Körfez’de kazanların görünürde yine İran için kaynatıldığını ama gerçekte bu kazanlarda kimin haşlanacağının belli olmayacağını söylemiştik.Çünkü daha önce defalarca yine görünürde İran için kaynatılan kazanlarda ya Afganistan halkı ya Irak halkı ve Saddam Hüseyin ya Suriye halkı veya Yemen halkı kurban edildi ve işin sonunda İran hep kazanan oldu.İran’ın kazancında gözümüz yok, daha da kazansın, ama düşündürücü olan, İran’ın daha fazla kazanması için İslam dünyasının büyük bedeller ödemesi de kaçınılmaz
Körfez’de kazanların görünürde yine İran için kaynatıldığını ama gerçekte bu kazanlarda kimin haşlanacağının belli olmayacağını söylemiştik.
Çünkü daha önce defalarca yine görünürde İran için kaynatılan kazanlarda ya Afganistan halkı ya Irak halkı ve Saddam Hüseyin ya Suriye halkı veya Yemen halkı kurban edildi ve işin sonunda İran hep kazanan oldu.
İran’ın kazancında gözümüz yok, daha da kazansın, ama düşündürücü olan, İran’ın daha fazla kazanması için İslam dünyasının büyük bedeller ödemesi de kaçınılmaz oluyor.
Bu arada İran’ın kazancı da İran halkına hiçbir şekilde yansımıyor.
İran Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de ABD politikalarının da yardımıyla mevziler kazandıkça İran halkı daha da fakirleşiyor, siyasi bakımdan daha da zayıflıyor ve İran’ın temsil ettiği İslami geleneğin gücü de daha fazla aşınıyor.
bir noktadan sonra münhasıran, halkını hiç önemsemeyen, yönetici elitin mülküne dönüşüyor.
Gömülen, İslam Devriminin idealleri ve değerleri oluyor.
Dün arkadaşımız
de yazdı,
İran’ın ne ABD ile ne de İsrail ile şimdiye kadar hiç doğrudan karşı karşıya gelmemiş olmalarının arkasındaki küresel ekonomi
yi işaret etti.
Elbette ki çatışmalarını istemeyiz,
keşke gerçekten de hiç çatışmasalar, savaşmasalar. Ortadoğu’da gerçekten herkes barışı önemsiyor ve bunun için samimi olarak çabalıyor olsa. Ancak vaka budur.
Çatışıyor gibi görünüp aslında birbirlerinden besleniyorlar, bu düşmanlıktan fena halde besleniyorlar.
Bununla aralarında resmi veya
gizli bir anlaşmanın olduğunu elbette söylemiyoruz.
ABD, İran ve İsrail oturup bu danışıklı dövüşü, ABD ve SSCB’nin kendi aralarında Soğuk Savaş yıllarındaki
ndaki gizli anlaşmaya benzer bir şekilde tezgahlamış olduklarını söylemiyoruz tabi.
Söylemeye çalıştığımız şey 40 yıldır İran ve ABD arasındaki soğuk savaştan her ikisinin faydalandığı, buna mukabil topyekun İslam dünyasınınsa kaybettiğidir.
Başta Suudi Arabistan, Irak, Suriye, Yemen, Afganistan bu Soğuk Savaşın kaybedenleri olmaktadır. Burada elbette en başta İran tehdidini en fazla hissedip ona karşı tedbir almak üzere ABD yardımlarına müracaat edenler kaybetmektedir.
Çünkü ABD hiç kimsenin yardımına koşmaz. ABD’nin tarzı siyaseti tehditleri bitirmek değil, onlardan faydalanmak, onlar üzerinden siyasetini yürütmektir.
DAEŞ tehdidi de öyle, İran tehdidi de öyle.
ABD’in Cumhuriyetçi Kongre üyeleri Beyaz Saray’a İran konusundaki siyasetini anlayamadıklarını ve bu konuda hiç bilgilendirilmedikleri yönünde şikayette bulunuyorlar. Bunun üzerine salı günkü Senato oturumunda
Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Genelkurmay Başkanı Joseph Danford ve Savunma Bakanı Patrick Shanahan
Senato’ya bu konuda bilgi verecekleri Kongre sekreteryası tarafından duyuruldu.
Bu arada kongrenin güçlü üyelerinden
Bernie Sanders ve Chris van Hollen
Trump’ın İran konusunda son zamanlarda takip ettiği politikayı İran’ı nükleer anlaşmadan geri çekildiği bütün alanlara geri dönebileceği ve ortalığın gereğinden fazla gerileceği yönünde uyaran bir mektup yazdılar. Yani ABD içinde bu politika değişikliğinin ABD’nin çıkarına olmadığı yönünde ciddi bir iç baskı da var.
Demek ki ABD’nin İran’a yönelik tehdidinin bu sefer ciddi olduğu düşünülüyor.
ABD’nin 120 bin askerini bölgeye sevk etme hazırlığı içinde olduğu söyleniyor. Bu askerler gerçekten İran’a karşı savaşacaksa ABD siyasetinde radikal bir değişiklik olduğunu söyleyebiliriz. Bu, şimdiye kadar ABD’yi ve İran’ı birlikte epeyce beslemiş olan bir düşmanlıktan ricat edileceği anlamına mı geliyor?
Trump aslında geçmiş ABD başkanlarının bir tür altın yumurtlayan tavuk olarak gördüğü İran tehdidine dayalı siyaseti bir çırpıda bitirip nasıl bir kahraman olmak istiyor? Geçmiş ABD başkanlarının bunu yapmamış olması onlar için kullandığı ifadeyle “aptal olmaları” yüzünden miydi?
Bu
biraz uzun yıllar avukatlık yapan, yaşlandığı için de hukuk fakültesi mezunu olan oğluna işlerini devredip dinlenmeye çekilen bir babanın hikayesini hatırlatıyor. Oğlu büyük bir hevesle işleri devralıyor ve hızla babasının yarım bıraktığı davaları teker teker sonuçlandırıyor. Bir gün babasına büyük bir müjdeyle gelip ve: “
babacığım senin 15 yıldır bitiremediğin davayı kazanarak sonuçlandırdım
” deyince babası bir ah çekiyor ve diyor ki: “hay kendini akıllı zanneden oğlum, ben o davayı bitiremediğim için mi bitirmedim zannediyorsun, biz o davadan 15 yıl ekmek yedik, sen bir çırpıda bitirip bir ekmek teknemizi yakmışsın, haberin yok.”
Şimdi Beyaz Saray’da bütün seleflerini “aptal” gören bir başkan var.
O aptal dediği başkanların 40 yıldır ekmek yedikleri bir davayı, İran tehdidini, bitirmeye azmetmiş bir ABD başkanı var.
Bu arada,
“kazanın kaynaması” metaforu
eski bir
deyişidir. Şah İsmail’in esirlerini veya cezalandırmak istediklerini kaynattığı kazanlarda haşlayarak öldürdüğü rivayet edilir. O yüzden sabahtan kaynatılmaya başlanan kazanlarda kimin haşlanacağı ahali arasında merak konusu olurdu: Kazanlar kimin için kaynıyor?
Bugün Körfez ve bütün Ortadoğu olmuş kazan, bu kazan kimin için ısıtılır, içine kim konulup kaynatılır hiç belli olmuyor?
#Körfez
#İran
#Afganistan
#Suriye
#ABD
#DEAŞ