Yeni Şafak’a çok yakıştı

04:0026/10/2015, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Yusuf Ziya Cömert

Tarih okumayı sever misiniz? Ben severim. Tarih okumaya çok da vakit ayırırım. İyisini de, kötüsünü de okumaya uğraşırım.Yadırgamayalım. Tarihin doğrusu-yalanı, resmisi-gayrıresmisi olduğu gibi, okuma zevki bakımından iyisi kötüsü de vardır.Tarık Bin Ziyad'ın Endülüs sahillerine çıkıp –bir rivayete göre- 'dönüş yok' diyerek gemileri yakmasını okumak hoştur.Fakat, sonradan, Katolikler'in 'rekonkista'sında çözülüşümüzü... Adım adım çekilişimizi...Son Endülüs sultanıEbu Abdullah'ın, Sierra Nevada yamaçlarından

Tarih okumayı sever misiniz? Ben severim. Tarih okumaya çok da vakit ayırırım. İyisini de, kötüsünü de okumaya uğraşırım.

Yadırgamayalım. Tarihin doğrusu-yalanı, resmisi-gayrıresmisi olduğu gibi, okuma zevki bakımından iyisi kötüsü de vardır.

Tarık Bin Ziyad'ın Endülüs sahillerine çıkıp –bir rivayete göre- '
dönüş yok
' diyerek gemileri yakmasını okumak hoştur.

Fakat, sonradan, Katolikler'in 'rekonkista'sında çözülüşümüzü... Adım adım çekilişimizi...

Son Endülüs sultanı
Ebu Abdullah
'ın, Sierra Nevada yamaçlarından Kurtuba'ya son kez bakarken, tam, şimdi İspanyolların 'Mağribi hıçkırığı' (Suspiro del Moro) dedikleri yerde, ağlamasını okumak, belki bir gerçeği fark etmek açısından güzeldir, ama onu okumaktaki lezzet, Tarık'ın fetihlerindeki lezzet, değildir.

Rumeli'nin fethini, Süleyman Şah'ın sal ile Gelibolu'ya geçişini.

Murad Hüdavendigar'ın Sırp Sındığı'nda, Kosova'da Haçlılar'a galebe çalarak Balkanlar'ın içlerine doğru ilerlemesini, Fatih'in 'çağ açıp çağ kapatma'sını, Muhteşem Süleyman'ın Viyana kapılarına dayanmasını su gibi okursunuz.

Sonra, Nemçeli'ye, Moskof'a galip gelemediğimiz, Kırım'da, Balkanlar'da gerilediğimiz zamanlar başlar.

Tarihin o fasıllarını, 'fütuhat'ı okuduğunuz hazla okuyabilir misiniz?

Hayır.

Bunu, 'millicilik' olarak anlayanlar olabilir, olursa olsun.

Fakat, ben, neredeyse üç yüz yıl süren geri çekilişimizi, elbette yine aynı merakla fakat adeta geri çekile çekile okurum.

Kendim yeniliyormuşum, sanki kendim geri çekiliyormuşum gibi.

Bence Rumeli, ne kadar bir ihtişamlı bir fütuhat öyküsüyse, o kadar da, -eski bir kitapta gördüğüm- göçler Rumeli'den çekilirken, kağnıların önünde yürüyen ak sakallı ihtiyardır.

Kitabın adı, '
Türkiya Uyan
'dı. Babamın kütüphanesinde vardı. Şimdi göremiyorum. Her sahafa gittiğimde, bir gözümle o kitabı arıyorum.

Benim ilk göz ağrımdır, eski Türkçe yazıyı, o kitabı okumaya uğraşırken söktüm.

Balkan hüznünün hikayesi vardı kitapta ve bir 'uyanış' çağrısıydı.

Bir uyanış oldu. Merak edenler, Trakya'nın nasıl geri alındığını
Mehmet Niyazi
'nin 'Y
azılamayan Destanlar
'ında okuyabilir.

Ya Kafkaslar?

Kaç bin Kafkas, yitti Karadeniz'in korkunç dalgalarının arasında?

Hicaz, Şam, öyle değil mi?

Hayır, ne '
fütuhat
' ne '
tahakküm
.'

Herkes kendine hükmetsin. Kimse kimseyi yönetmesin.

Ve herkes, bulunduğu yerde özgür, bulunduğu yerde mutlu olsun. Fetih, budur zaten.

Canımız çekilir gibi çekildik, hanelerimizi, hatıralarımızı, kabirlerimizi, o diyarlarda bırakarak.

Çekildik, nereye geldik?

(İşte, bugün, Şam'daki, Halep'teki, Kobani'deki komşularımız, akrabalarımız, kendilerine bir musibet erişince nereye geliyorlar?)

Nereyi yurt edindik? Hangi topraklara sığındık?

Başımızı hangi saçağın altına soktuk?

Nerenin dağına, ırmağına, yaylasına türkü yaktık?

Buranın.

Türkiye'nin.

Burası kıymetlidir.

Burası, hepimizindir.

Herkesin vatanı kendisine güzeldir. Türkiye de bize güzel.

Umudumuz var, eksiğimizi tamam ederiz. Bir gün, ağyarın eli, ağyarın kem gözü bize erişmeyecek kadar mamur ve muhkem oluruz.

Elimiz erer, başkasına da güç kuvvet oluruz.

Böyle umudumuz var.

Allah nasip eder ya da etmez, bilemeyiz. Ama umudumuz güzel.

Bu umudun uçup gitmemesi lazım.

Doğru, Peygamberimiz'in, ashabıyla birlikte Mekke'de tattığı '
Hüzün Senesi
' (Senetü'l Hazen) gibi, mahzun olduğumuz hallere düşüyoruz.

Kederleniyoruz.

Terörle, kötülükle, canlarımız yanıyor. Kasvet, içimizi dışımızı kaplıyor.

Bizim kültürümüz değil mi, eski harflerimizle yazıp duvara astığımız '
Bu da geçer ya hu
' sözünü söyleyen?

Geçer.

Geçmesi için, ayakta olmamız gerekiyor.

Sahip çıkmamız gerekiyor.

Hem 'vatan'ımıza, hem 'birbirimiz'e.

'
Birbirimiz
' dediğimiz, '
hepimiz
'iz, bütün renklerimizle, bütün tonlarımızla.

İyilik, tek kendimize değil... '
Rabbena hepbana
' değil. Bizim vasfımız,
başkasının iyiliğini
istemektir.

Fitne ne kadar azarsa azsın, bu memleketin, bu memlekette yaşayan herkese güzel bir yurt olması için, var gücümüzle, gecemizi gündüzümüze katmaya muhtacız.

Diyeceğim, budur.

Bir şey daha var.

Yeni Şafak, Türkiye için güzel sözlerin söylenmesine, güzel hislerin ifade edilmesine bir zemin hazırladı.

Yeni Şafak, bizim basınımızda, gayesini, davasını kaybetmemiş, takip ettiği sahih çizgiyle, GDO'suz, hormonsuz, temiz bir gelenek oluşturmuş bir gazetedir.

Yeni Şafak'ın, böyle bir teşebbüse liyakati vardır.

Bu gayret, bu heyecan, Yeni Şafak'a çok yakıştı.

İşitiyorum, sağda solda mırın kırın edenler, burun kıvıranlar varmış.

Bizim, memleketi düşünürken onları da düşünmemiz gerekiyor.

Geçer inşallah.

Allah, hepimize sıhhat ü afiyet versin.
#yeni şafak
#tarihi
#kampanya