmedik ama, buraya dahil etmemiz gereken bir ülke ya da kuruluş olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Bunda mutabıkız.
  • - Basın açıklamasında Cenevre vurgusu da yapıldı...
  • Doğrudur. Biz, attığımız tüm bu adımları, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararını göz önüne alarak atıyoruz. Astana sürecinde gerçekleştirdiğimiz çalışmaların, Cenevre sürecine de ivme kazandıracağına inanıyoruz.
  • - ABD’nin PYD-YPG konusundaki tavrının ne olduğunu biliyoruz. Putin’in, bizim YPG konusundaki hassasiyetimizi paylaştığını söyleyebilir miyiz? Kuzey Suriye’de 60 bin civarında YPG militanı var. Bu sürecin sonunda bunlar nasıl evrilecek? Silahları ellerinden alınsa bile akıbetleri ne olacak? Kandil’e mi dönecekler?
  • Biz, PYD-YPG konusundaki tutumuzu net olarak ifade ettik. Putin, bizim PYD-YPG konusundaki hassasiyetlerimizi paylaşıyor. Orada bir sıkıntı yok. Paylaşmayan, ABD ve koalisyon güçleri. Ha, PYD-YPG’ye karşı açıkça tavır almaları söz konusu olabilir mi? Orada bizim çizgimiz şu: Türkiye olarak biz, ülkemize yönelik herhangi bir tehdit unsuruna karşı, gerek İran’ın gerekse Rusya’nın bizim yanımızda yer almasını istiyoruz. Bu ne demektir? İlla silah gücü olarak yanımızda yer alınmasını kastetmiyoruz. Diplomasi olarak o noktada bize karşı çıkmamaları yeterlidir. Nitekim, şu anda görünen, herhangi bir ters duruş da söz konusu değil.

#Afrin
#Türkiye
#Soçi
#Rusya
#İran