Kaybedilmiş bir ‘itaat’ sınavı

04:007/12/2015, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Yusuf Ziya Cömert

Sükuti Memioğlu, güzel adamdı, Allah garik-i Rahmet eylesin. Nereden aklıma geldi Sükuti? 'Sıdkım sıyrıldı' dersiniz hani, birisi, güveninizi kaybetmiştir veya insanların hallerinden gına gelmiştir.İşte, o tabirden dolayı hatırladım.Dedi ki bir gün Sükuti, “Sadıç, benim insanlardan sıdkım sıyrıldı. Şimdi ben, bunu kendime müstear yapacağım. 'Sıtkı Sıyrıldı' ismiyle yazacağım.” (Sadıç: Sağdıç. Balıkesir taraflarında, 'yakın arkadaş.')Gerçekten de Rahmetli Sükuti, bir kaç yazısını Sıtkı Sıyrıldı müstearıyla

Sükuti Memioğlu, güzel adamdı, Allah garik-i Rahmet eylesin. Nereden aklıma geldi Sükuti? 'Sıdkım sıyrıldı' dersiniz hani, birisi, güveninizi kaybetmiştir veya insanların hallerinden gına gelmiştir.

İşte, o tabirden dolayı hatırladım.

Dedi ki bir gün Sükuti, “
Sadıç, benim insanlardan sıdkım sıyrıldı. Şimdi ben, bunu kendime müstear yapacağım. 'Sıtkı Sıyrıldı' ismiyle yazacağım
.” (Sadıç: Sağdıç. Balıkesir taraflarında, 'yakın arkadaş.')

Gerçekten de Rahmetli Sükuti, bir kaç yazısını Sıtkı Sıyrıldı müstearıyla yazdı.

Alakayı anlatınca anlarsınız.

NTV Radyo'da bir program var: Köşedeki Kitapçı.
Adnan Bostancıoğlu
sunuyor. Onu dinliyordum.

Bostancıoğlu'nu tanımıyorum. Fakat üslubunu beğeniyorum. Ses tonu da güzel. Bir kitabı anlatıyordu. Kitabın adı '
İnsanın Gerçek Doğasını İfşa Eden Deney
.' Yazarı,
Stanley Milgram
.

Bu sene çıkmış. Oda Kitap'tan.

Meğer, Milgram'ın deneyi meşhurmuş. Ben bilmiyormuşum.

Bundan utandım.

Nasipte varmış, geç de olsa deneyden haberdar oldum.

Kitabı bir iki yere sordum, yoktu. Bugün yarın bulurum inşallah. Lafı uzatmayalım, deneye geçelim.

Deneyde üç kişi var.

Biri öğretmen. Biri öğrenci. Biri de diyelim direktör veya müdür.

Deneyde, 'denek' mevkiindeki kişi öğretmen.

Bir masanın başında oturuyor. Yan odadaki 'öğrenci'ye sorular soruyor.

Öğrenci, yanlış cevap verirse, bir düğmeye basarak 'öğrenci'ye elektrik veriyor.

Önce küçük voltajlarla. Sonra voltaj 450 volta kadar çıkarılıyor.

Malum, bizim evlerde kullandığımız 220 volt bile, son derece sarsıcı ve 'çarpıcı'dır.

Deney, 450 voltluk elektrik, 3 defa verilinceye kadar devam ediyor. Yani, içerideki adamcağız neredeyse kömür olacak!

Yan odadan çığlıklar geliyor. Yalvarışlar geliyor. Elektrik şiddetlendikçe, çığlıkların şiddeti de artıyor.

Ne yaparsınız, böyle bir deneyde 'öğretmen' rolü size verilse?

Yan odadan gelen çığlıkları işitince, düğmeye basmaktan vazgeçersiniz, direnirsiniz, '
bu işkence
!' dersiniz, '
ben bunu yapamam
!' dersiniz öyle mi?

Değil.

Milgram denemiş.

Deneklerin kahir ekseriyeti işkenceye devam etmiş.

Arada, sesler dayanılmaz hal alınca, düğmeye basmaktan vazgeçmeye niyetlenenler olmuş.

Fakat, 'direktör' ısrar edince, 'öğrenci'ye elektrik vermeye devam etmişler.

'
Kadınlar bu kadar acımasız olmaz herhalde
' diyebilirsiniz. Hayır, yanlış düşünüyorsunuz.

Kadınlar da, erkekler de, herkes, 'elektriği vereceksin' diye ısrar eden 'direktör'e, yani 'otorite'ye itaat etmişler.

Bunu, deneyden önce kendilerine de 150 volt civarında bir elektrik şoku tattırılmış olmasına rağmen, yapmışlar.

Bütün bu 'deney' hikayesinde, tek tesellimiz şu:

'Öğrenci' dediğimiz vatandaşa, gerçekte elektrik verilmiyormuş.

İçeriden feryatlar geliyormuş ama, bunu, rol yapmasını iyi beceren birine yaptırıyorlarmış. Ya da ses efektleriyle.

Ama 'öğretmen' her şeyi gerçek biliyormuş.

Benim, '
sıdkımın sıyrılması
'na, dolayısıyla Rahmetli Sükuti'yi hatırlamama sebep olan, işte bu deney. (Milgram, deneyin sonuçlarını '
İtaatin Tehlikeleri
' başlıklı bir makalesinde özetlemiş.)

Demek ki, insanlar arkalarında bir otorite hissettiklerinde bile bile yanlış yapıyorlar.

Demek ki bunun istisnası çok az.

Neyi anlatır böyle bir deney?

İşkencecinin arkasındaki psikolojik realiteyi mi?

Keşke sadece onu anlatsa.

Total, insanlık kalitesini anlatır.

Hiyerarşik düzenlerde, insanın hangi ölçüde çığırından çıkabileceğini anlatır.

Sivil ortamda da aynı korkunç gerçeklikle yüz yüze olduğumuzu anlatır.

Filistin, Suriye, Irak, PKK, Türkmen Dağı, Hiroşima... Hitler, İsrail... Hepsini anlatır.

'Paralellik...' Veya benzeri 'klişe' düzenler.

Normalde haksızlık yapmayacak vasıftaki bir insan, arkasında bir 'üst akıl' veya 'üst adam' yani bir nevi otorite hissettiğinde, yapmayacağı kötülükleri yapabiliyor.

Bütün ideolojileri, bütün siyasi çizgileri bu pakete dahil edebilirsiniz. Kimse, kendi camiasını 'istisna' görmesin.

Siyasete bakın, bütün siyasete. Bürokrasiye bakın, dipten başa bütün bürokrasiye.

Her siyasetten, 'adam' kıyafetli bir sürü tip...

Kendi başınayken 'şunu yapmaz', 'bunu yapmaz' diyeceğiniz nice beyaz ve mavi yakalı, nasıl envaiçeşit haksızlığa, kirliliğe bulaşabiliyor?

Medyada da var, görüyorsunuz, gönüllü yalancılar, gönüllü tetikçiler... Küçücük bir alaka yetiyor!

Sükuti'nin sıdkı sıyrılmasın da ne yapsın?

(Bu parantez bütün yazıya şamil olsun: İstisnalara kurban olayım, istisnalar kitlesel değil, münferit.)
#Adnan Bostancıoğlu
#Sağdıç
#Stanley Milgram
#İtaatin Tehlikeleri