Türk sosyalizmi 15 Temmuz’da ne yaptı?

04:0025/07/2016, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Yasin Aktay

15 Temmuz gecesi gerçekleşen darbe girişimi önümüze oldukça enteresan bir tablo koydu. Türk toplumu çoluğuyla, çocuğuyla, arabasıyla ve bedenleriyle, tanka, savaş uçağına, tüfeğe karşı göğsünü siper ederek darbe girişimine karşı dururken bazı kesimler yaşanan gelişmeleri (bazen de ellerini ovuşturarak) izledi. Bazıları ise “biz zaten söylemiştik” konformizmine yaslanarak yaşananlardan hükümeti nasıl sorumlu çıkarabiliriz arayışı içerisine girdiler. Hakkında bir değerlendirme yapmak için bile bir sürenin geçmesini beklememiz gerekirken, Sosyalist aydın, hemen bir analiz için ihtiyaç duyulacak bütün verileri sundu, hızla bu iki arayışın içerisine dağıldı (elbette istisnai yazılar veya tavırlar yok değildi, Roni Marquiles'inki gibi).



Türkiye'de sosyalist sol darbe ve asker karşıtlığının her dönem en büyük tüccarı oldu, darbe ve asker tehdidinin asgari olduğu dönemlerde bu karşıtlığın tefeciliğini yaptı. Askerin postalı demokratik kurumlar üzerine gölgesini düşürmeye başladığında ise Gezi Parkı'ndaki ağaçlardan LGBT eylemlerine kadar her fırsatta sokaklara koşuşan sosyalistlerin evlerine tıkılıp kaldıklarını gördük. Dolayısıyla 15 Temmuz gecesi Türkiyeli sosyalistler açısından bir utanç gecesi de oldu.



Türk sosyalizmi geçmiş dönemdeki askeri darbelerin de tüccarlığını yapıp mağduriyet edebiyatı üretmekten öte bir şey yapmadı. Mesela 27 Mayıs Türk sosyalizminin 1960'lı yıllarda onuru ve gururu gibi koruduğu bir askerî harekattı zaten. Belki Türk sosyalizmi 27 Mayıs darbesinden neşet etmiştir diyebileceğimiz kadar bu darbeyle bağ kurmuş bir hareketti Türk sosyalizmi.



12 Mart sosyalistleri ezdi, evet, ama buna muhalefetten ziyade bu muhtıra sonrasında yaşanan dramların tefeciliğini yaptı Türk sosyalistleri. 12 Eylül'de ve 28 Şubat'ta Türk sosyalistleri o çok övündükleri darbe karşıtlığını pratiğe dökecek herhangi bir eylemin içerisinde bulunmadılar. Mesela sosyalist aydınlardan hiçbirisini asker siyasete müdahale ettiğinde ön saflarda göremedik. Habitusuna dokunulduğunda ya da böyle bir vehme kapıldığında etinden et koparılmış gibi bağırıp çağıran sosyalist aydını asker tankı yürüttüğünde tankın üzerine çıkarken ya da önünde dururken, en azından bir meydanda tepkisini ortaya koyarken göremedik.



15 Temmuz darbe girişiminde de sosyalistlerin tepkisi farklı olmadı. Genellikle hakir gördükleri, bir lider tarafından güdülmeye hazır olduğuna inandıkları ve bu yüzden önemsemedikleri hatta tiksindikleri kitleler, kontrolsüz bir güruh olarak değerlendirdikleri halk tankların üzerine çıktığında hiçbir mahcubiyet hissetmediler. Onlardan beklenen konuştukları kadar darbeye karşı durmalarıydı ama onlar “bu darbe girişimi neden başarısız oldu?” onu analiz etmeyi tercih ettiler.



Örneğin büyük sosyalist (!), Rus Edebiyatı ile Türk Edebiyatı arasında karşılaştırma yaptığı kitabına dahi Gezi Parkı hadiselerini alacak kadar toplumsal hareketleri önemseyen (!) Murat Belge darbe girişiminin hemen ertesinde şöyle bir analiz yaptı: Darbe başarısız oldu, Erdoğan güçlenecek. Belge'nin kullandığı mantık ve analiz usulü şu çıkarsamayı da mümkün kılıyor: Belge, Erdoğan'ın güçlenmesindense bir askerî darbeyi yeğ tutuyor.



Ya da bir diğer sosyalist aydın, Tanıl Bora'ya bakalım. Süper Lig sona erdikten sonra Amed Sportif'i sezonun şampiyonu ilan edecek kadar siyasal ve toplumsal gelişmelere duyarlı Bora, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Birikim dergisinin internet sitesinden “Nezaket” başlıklı bir makale neşrederek yaşananlardan hiç bahsetmeden Meclis'te bir HDP'li vekile söz verilmesi-verilmemesi tartışması bağlamında bir ideolojik mevziden ateş etmeyi sürdürdü. 15 Temmuz gecesi yaşananlar konusunda ise bilinçli bir sessizliği tercih etti.



Mesela Bora, Suruç saldırısı ya da Gar saldırısı sonrasında verdiği tepkileri Ankara ve İstanbul'daki PKK-TAK eylemleri sonrasında vermemişti. Bunu yadırgamakla birlikte ideolojik bir konumlanma olarak tevil etmek mümkündü. Darbe girişimi sonrasında içinde bulunduğu tepkisizlik nasıl yorumlanmalı peki? En ön safta kendisi olması gerekirken evinden çıkamamış olmanın verdiği utanç veya hep şüpheyle yaklaştığı “kitle”nin tankın önüne dikilmesinin yarattığı mahcubiyet olabilir mi? Yoksa Bora'nın da bir darbeyi bir Erdoğan yönetimine tercih ettiği şeklinde mi yorumlamalıyız?



Bir başka sosyalist, Ömer Laçiner ise, Türk sosyalisti olmasından olacak, darbenin savuşturulmasını yine kendi marifetleri olarak sunmayı tercih ediyor. Bakın şöyle diyor yazısında:



“15 Temmuz'da gayet ciddi bir “her şeye rağmen demokrasi” sınavından vakarla ve başarıyla geçmiş olan AKP muhalifi demokrasi ve uygarlık değerlerine bağlı kesimin telaşa, Erdoğan'ın bu vesileyle gücünü arttırması endişesine kapılıp gitmesine kesinlikle gerek yoktur.”



Laçiner'i tanımayan birisi Boğaziçi Köprüsü'nde askerle müzakere eden, Genelkurmay'a giren, TRT binasını teslim alan insanlardan birisi de Laçiner'di zanneder. Halbuki Laçiner'in darbe girişimi esnasında ne yaptığına ilişkin iki alternatif olabilir. Ya bankamatikten yüklü bir miktar para çektikten sonra makarna, bulgur gibi dayanıklı tüketim malları temin etmek için açık market aramaya çıkmıştı ya da yaşanan gelişmeleri kabak çekirdeği çitleyerek televizyondan takip ediyordu.



Bizdeki kendisini sosyalizme atfeden gergin aydın kitlesinden bir darbe girişimi karşısında bu iki hareket biçiminden başka bir davranış sadır olduğu pek görülmüş, duyulmuş şey değildir.


#Darbe girişimi
#Ömer Laçiner
#TRT binası
#Genelkurmay
#Türk sosyalizmi