'İsrail'le ilişkiler' deyip geçemeyiz. İsrail'le ilişkiler, bir 'birey' açısından da, bir 'topluluk' (veya cemaat) açısından da, bir devlet açısından da, anlamlıdır.
Kimisine göre, '
' gibidir İsrail. Ne mi hamayıl? Muska. '
' dersin 'otorite' dersin, bir sürü şerden, bir sürü kem nazardan emin olursun. (Bazen de şekilde görüldüğü gibi, emin olduğunu
.)
Kimisine göre, 'şeytan.'
Bazen, 'şeytan'ı iç politikada kullanırsın. Bazen dış politikada. Bir çok Ortadoğu rejiminin onyıllarca yaptığı budur.
Biz nasıldık?
Bayılıyorduk İsrail'e, 28 Şubat rejimi sırasında.
'
' İsrail'den ayrı yemiyorduk.
Tanklar, uçaklar... Maksat ilişki olsun, bir şey verelim de, ne verirsek verelim. Neredeyse, ayakkabılarımızı bile İsrail'e tamire göndereceğiz.
İstihbaratlarımız sarmaş-dolaş. MOSSAD'la '
ikimiz bir fidanın güller açan dalıyız
.'
AK Parti, böyle bir dönemde iktidara geldi.
67 harbinde, '
'ne üzülen anne ve babaların çocuklarıydı bu partiyi kuran insanlar.
Naci el-Ali'nin 'Hanzala'sı
nasıl bakar? Göremeyiz. Çünkü Filistin'e bakar Hanzala, bize bakmaz.
Ama hissederiz. Mahzun, umarsız... En çok da kırgın.
Yaptıklarınızı görüyorum. Yapmadıklarınızı da görüyorum. Asla unutmayacağım.
Bu bakış, 'yapanlar'ı da rahatsız eder, 'yapmayanlar'ı da.
Bu bakışı tanıyan insanlardı AK Parti'yi kuranlar.
Eğer bir şeyler yapabilirsen, hiç olmazsa 'yapmayanlar'dan olmazsın. Bunun için lazım olabilir ilişki. Belki Filistin'e faydan dokunur.
Dokundu da. Türkiye'deki sivil toplum, belediyeler, Filistin'e –İsrail'in çıkarttığı bin bir müşkilata rağmen- el uzattılar. Bir süre böyle gitti.
İsrail, birden, vahşice saldırdı Gazze'ye. Bırakalım plajda oynayan çocukları, parmak kadar bebekleri öldürüyordu İsrail'in salkım bombaları.
Tahammül sınırı aşıldı.
Ve Türkiye'nin Başbakanı Erdoğan, Davos'ta, (2009 Ocak) Asya'daki, Avrupa'daki, Amerika'daki, yeryüzünün her tarafındaki gönlü isteyip de diliyle söyleyemeyen vicdanlı insanlara tercüman oldu.
(Hanzala, belki o gün, yüzünü bu tarafa dönmüştür.)
İsrail açısından, hazmedilir bir şey değildi 'one minute.'
Sert bir tokattı. Böyle etki yaptı dünyada. Amr Musa bile, rüzgarına kapıldı Erdoğan'ın.
'Başımıza ne iş geldiyse 'one minute'ten geldi'
diyen diyene
O kadar da değil.
İsrail'i yıprattı 'one minute.' Bizdeki '
'in o günlerde sayıp döktüğü felaket senaryoları da tutmadı.
'One minute'ten sonra kolları sıvayanlar olmuştur, fakat bunlar, Türkiye'nin başedebileceği sıkıntılardı.
Arap Baharı'ndaki med-cezirler, Mısır'da Mursi'nin zulmen iktidardan indirilmesi, 'Bahar'ın Suriye'de büyük bir trajediye dönüşmesi, Türkiye'yi İsrail'in yorabileceğinden daha fazla yordu.
Türkiye'nin tutumu zaman zaman 'reelpolitik'in icaplarına uygun düşmemiş olabilir. Fakat, ahlakiydi.
Sonra Mavi Marmara... İnsani yardım götürüyordu Gazze'ye.
İsrail, kendisine ait olmayan sularda Mavi Marmara'ya saldırdı. Savunmasız 9 Türk'ü şehit etti.
Mavi Marmara'nın gidişi, Türk dış politikasının bir yansıması değildi, sivil, 'non-governmental' bir organizasyondu.
'One minute' bu hadisede de devam etti. Türkiye Hükümeti, 'vatandaş'larına sahip çıktı.
Sonunda, İsrail, hiç yapmadığını yapmak zorunda kaldı. Türkiye'den özür diledi.
Bu arada, Türkiye büyük gaileler atlattı. Gezi, paralel saldırı, bu gailelerin gözle görülen, elle tutulan misalleridir.
İçeride ve dışarıda, Erdoğan'ın veya AK Parti'nin mağlup edilebileceğine dair beklentiler sürekli tazelendi.
Ne zamana kadar?
1 Kasım seçimlerine kadar. 1 Kasım'dan sonra, beklentiler askıya alındı.
Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmede 1 Kasım'ın etkisi vardır.
(1 Kasım'dan sonra, Türkiye, İsrail dışındaki ülkelerle ilişkilerinin muhasebesini de yapabilir.)
Bu, nasıl bir normalleşme olabilir?
'Yarı yoldan ziyade yerden uzak/Yarı yoldan ziyade maha yakın.'
(Burada, Ahmet Haşim'in iki mısraını muvakkaten bağlamından kopardım.)
Yani? Ne sıkı-fıkı, ne gergin.
Yarı yoldan ziyade 'yer'den uzak, yarı yoldan ziyade İsrail'e yakın.
'Yer' neresi? 'Yer', ilişkilerin, bir hafta öncesine kadarki durumu.
Dostluk mu? Bunca yaranın üstüne mi?
Fazla 'coşkun' bir adlandırma olur. 'Dostluk' kelimesi, kendine yabancılaşır. Bunun, dilin gelişimine de faydası yok.
Elbette, anlattığımız, 'diplomatik' görünüm.
Hanzala, ne bilsin diplomasinin dilini?
Niye bilsin?