|
Çift maaş meselesi

Bürokratların birden fazla yerden daha doğrusu asli görevlerine ek olarak dahil oldukları kamu nitelikli şirketlerin yönetim kurullarından alacağı ücretlerin miktarı, vergilendirmesi ve diğer standartlarına dair sair hususların yasalaştırılması gündeme geldi.

Aslında bürokratlar için “ilave görev almalarına ve kaç tane ilave görev alırlarsa alsınlar bunların sadece birinden gelir elde etmelerine,” izin verecek şekilde yapılmış düzenlemeler zaten yeri geldiğinde var. Bu başlıktaki yeni teklif standartlaşma getiriyor.

Meselenin izahı da biliniyor; bürokratlar iyi yetişmiş kişilerden seçiliyor ve kamunun sunduğu ücretler bu kalibredeki kimseler için karşılaştırıldığında yetersiz kalıyor.

Evet, taşınan sorumlulukla alınan ücret denk değil. Ama bu işin çözümü ek gelir imkânı sunmak da değildir, diye düşünüyorum.

Asıl çözüm, üst düzey bürokratların ücretlerini tatmin edici seviyelerde ayarlayıp ek görev almalarını kamuda ücretler üzerinden gerekçelendirmemek veya ihtiyaç bırakmamaktır. Ve hatta ücret ayarını iyi yapıp ek görev almalarının önünü de kapamaktır. Bu devletin maliyesiyle, üretimiyle, kotardığı işlerle, şerefiyle dünyada dengi yok… Abur cubur ülkeler şu tartışmaları uzaktan izleseler ne düşünürler?

Bürokratlar kapasitelerinin ve verdikleri emeğin karşılığını bihakkın almalılar. Ama böyle paralel yöntemlerle almaya ilk başta kendileri karşı çıkmalılar. Hükümetin iyi niyeti belli. Fakat gerçekten çare bu değil.

100’se 100, 300’se 300, 500’se 500, herkes bıraksın artık ajitasyonu. Kiliseden mülhem bu ajitasyon kültürü nasıl gelip yerleşti bu milletin kaderine anlamak mümkün değil.

Bakış açılarımızı çarpıtan şey ajitasyon…


KÖK MAAŞ MESELESİ

Emeklilerin en azından bir bölümü için az da olsa iyi bir haber nihayet geldi. Detayları belli olmasa da 10 bin liranın altında emekli maaşı alanların durumunun iyileştirileceği anlaşılıyor. Aslında emekliler içinde bir gruba her odaklanıldığı seferde başka yerler, başka gruplar patlıyor.

SGK’nın kaçınılmaz hale gelen reform ihtiyacının gerisinde de yıllar içinde yapılagelen grup bazında iyileştirme amaçlı müdahalelerin doğurduğu yeni sorunların etkili olduğu biliniyor.

SGK’da reform artık yapısal reform başlığının en üst başlıklarından birisi durumunda. EYT’den sonra başlayan 7 bin günü dolduran ücretlilerin işten ayrılıp kayıtdışı alanlara veya başka girişimlere yönlenmesi eğilimi hala devam ediyor. Bunu SGK’nın emeklilik sistemine tepki olarak yapıyorlar.

Ödemeye devam etmeleri halinde emekli maaşlarının düşebileceğine dair haklı endişeler taşıyorlar. EYT’lilerin sırtlarında taşıyor gibi hissediyorlar. Belli ki bu mekanizma böyle çalışmaz. Prim-maaş dengesi hala kusurlu…

Patronlar emekli, patron çocukları EYT’li, çalışma yaşamından çok daha uzun süre maaş alan milyonlar var, onların varisleri var, var oğlu var…

SGK reformunun tam zamanı değilse nedir acaba?


ASGARİ ÜCRET DÜŞÜK DEĞİL Mİ?

Bakan Şimşek’in asgari ücretin düşük olmadığını değerlendirdiği sözleri de gündemde yer tutuyor. Asgari ücret düşük mü, değil mi, diye gerçekten üstüne düşündüm.

Vardığım sonuç şudur; bugünün şartlarında
kiracı olana her ücret düşük, ev sahibi olana her ücret yüksek.

Bu ifadem biraz abartılı bulunabilir, abartılı bulanlar haklıdır da… Ancak ortalama hanehalkı bütçesinden kiranın aldığı pay göz önüne alınırsa böylesi bir ifade de kurulabilir işte. “Biz evsahibiyiz ama geçinemiyoruz,” diyecek istisnalar da vardır veya çoktur da. Kabul. Ama şu da bir gerçek ki; zorunlu kiracı durumundakilerin (ihtiyari kiracıları ayırıyorum) geçim zorluğu bunların hepsinden fazladır.

Sadece asgari ücret değil, düşük katma değerli işlerin asgari ücretin biraz üzerinde olsa da mevcut ücret seviyesi ev sahibi yapmadığı gibi kiraları karşılamakta da yetersiz. Ki alt gelir grubunun çoğu kiracı durumda.

Gerçi alt-orta-üst gelir grubu kategorilerini bir tarafa bırakacak kadar büyük bir kiracılık meselesi var ortada.

Asgari ücret piyasada 20 bin liraları gördü. İşverenler çekinmiyor bu ücreti vermeye. Belki de asgari ücret vermenin kendi işveren imajlarını bozduğunu da anladılar. Yahut hala aynılar da asgari ücretin yetersiz olduğunu düşünüyorlar. İmalat sanayiindeki büyük işgücü açığı nedeniyle en düşük ücretler o tarafta daha da yüksek. 25 bin liralardan başladığı piyasada gözlemlenebiliyor.

Yahu diyorum;
Türkiye gelişen ekonomi olarak sınıflanıp, nasıl gelişmiş ekonomi ölçeğinde hizmetler sektörü taşıyor?

Hizmetler sektörü sonradan türedi ve hala olgunlaşmamış üstelik çiğ bir yapıda. Enflasyon katılığının müsebbibi de bu sektörün çiğliği zaten. Örnek; özel okullar…

Şimdilik piyasa dinamiklerinde hükümet asgari ücret için masayı kurmasa da işgücü piyasası kendi dengesine gidiyor gibi duruyor.

Hatta aranacaksa hükümetin tavrının bir faydası da bulunabilir. Şöyle ki; iş arayanların 17 binlik asgari ücrete karşın artan ücret talebi hizmetler sektörü için işgücü açığına; diğer taraftan bu işgücü, imalat sanayiindeki ücretlerin yüksekliğini fark ederse o alandaki işgücü açığının da kapanmasına yarayabilir. Hem de daha yüksek bir ücret seviyesinden... (İmalat sanayiindeki açık geçen yıl kümülatif olarak 1,2 milyona ulaşmıştı. Bu yılın ilk 6 ayındaki kümülatif açık 530 bin kişi.)

Böylece hem işsizlik artmaz hem ücretler artabilir. Bu da ilginç bir deneyim olur.

Fakat veriler ortadayken şu da açık; destek ve teşviklerin artık hizmetler sektörü gibi düşük verim üreten alanlardan çekilip imalat sanayii gibi yüksek verimli alanlara doğru aktarılması için iyi bir zaman.


ORMANA GİRMESİ YASAKLANAN MİLLET OLMAYALIM

Biliyorsunuz piknik amaçlı ormanlara girişler mevsimin sıcak gittiği bugünlerde yangın riskine karşın yasaklandı.

Hani başka millet olsa gam yemem de medeniyeti ağaç üzerine kurulu bir milletin böyle yasaklı duruma düşmesi rahatsız edici.

Ormanlar piknikçi atıklarıyla kirletiliyor, plajlar hakeza çöp içerisinde… Kendi doğamıza, kendi değerlerimize bu denli düşmanlık etmeye biz ne zaman başladık?

Kimse de demiyor ormana girmek yasaklanır mı, diye? Çünkü evet, yasaklanır. Ormanları kirletmeye, yangına sebebiyet verecek nitelikteki çeri çöpü atmaya gidiliyorsa yasaklanır.

Bazılarımızın ahmaklığı hepimize böyle mal olur.

Yaz aylarında izmaritleri saymıyorum da sokaklarda hangi çöplerin uçuştuğuna bakıyorum, dondurma ambalajları, çubukları başı çekiyor. Dondurmayı en çok tüketen çocuklarsa biz onları nasıl yetiştiriyoruz, demeden edemiyorum.

Bir şey olmalı, bir seferberlik… Yahut hakikaten kapatalım ormanları…

#Ekonomi
#Toplum
#Yusuf Dinç
2 месяцев назад
Çift maaş meselesi
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”