|
|
Tanıklardan ikisi, yaşadıkları heyecandan dolayı suikasti net bir biçimde kaydedemediler. Ancak daha soğukkanlı olan Abraham Zapruder ise kamerasının vizöründen gördüğü cinayeti film pelikülüne birebir aktarmayı başardı. Ve o gün Kennedy orada son nefesini verirken, kafatasının parçalanma görüntüsü ise Amerikalı işçi Zapruder'i zengin bir adama dönüştürecekti...
Mutlaka bir "amatör kamera" edinin... Eskiler, "Tüfek icâd oldu, mertlik bozuldu" demişler. Evet, tüfeğin delikanlılığı bir yere kadar bozduğu doğru. Ancak, 1900'lerin başlarından günümüze kadar yaşanan bütün o tarihsel olayları, milyonlarca buluş ile birlikte sinema ve televizyonun da doğup geliştiği 20'nci yüzyılın büyük kırılma noktalarını gözümüzün önünden şöyle hızlı bir biçimde geçirirsek, bu ünlü sözü "Kamera icâd oldu, mertlik bozuldu" şeklinde yenilememiz gerektiği daha iyi ortaya çıkacaktır.
Bir düşünsenize, adına "kamera" denilen -ve faşizmin varlığından ölesiye nefret ettiği- şu lanet olası cihaz olmasaydı, insanlığın gözünden kimbilir neler neler kaçıp gidecekti! Nazi kamyonlarından toplu mezarlara dökülen bir deri bir kemik Yahudilerin cesetleri, yıllar sonra aynı Yahudilerin çocuklarının acımasızca yok ettiği Filistinli gençlerin son nefeslerini verişleri, Vietnam'ın May-Lai köyünde masum sivil halkı kurşuna dizen Amerikalı askerler, napalm yanıklarıyla kameraya doğru çığlık çığlığa koşan o küçük Vietnamlı kız, Hanoi'de Amerikan yanlısı polis komiseri tarafından sokak ortasında şakağından vurulan Kuzey Vietnamlı öğrenci, BM'nin "güvenli bölge" ilan ettiği Srebrenica'da Hollandalılar tarafından Sırplara teslim edilen 8000 (evet, yazıyla sekiz bin) Boşnak erkek, Los Angeles'te polis tarafından ölesiye dövülen ve ABD'yi neredeyse bir iç savaşın eşiğine getiren zenci kamyon şoförü Rodney King, ifadesi "daha rahat koşullarda" alınmak üzere Ankara'da bir depoya tıkılırken ikinci bir Metin Göktepe olmanın eşiğinden -televizyon kameraları sayesinde- kılpayı dönen o adını anımsayamadığım Türk genci ve daha niceleri... İnsanlığa ihanet edenlerin varlığından müthiş derecede rahatsız olduğu ve yalnızca "evcilleştirilmiş, sistemle eklemlenmiş hâlini" sevdikleri bir cihazdır kamera. Kontrollü olarak kullanılırsa tadından yanına varılmaz, motorunu çalıştıranların acaip başarılı bir biçimde propagandasını yapar, kitleleri güder, insanları bir güzel eşek yerine koyar. Ancak, hasbelkader âsi bir ruhun eline geçtiğinde ise ânında affı olmayan bir silaha dönüşüverir. Ülkeleri savaşa sürükleyen, rejimleri çökerten ve yalancıların her türlü yalanlarını yüzlerine çarpan çok tehlikeli bir silah... Belki de bu yüzden kameraları hep çok sevdim. Küçük bir çocukken edindiğim süper 8 mm. lik ilk kameramdan bu yana, daima çevremi görüntüleyebileceğim bir kaydedici cihazım oldu. Teknoloji geliştikçe sinema kameralarının yerini kullanımı daha kolay olan video kameralar aldı, bunlar giderek küçüldü ve teknik yetenekleri de o oranda arttı. Ancak, bendeki kamera tutkusu o günden bugüne hiç azalmadı. Bir Türk olarak bu uğurda genetik kodlarımı dahi reddettim ve basit bir el kamerasını daima en afilli ateşli silahlara tercih ettim. Çünkü dediğim gibi, yerinde ve saatinde kullanılan bir kameranın insanlık düşmanlarının alnında gün gelip en ölümcül silahtan daha büyük bir delik açacağını öteden beri farketmiştim. Bugün size 1963 yılından bir "kameralı adam" öyküsü aktaracağım. Kennedy suikastini amatör kamerasıyla baştan sonra kaydeden Amerikalı işçi Abraham Zapruder'in sıradışı öyküsü bu. Üstelik, bu öyküde kan, gözyaşı, entrika ve gizem olduğu kadar Yeşilçamvari bir "mutlu son" da var. Zapruder yalnızca bir dakika süren bu kısa filmiyle o tarihte tam 250 bin dolar kazandı. Ki sözkonusu rakam günümüzde en az 3 milyon dolara denk geliyor. Oysa kahramanımız, Kennedy'in hayattaki son anlarını kaydetmeyi başardığı o basit kurmalı kamerayı, olay tarihinden bir kaç gün önce topu topu 60 dolara satın almıştı! Bu haftaki "Zamanda Yolculuk"un kıssadan hissesi... Keyif işlerine biraz daha az para harcayın ve ne yapıp edip en kısa zamanda evinize "demirbaş eşya" olarak bir el kamerası satın alın. Bununla hem çoluk çocuğunuzun adım adım büyümesini görüntüleyebilir, hem de -şansınız yaver giderse- günün birinde tarihe kayıt düşecek kadar önemli bir olay yaşabilirsiniz. Sözgelimi, bulunduğunuz şehrin üzerinde dolaşan bir UFO'nun sarsıntısız şekilde çekmeyi başaracağınız net bir görüntüsü, hayatınızın akışını bir anda değiştirebilir. Deneyen biri olarak altını çizerek söylüyorum, kameranız yoksa eksik yaşarsınız... İşte size bunun en ünlü kanıtı: Abraham Zapruder'in filmi!
Tarih, 22 Kasım 1963... Amerika Birleşik Devletleri'nin 35'inci Başkanı John Fitzgerald Kennedy, seçim çalışmaları kapsamında, ülkenin politik açıdan en sorunlu eyaletlerinden biri olan Teksas'a gelmiştir.
Başkan, beraberinde eşi Jackie ve Vali Connely olmak üzere, uzun bir kortejin orta yerinde Dallas caddelerinde ağır ağır ilerlemeye başlar. Bu sırada, binlerce Kennedy sempatizanı da yol kenarlarını tutmuş ve coşku içinde Başkan'ı selamlamaktadır. Abraham Zapruder, Kennedy'ye hayranlık duyan, orta sınıfa mensup Amerikalılardan biridir. O'nun Dallas'a geldiğini duyar duymaz, kısa süre önce satın aldığı standart 8 mm'lik kurmalı el kamerasını kaptığı gibi, soluğu kortejin geçeceği caddede alır. Kennedy'nin makam otomobili o bölgeye henüz ulaşmamıştır. Yüksekçe bir duvarın üzerine çıkan Zapruder, Başkan'ın aracını beklemeye başlar. Bu arada, kamerasıyla çevrede toplanmış olan halktan da kısa detaylar almaktadır. Bir kaç dakika içinde Başkan'ın Lincoln'ü kavşakta belirir. Zapruder soluğunu tutarak kamerasının deklanşörüne dokunur ve Kennedy'nin aracını kesintisiz planda takip etmeye başlar. Elindeki kamera, 18 kare/saniye hızla çekim yapan basit bir modeldir. Bu sırada rahat bir edâ ile halkı selamlamakta olan Başkan'ı farkeder. Kennedy seçmenlerinin ilgisinden oldukça memnun gözükmektedir. Hemen yanında oturan eşi Jackie de her zamanki gibi son derece zariftir. Pembe bir tayyör giymiş olan first lady, eşiyle birlikte yol kenarında bekleşen insanlara gülücükler dağıtmakla meşgûldür. Çifte eşlik eden Vali Connely ise aracın ön koltuğunda oturmaktadır. Abraham Zapruder, Başkan'ı canlı olarak son kez işte o anda, kamerasının vizöründen görür. Nereden geldiği belli olmayan iki el silah sesi, çevreden toplanan herkes gibi, duvarın üzerinde çekim yapan amatör kameramanı da yerinden hoplatmıştır. Ancak Zapruder bunun "hayatının ânı" olduğunu hemen anlar. Ellerinin titremesine engel olmaya çalışarak, parmağını kameranın deklanşöründen hiç çekmeden, Kennedy'nin vuruluş ânını birebir peliküle kaydeder. Film, standart 8 mm. film formatının dar resim çerçevesinden dolayı biraz grenli, yaşanan dehşetin meydana getirdiği gerilimden dolayı da biraz titrektir. Pozometrenin ışık değerleri bile doğru verilmemiştir. Ama ne gam! Hiç bir profesyonel televizyon kamerasının bulunmadığı bir noktada, bu orta yaşlı tıknaz adam "Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'nın hayata veda ettiği saniyeleri" görüntülemeyi başarmıştır. Zapruder ve bir dakikalık filmi kısa sürede gerçek bir fenomene dönüşürler. Dönemin ünlü haber dergisi "Life" bu bir kaç metrelik film bobinini Zapruder'den o günler için rekor bir fiyata, tamı tamına 250 bin Amerikan dolarına satın alır. Ardından da Kennedy'nin vuruluşunu gösteren karelerden yapılmış fotoğraf baskılarını "en has atlatma haber" olarak okurlarına sunar. Doğru zamanda doğru yerde bulunan Zapruder, artık zengin bir insan olmuştur. Zapruder filmi, şok edici bir olayın biricik görsel belgesi olmasının yanısıra aynı zamanda da birinci dereceden adlî bir kanıttır ve suikasti soruşturan Warren Komisyonu üyeleri tarafından sonradan defalarca izlenecektir. Kennedy'nin başından yaralandığı kareler, filmin en trajik anlarını oluşturur. Aldığı ilk mermi yarasıyla birlikte geriye doğru sertçe sıçrayan Başkan'ın kafatası açılmakta ve kanı adetâ bir sprey gibi havaya saçılmaktadır. Ardından da Kennedy'nin bedeninin bu kez öne doğru savrulduğunu görürüz. Film, ardarda gelen iki atış arasında büyük bir "açı farkı" olduğunu net olarak göstermekte, bu da katil zanlısı Lee Harvey Oswald'ın "cinayeti tek başına gerçekleştirdiği" yönündeki tezleri tamamen çürütmektedir. Belli ki o gün meydanın iki farklı yerinde iki ayrı suikastçı mevzilenmiştir. Nitekim, ünlü yönetmen Oliver Stone da büyük gürültü kopartan "JFK" (1991) adlı yarı-belgesel filminde sık sık Zapruder filmine yer vererek bu gerçeğin altını defalarca çizecektir. FBI yönetimi ise Savcı Jim Garrison'un ortaya koyduğu bu çarpıcı bulgu karşısında çocukları bile güldürecek bir yanıt verir. "Tek bir noktadan ateş edildiği bizce kesin" demektedir Federal Büro uzmanları, "Yalnızca bir tek saldırgan var, o da Lee Harvey Oswald. Bunu tartışmak bile yersiz. Filmde Kennedy'nin farklı yönlere savruluşuna gelince... Herhalde laboratuar 8 mm. filmi banyo ederken bir hata yapmış olmalı. Ne de olsa amatör bir film bu...(!)" Zapruder filmine ilişkin son bir ilgi çekici not daha... Bu film soruşturma komisyonundaki az sayıda üye haricinde, uzun yıllar boyunca siviller tarafından hiç bir biçimde izlenemedi. Filme ulaşmak isteyen Amerikan TV kanallarının girişimleri ise gizli bir el tarafından sürekli engelleniyordu. Vahşet görüntüleri, çekildikten ancak 12 yıl sonra, 1975'de halkın huzuruna çıkabildi. CBS televizyonu sunucusu Dan Rather bir haber bülteninde "ilk kez" anonsuyla Zapruder filmini yayımladığında ise, "Kennedy suikasti dosyası" çoktan tozlarla kaplanmıştı bile...
|
|