Dünya toplumlarının karşı karşıya kaldığı en önemli problemlerden biri olan uyuşturucu madde sorununun bütün insanlık için taşıdığı risk ve tehditler her geçen gün artarak devem ediyor. Bu durum hem günümüz gençliği hem de gelecek nesiller için tehlike gittikçe büyüyor.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından hazırlanan Dünya Uyuşturucu Raporları bu durumu en gerçek ve tahmin edemeyeceğiz boyutlarıyla gözler önüne seriyor. Dünya genelinde 15-64 yaş arası yaklaşık 250 milyon kişinin hayatlarında en az bir kere uyuşturucu madde kullandığı tahmin ediliyor. Peki, bağımlılık nedir, korunma yolları nedir, nasıl tedavi olunur, terör ve uyuşturucu arasındaki ilişki nedir, Türkiye ve dünyada uyuşturucu kullanımı ne durumdadır, bağımlılıkla mücadelede Türkiye ve dünya ne yapıyor?
Bağımlılık deyince sadece madde bağımlılıklarını mı anlamalıyız? Tiryakilik ve bağımlılık arasındaki farkları nasıl tanımlayacağız? Her alışkanlık aynı zamanda bir bağımlılık mıdır? Çağımızın en önemli meselelerinden biri olan 'bağımlılık' dosyasını uzmanların görüşleri ile okuyucularımızın bağımlılık konusunda bilinçlenmesi ve çevrelerini bilgilendirmesi amacıyla açıyoruz.
Bağımlılık bir uzak devrin kötü bir masalıydı… Filmlerde izlenen sahnelere ah vah çekilerek geçiştirilen, genelde madde bağımlılığı olarak algılanan bu karanlık dünyanın bizden çok uzakmış gibi algılanması uzmanlara göre büyük bir yanılsama. Bağımlılık ne yazık ki ne sanıldığı kadar uzak bize, ne de sadece maddeyle ilişkili.
Kimyasal yapıları birbirinden farklı olan uyuşturucu maddeler kullanıldıklarında merkezi sinir sisteminin farklı bölümlerini etkileyerek fiziksel ve psikolojik tahribata yol açıyor. Uyuşturucu maddelerin hiçbirinin güvenli kullanım şekli yoktur. Kullanan herkes için bağımlı olma riski eşittir. Hücrelerimiz vücuda giren her maddeyi tanır ve bir daha unutmamak üzere hafızasına alır. Hücresel öğrenme süreci denen bu durum herkes için geçerlidir.
Çocukları ve ergenleri uyuşturucudan koruma konusunda en önemli etken ailelerdir. Bilinçli ebeveynler, erken yaşlardan itibaren sergileyecekleri doğru yaklaşımlarla çocuklarını zararlı alışkanlıklardan koruyabilirler.
Çocuklar iyi ve kötü, doğru ve yanlış gibi değerleri ilk olarak aile ortamında kazanırlar. Ebeveynin en önemli görevlerinden biri, çocuklarının sorumluluk duygusu kazanmalarını sağlamak ve kendilerini zarar verici davranışlardan korumayı öğrenmelerini desteklemektir. Temelde bu davranışları ve değerleri kazanan bir çocuğun ergenlik ve yetişkinlik hayatında kendini tehlikelerden koruması çok daha kolay oluyor. Ebeveynin kişisel bakım, genel sağlık, doğru beslenme, düzenli yaşam ve uyku, düzenli egzersiz gibi temel alışkanlıkları çocuğuna zamanında başarıyla kazandırması, kişinin yetişkin hayatta kendini korumasını ve zararlı alışkanlıklardan uzak durmasını kolaylaştırıyor.
Bu süreçte ebeveynlerin, çocuklarıyla güçlü bir bağ oluşturabilmeleri ve söylediklerini dikkate almalarını sağlamaları büyük önem kazanıyor. Çocuklarını doğru arkadaşlar seçebilmeleri konusunda yönlendirebilmeleri ve maruz kalabilecekleri akran baskısı karşısında tedbir almaları, onların madde bağımlılığına karşı durmalarına destek sağlıyor. Ebeveyn ne kadar bilinçli davranırsa çocukları bağımlılıklardan uzak tutmak da o kadar mümkün olabiliyor. Yapılan araştırmalar, ebeveynlerin çok katı kurallar koyduklarında da, çocuklarını hiç kural koymadan büyüttüklerinde de çocuklarının ileriki yaşlarda madde kullanım riskini arttırdıklarını gösteriyor.
İnsanlık için büyük bir tehdit ve sorun haline gelen madde bağımlılığı yaşla ters orantılı bir grafik çiziyor. Son yıllarda küresel boyutta artış eğilimine giren madde bağımlılığı ilk denemede karanlık zincire yeni masumları ekliyor. Korkutucu bir artış gösteren uyuşturucu ise şiddetle eşgüdümlü artıyor.
Kullanıldığında merkezi sinir sisteminin farklı bölümlerini etkileyen uyuşturucu maddeler akıl ve iradeyi işleyemez hale getiriyor. Uyuşturucu kaynaklı, kaza, cinayet, kalp krizi, kavga ve içine düşülen bunalım sonucu intihar gibi dolaylı ölümler kullanım oranlarının artışıyla beraber tırmanışa geçiyor. Terör örgütleri de büyük oranda uyuşturucudan destek alıyor.
Bağımlılık tedavisi mümkün bir hastalıktır, tekrar etse bile tekrar tedavi edilebiliyor. Eğer tedavi aileyle beraberse hem tedavi süresine devamlılık artıyor hem tedavi sonrası temiz kalma süresi ve bağımlılıktan kurtulma başarısı artıyor. Bağımlılık tedavisi hakkında bilgi almak ise bir telefon uzaklığında.
Öncelikle bağımlılıkla ilgili Uyuşturucu ile Mücadele Danışma ve Destek Hattı ALO 191 ya da Yeşilay Danışmanlık Merkezi'ne (YEDAM) 4447975 gelen telefonla süreç başlıyor. Bağımlı ve ya bağımlı yakınları bağımlının ihtiyacı doğrultusunda tıbbi tedavi ya da psikoterapi sürecine yönlendiriliyor. Eğer tıbbı tedaviye ihtiyacı varsa AMATEM ve ÇEMATEM devreye giriyor. Tıbbı süreç tamamlanmışsa, YEDAM psikologlarına psikoterapi sürecini planlamak için yönlendiriliyor.
Madde bağımlılığı tedavisinde bireysel azim kadar çevrenin de bağımlıya karşı tutumu etkendir. Dışlamak, toplumdan soyutlamak yerine kazanmaya yönelik yaptırımlar hayati önem taşır. Özellikle madde bağımlılığında ailenin rolü bu konuda bilinçlenmesi, bağımlı olan kişiyi maddeden uzaklaştırmak için son derece önemlidir. Çocuğa her yaşta anlayacağı şekilde manevi eğitim vermek, boşluktan kurtulmasını sağlar. Ne olursa olsun çevreye karşı çocukları sahiplenip onların tedavisine destek olmak onları hayata bağlar.
Bağımlılık tedavisinin en önemli kilit noktalarından biridir rehabilitasyon ve psikoterapi süreci. Ülkemizdeki tıbbi tedavi sonrası bağımlıların tekrar hayata kazandırılması yönündeki eksikliklerden yola çıkan Yeşilay, çalışma alanına rehabilitasyon faaliyetlerini de ekleyerek bir psiko-sosyal danışmanlık hizmet modeli geliştirdi: YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezleri). Alkol ve madde bağımlılarına, bağımlılık riski taşıyanlara ve yakınlarına yönelik ücretsiz danışma hizmeti veren YEDAM’da tamamı bağımlılık alanında uzman klinik psikolog, sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar yer alıyor. Yüz yüze, ayaktan görüşmenin yanı sıra 444 7975 Danışma Hattı ile de arayan kişilere yönlendirme, tavsiye ve danışmanlık hizmetleri sunuluyor. YEDAM, bireyin sağlık güvencesi olsun ya da olmasın, tüm hizmetlerini ücretsiz olarak veriyor. Ayrıca YEDAM’da tüm bilgiler, başvurular, raporlar ‘hasta mahremiyeti’ ilkesince gizli tutuluyor.
YEDAM'da bireysel görüşmeler randevu sistemiyle gerçekleşiyor. Başvuru yapan her kişiye ilk görüşmede kişinin risk ve ihtiyaçlarını saptamak üzere kapsamlı bir özel klinik değerlendirme yapılıyor.
Kişinin bağımlılık profiline yönelik detaylı rapor veren bu değerlendirme ölçeğinin sonuçlarına göre kişiye özgü bir destek programı geliştiriliyor. Bu kapsamda bireye yaşadığı problemlerle başa çıkabilme, çözüm yolları geliştirme, kendini tanıma, farkındalık kazanma noktasında profesyonel destek veriliyor. YEDAM’da ayrıca grup terapileri de yapılıyor. Hem bireye hem de ailelerine yönelik bağımlılık alanına özel grup terapileri ile destek verilmektedir.
YEDAM’da Sosyal Hizmet Uzmanları tarafından, kişinin sosyal hayatını yeniden kurgulanmasına yönelik sosyal destek çalışmaları yapılarak; tedavi sürecinin en önemli parçası olan sosyal hayatın yeniden yapılandırması sağlanıyor. Ayrıca, Yeşilay ve İŞKUR, Mesleki Yeterlilik Kurumu arasında yapılan işbirlikleri çerçevesinde tedavisi bitmiş bireylere mesleki eğitim verme ve işe yerleştirme çalışmaları da yapılan çalışmalar arasında.
Yeşilay’ın sigara, alkol, uyuşturucu, teknoloji bağımlılığı ve sağlıklı yaşam alanlarında yaş gruplarına ve hedef kitleye özelleştirilmiş ve alan uzmanları tarafından hazırlanmış içeriklerle öğrencilere ulaştırılan Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı (TBM) tüm öğrencilere ulaşmaya devam ediyor. 28 bin rehber öğretmenin birebir eğitim alarak öğrencilere ulaştırdığı ve bir koruyucu-önleyici eğitim programı olan TBM ile öğrenciler ve velileri bağımlılıklar ve korunma yöntemleri hakkında doğru, güvenilir ve detaylı bilgilere sahip oluyor.
Milli Eğitim Bakanlığıyla yapılan işbirliği neticesinde hayata geçirilen TBM kapsamında; 2015 – 2016 eğitim öğretim yılında rehberlik öğretmenleri tarafından yapılan eğitim faaliyetleri ile 10 milyon 756 bin öğrenci ve 2 milyona yakın veliye ulaşıldı.
Yeşilay’ın diğer projesi ise okullarda görev yapan rehber öğretmenlerin eğitilmesine yönelik Okulda Bağımlılığa Müdahale (OBM) programı da hayata geçti. Okulda bağımlılık riski taşıyan gençlere yönelik bir müdahale sisteminin kurulması ve onların hayata kazandırılması için rehber öğretmenler Yeşilay uzmanları tarafından eğitim aldı. Eğitimlerde, öğrencinin durumunun nasıl tespit edileceği, madde kullandığının öğretmen tarafından nasıl anlaşılacağı, gencin tedaviye nasıl ikna edebileceği, ailenin durumdan haberdar edilmesi ve desteklenmesi, aile içi ilişkilerin tespiti, öğrencinin riskli durumdan ailesinin desteğiyle nasıl kurtulabileceği anlatıldı. Eğitimi tamamlayan rehber öğretmenler okullarında risk taraması yaparak, Yeşilay süpervizörlüğünde kullanıcı durumdaki öğrencilerle çalışmaya başladı.
Yeşilay OBM çalışmaları ile 2017 yılında Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri ile ülke geneline yaygınlaştırılmasını hedefliyor.
Yeşilay’ın tarihine baktığımızda, 1935 itibariyle yapılandırmasında kadın profili kendini oldukça net göstermeye başladı. Nitekim Yeşilay’ın kurucu Başkan Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Usman’ın eşi Saadet Hanım ve Yeşilay’ın ikinci dönem Başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’ın eşi Emine Nilüfer Gökay da Yeşilay çalışmalarında eşlerinin yanında yer aldı. Yeşilay’da en etkili kadın ise hiç şüphesiz ilk Türk hemşire Safiye Hüseyin Elbi’dir. 1930’lu yıllarda dahil olduğu Yeşilay’da önceliği seminerler ve Yeşilay Dergisi’ne verdiği bilgilendirme yazılarına verdi. Yönetim Kurulunda da yer alan Elbi, alkol ve uyuşturucu çalışmalarında oldukça mücadele etti. Okul okul gezip bu maddelerin zararlarını anlattı. Tabii, çevresindeki kadınlara da ilham olarak… Yeşilay’da kadının varlığını, önemini gösteren en güzel hadise de Safiye Elbi’nin 1955-1956 yılı arasında Yeşilay Genel Başkanlığını yapmış olmasıdır. 97 yıllık Yeşilay tarihinde bu durum, ilk ve tektir. Yine ilk Yeşilay Kadın Kolları da 1953’te Safiye Elbi tarafından kuruldu, Başkanlığını da kendisi yaptı.
Kadın Kolları 1950’li yıllar itibariyle güçlü bir şekilde devam etti. Safiye Elbi ile kadınların güçlü bir şekilde başlayan bağımlılıkla mücadelesi günümüzde de devam ediyor. Şu an Başkanlığını Hatice Saadet Kalyoncu’nun yaptığı Yeşilay Kadın Komisyonu; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile birlikte Sevgi Evleri çalışanlarına yönelik bağımlılık bilgilendirici eğitimler, İBB Muhtarlıklar Müdürlüğüyle birlikte muhtarların bağımlılıklar hakkında bilgi sahibi olması çalışması, Kadınlar Gününe özel “Bağımlıkla Mücadelede Kadının Sözü” konseptli organizasyonlar, YEDAM anneleri ile iş ve sanat dünyasından tanınmış kadınların bir araya getirildiği Anneler Günü etkinliği gibi birçok önemli projeyi hayata geçirdi.
Uyuşturucu bağımlılığı ve kaçakçılığına dikkat çekmek amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ilan edilen 26 Haziran Dünya Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü’nde her yıl farkındalık sağlamaya yönelik etkinlikler düzenleniyor ve Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin hazırladığı Dünya Uyuşturucu Raporu da bu günde açıklanıyor. 26 Haziran’da açıklanan BM 2016 raporuna göre dünya genelinde uyuşturucu bağımlılarının sayısının 29 milyona ulaştığına dikkat çekildi.
Rapora göre, yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 5’i, bir başka deyişle 15-64 yaşları arasında yaklaşık 250 milyon kişinin 2014 yılında en az bir uyuşturucu madde kullandığı görülüyor. Madde kullanım bozukluğu olan kişilerin sayısı altı yıldan beri ilk defa artarak 27 milyondan 29 milyona ulaşmış bulunuyor. Rapora göre, 29 milyon kişi arasından yüzde 14’ü HIV’li olmak üzere, yaklaşık 12 milyon kişi damar içi uyuşturucu kullanıyor. 6 milyon kişi de Hepatit C virüsü taşıyor. Madde kullanım bozukluğu olan her 6 kişiden ancak 1’i tedavi oluyor.
Raporda, uyuşturucuya bağlı ölüm oranı önceki yıllara göre sabit kalarak 207 bin olarak kaydedildi. Cezaevinden çıktıktan sonraki zaman aralığı uyuşturucuya bağlı ölüm riskinin arttığı dönem olarak görülüyor; bu durum genel nüfus içinde diğer tüm ölüm sebeplerinden daha yüksek bir orana sahip.
Dünya çapında en yaygın kullanılan uyuşturucu olma özelliğini sürdüren esrarın kullanıcı sayısı 183 milyon olarak tahmin ediliyor. Özellikle Batı ülkelerinde uyuşturucunun kabul edilebilirliğinin artmasına paralel olarak esrar kullanımında da tırmanış görülüyor. Geçtiğimiz on yıl içinde birçok bölgede esrar kullanımı için tedavi olmaya başlayan kişi sayısında ise artış olduğu belirtiliyor.
Sıralamada, amfetaminler en yaygın kullanılan ikinci uyuşturucu olarak yer alıyor. 33 milyon kullanıcısı olduğu tahmin edilen opiat ve reçete edilen opioidlerin kullanımı daha az yaygın olmakla birlikte, opioidler olası zararı en yüksek olan uyuşturucu grubunda sayılıyor. Geçtiğimiz yıllarda azalma eğilimi gösteren eroin kullanımının son iki yılda Kuzey Amerika ve Batı ve Orta Avrupa’da hızla arttığı görülüyor.
Rapor, erkeklerin esrar, kokain veya amfetamin kullanma olasılıklarının kadınlara oranla 3 kat daha fazla olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra kadınlar, opioid ya da sakinleştiricileri tıbbi amaçlar dışında kullanılmaya daha eğilimliler. 2016 raporunda uyuşturucuya bağlı ölümler Asya’da 85 bin 900, Amerika’da 52 bin 500, Afrika’da 39 bin 200 olarak kaydedildi.
Kuzey Amerika’da 1998 yılında 7 milyon olan kokain kullanıcısı sayısı, 2014 yılında 5 milyona düştü. Öte yandan, Güney Amerika’da 1998’de 3 milyon olan kokain kullanıcısı sayısı 2014 yılında 5 milyona yaklaştı. Avrupa’da ise bu sayılar 2 milyondan 4 milyona yükseldi.
2009-2014 yılları arasında en yaygın şekilde üretilen uyuşturucunun esrar olduğu tespit edilirken, 2015’te haşhaş üretimi düşüşe geçti, kokain üretimi ise arttı. Esrar dünya çapında en çok kaçakçılığı yapılan uyuşturucu olma özelliğini sürdürüyor. Bunun yanı sıra, sentetik uyuşturucu ele geçirme operasyonlarında gözle görülür bir artış izleniyor.
Rapor, “dark net” olarak bilinen internet üzerindeki gizli pazarda yapılan uyuşturucu ticaretinin son yıllarda arttığını gösteriyor. Bu durum, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uyuşturucuya erişimi kolaylaştırarak yeni kullanıcıları cezbedebileceği düşüncesiyle endişe uyandırıyor. Esrarın yüzde 25’i ekstazi türü uyuşturucuların yaklaşık yüzde 40’ı, hallüsinojen türü olan LSD’lerin yüzde 30’u internet ortamında satılıyor.
Güneybatı Asya, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika başta olmak üzere küresel afyon üretimi ise 2015 yılında yüzde 38 oranında düşüş gösterdi ve 4770 tona geriledi. Bu düşüş büyük oranda Afganistan’da afyon üretiminin azalmasından kaynaklanıyor. Buna rağmen Afganistan halen 183 bin hektarla haşhaş üretimi yapılan toplam alanının üçte ikisini elinde tutuyor. Bu oran geçtiğimiz yıldan bu yana yüzde 11 azaldı.
Son yıllarda çok dikkat çeken bir konu olan sentetik uyuşturucular amfetamin türü uyarıcılardan 2014 yılında 170 tondan fazla ele geçirildi. Tüm dünyada 2009 yılından bu yana 20-46 ton arasında amfetamin ele geçirildi. Ele geçirilen ekstazi miktarı, 2009’da 4-5 ton arasında iken, 2014’te 9 tona ulaştı.
Genel olarak artışa dikkat çeken Birleşmiş Milletler, ülkelere uyuşturucu politikalarını cinsiyet farklılıkları dikkate alınarak belirlemelerini öneriyor. Ülkelerin ve STK’larının politikalarını belirlerken, bilimsel verilere dayandırmaları ve uyuşturucu kullanıcılarının damgalanmasının önlenmesi uyarısında bulunuyor.
Son yıllarda uluslararası kuruluşlar tarafından yayımlanan uyuşturucu ve terör raporlarında, bilhassa terör örgütlerinin uyuşturucu suçlarından gelir elde ettiği ve bu geliri, silah, barınma, beslenme, iletişim, propaganda gibi ihtiyaçlarını organize etmek için finans kaynağı olarak kullandıkları görülüyor.
Dünya Uyuşturucu Raporlarında, dünya genelindeki uyuşturucu trafiği hacminin yaklaşık 320 milyar dolar olduğu, bu miktarın organize suç ve terör örgütlerinin finans kaynağının büyük bir kısmını oluşturduğu vurgulanıyor. BM kaynaklarına göre de uyuşturucu ekonomisinin, günümüzde tek başına uluslararası ticaretin yüzde 8’ini oluşturduğu ifade ediliyor. 2016 Avrupa Uyuşturucu Raporunda ise; Avrupa Birliği genelindeki uyuşturucu pazar değerinin 24 Milyar Avro seviyesine çıktı.
Ülkemiz de birçok terör örgütünün hedefi oldu. Terör örgütlerinin uyuşturucu madde kaçakçılığından finansman sağladıkları ve uyuşturucu üretimi ve ticaretinin bütün aşamalarında yer aldıkları yapılan operasyonlarla ortaya çıkarıldı. PKK/KCK terör örgütü ile uyuşturucu trafiği arasındaki organik bağ, kolluk kuvvetlerinin yaptığı başarılı mücadele çalışmalarıyla gözler önüne serildi. PKK’nın Avrupa’ya giden Afgan eroininden yıllık 50 ile 100 milyon dolar arasında bir gelir elde ettiği uluslararası yayınlarda yer almakla birlikte, bu gelirin toplamda 1,5 milyar doları bulduğu tahmin edilmektedir.
Terör örgütleri uyuşturucu ticaretinden gelir elde ettiği gibi aynı zamanda, uyuşturucu tacirlerine sözde güvenlik sağlamak amacıyla vergilendirme gibi çeşitli başlıklar adı altında bu ticaretten pay almaktadır. Bunun yanı sıra kendi kontrolleri altında bulunan bölgelerdeki uyuşturucu imal laboratuvarlarından veya topraktan imal eden yerel kaynaklardan da haraç almaktadır.
Ülkemizde madde kullanımı ve bağımlılığı diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında yüksek oranlarda olmasa da yapılan bazı araştırmalarda bir artışın olduğu görülüyor. Ergenler arasında büyümenin bir sembolü olarak görülen sigara ve alkol kullanımının yaygınlığına son yıllarda, özellikle esrar ve ecstasy olmak üzere, madde kullanımını da eklendi. Geçiş maddesi olan esrar ile başlayan ilk “deneme”leri sıklıkla daha ağır maddelerin kullanımı takip ediyor. Denemelerin düzenli kullanımı, düzenli kullanımın da bağımlılığı tetikleyen zincirleme bir süreç olduğu biliniyor. Yoğun alkol ve madde kullanımı başka riskli davranışların görülme olasılığını da arttırdığından gelişim döneminde kritik rol oynuyor.
2003 yılında Türkiye’de Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) koordinesinde Türkiye’de Sağlık Hizmetleri, Eğitim Ve Toplumsal Girişimle Madde Kullanımının Önlenmesi: Madde Kullanımı Üzerine Ulusal Değerlendirme adlı çalışma altı büyük ilde yapıldı. Beş yüz seksen kişinin katıldığı çalışmada katılımcıların %90’ından fazlasının esrar kullandığı görüldü. Son 30 günlük dönemde uçucu madde kullanmış olduğu belirtilenlerin yaklaşık olarak üçte birinin ise bu maddeleri günlük olarak kullandığı belirlendi. Tüm örneklemin dörtte birinden fazlası eroin, dörtte birine yakının da ecstasy denediği belirlendi. Esrarın ilk kullanım yaşı ortalama olarak 17, uçucu maddelerin en sık kullanıldığı yaş ortalama olarak 14, eroinin il kullanım yaş ortalaması 24 ve ecstasy için ilk kullanım yaş ortalaması 22 olduğu tespit edildi. Aynı çalışmada 15–64 yaşları arasında, yaşam boyu en az bir kez afyon ve türevi madde kullanma yaygınlığı oranı yüzde 0.05, solvent ve yatıştırıcı madde kullanım yaygınlığı oranı yüzde 0.06 olarak bulundu.
2008 yılında, 65 ilde yapılan “Ergen Profili”14 (ASAGEM 2010) araştırmasında 13–18 yaş grubunda yaşam boyu en az bir kez esrar kullanma oranı yüzde 1,9 olarak hesaplandı.
2010 yılında Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) koordinesinde Ankara ilinde yapılan “Genel Nüfusta Madde Kullanım Yaygınlığının Belirlenmesi” pilot araştırmasına göre, son 30 günde esrar kullanım oranı yüzde 0,8 olarak tespit edildi. Genç nüfusta madde kullanım yaygınlığına yönelik olarak, Türkiye’de 2003 yılında 6 ilde uygulanan Alkol ve Uyuşturucu Kullanımına Yönelik Avrupa Okul Anketi Projesi (ESPAD) sonuçlarına göre, yaşam boyu en az bir kez esrar kullanımı yüzde 4 olarak hesaplandı.