Tarihin soluklandığı yer: Umman

04:008/09/2018, Cumartesi
G: 8/09/2018, Cumartesi
Yasin Aktay

MUSKATDünyada ne olursa olsun kendi müstakil tarihi içinde, kendine has hayat temposu ve dünyalık gaileleriyle yaşayan toprak parçalarından birisi Umman. Altı Körfez ülkesinde biri ama bu ülkelerin her birinden farklı. Gerçi Körfez ülkelerinin hangisi diğerinin aynısıdır ki, diyebilirsiniz. Aslında son zamanlarda Üç Körfez ülkesinin birine karşı kurdukları ittifakla en azından üçünün aynı veya çok ortak özelliklere sahip oldukları düşünülebilir, ama doğrusu bu ittifakta yer alan her ülkenin de kendine

MUSKAT

Dünyada ne olursa olsun kendi müstakil tarihi içinde, kendine has hayat temposu ve dünyalık gaileleriyle yaşayan toprak parçalarından birisi Umman. Altı Körfez ülkesinde biri ama bu ülkelerin her birinden farklı. Gerçi Körfez ülkelerinin hangisi diğerinin aynısıdır ki, diyebilirsiniz. Aslında son zamanlarda Üç Körfez ülkesinin birine karşı kurdukları ittifakla en azından üçünün aynı veya çok ortak özelliklere sahip oldukları düşünülebilir, ama doğrusu bu ittifakta yer alan her ülkenin de kendine has özellikleri çok.



Yine de hepsinde geçerli olan ve en güçlü haliyle yaşanan bir kabile-ilişkileri ve kültürünün üstüne dünyanın en gelişmiş modern-postmodern tüketim alışkanlıklarının üst üste garip bir kültürel alaşım oluşturmasıyla hepsi daha da birbirine benziyor.

Umman ise bu gelişmede de kendine has çizgisini korumaya devam ediyor. Siyasetin geleneksel kabile dengelerini gözeterek, onların üzerinde şekillenmesi bakımından diğer bütün Körfez ülkelerinden daha eski, daha geleneksel. Bu da ona çevresinde olup biten gelişmelere karşı daha temkinli ve daha olgun düşünmeye ve yaklaşmaya sevk ediyor. Üç Körfez ülkesinin Katar’a karşı Mısır’la birlikte oluşturdukları cepheye davet edildiğinde bunu tereddütsüz reddetti ve böylece kendine has çizgisini korudu. Bugün tarafları uzlaştırıp yaklaştırma ve Körfez’de istikrarı temin etme konusunda bu tutumu Kuveyt’inkiyle birlikte bir fırsat olarak değerlendiriliyor.

Ülkeyi 1970’ten beri yönetmekte olan Sultan Kabus, varlığıyla ülkedeki geleneksel istikrar kültürünün hem sonucu hem de bunu bugün temin eden bir güç.1996 yılında Sultan’ın yayınladığı Sultanlık Kararnamesiyle anayasa yerine geçen Temel Yasa ilan edilmiş, ve böylece Devlet Konseyi ve Şura Meclisi’nden oluşan oluşan iki kanatlı Meclis yapısıyla Meşruti bir Monarşiye geçilmiş oldu. Bu yasa aynı zamanda Sultan Kabus’tan sonraki başkanın seçim usullerini de belirliyor.

Umman Arap Baharı sürecinde de herkesten çok farklı bir tutum sergiledi. Dalgalar kıyılarına vurduğunda, Sultan Kabus halkın taleplerini büyük bir itinayla dinleyip gereğini yerine getirme konusunda alabildiğine soğukkanlı ve empatik bir tutum takınmış. Bu noktada halkın taleplerini dinleyip karşılama konusunda bazı Türk işadamları tarafından abartılı bile bulunabiliyormuş. Bir otoyolu inşaatında kendi evinin arazisinden geçen yol için hakkından vazgeçmek istemeyen bir vatandaşın rızasının alınması için harcanan uzun zaman Türk şirketi için epeyce pahalıya mal olmuş. Bu, Umman Krallığının kendi vatandaşıyla ilişkisine dair önemli bir gösterge olarak naklediliyor.

Umman da diğer Körfez ülkeleri gibi bir petrol ülkesi. Petrol dışı gelir kaynakları çok kıt, en önemlisi de balıkçılık. O yüzden petrol fiyatlarının düşük seyrettiği geçtiğimiz yıllarda ciddi sıkıntılar çekilmiş. Bugünlerde petrol fiyatlarının toparlanmasıyla birlikte bu sıkıntılar biraz hafiflemiş, ama bu esnada bile Umman Riyalinde en ufak bir kıpırdama olmamış. Riyal tarihsel ve kültürel istikrarın göstergesi gibi bir işlev yerine getiriyor adeta. O yüzden Türk Lirasının geçirmekte olduğu dalgalanmaları da anlamakta zorluk çekiyorlar. Yine de başına her ne gelirse gelsin her halükarda kalpleri adeta Türkiye ile atıyor, Türkiye için ellerinden ne geliyorsa yapmaya hazır olduklarını ifade ediyorlar. Biz de yapabilecekleri en iyi şeyin Türkiye’de yatırım, Türkiye ile ticaret olduğunu söylüyoruz. Proje soruyorlar, yatırım yapılacak alan soruyorlar ilh.

Kendine özgü tarihi içinde yaşıyorsa da Sultan Kabus’un iş başına geldiğinden bugüne kadar geçen 48 yıllık süre Umman’ın baştan başa yeniden inşa edildiği, şehir ve çevre düzeninin, imarının yeniden yapılandırıldığı bir dönem olmuş. Daha önce toplam 20 km’den fazla olmayan otoyoluna karşılık şimdi bütün ülke baştan sona otoyollarla, modern şehir donanımlarıyla gelişmiş. Buna karşılık şehirlerin tarihsel ve kültürel dokusunu bu gelişmeyle birlikte en iyi koruma noktasında dünya ödüllerini hak etmiş. O yüzden BM Şehir ve Çevre ödüllerini birkaç kez almaya hak kazanmış.

4,6 milyonluk nüfusunun yarısına yakını Hint ve diğer Uzak Asya ülkelerinden insanlar oluşturuyor. Bu yanıyla da diğer Körfez ülkeleriyle benzer, ama burada farklı olarak hemen her sektörde ve kademede Ummanlılar da çalışıyor. Bu anlamda misafir halklarla keskin bir işbölümü yok. Eğitim düzeyi oldukça yüksek ve halk oldukça dindar. Halkın yüzde 75’inin mezhebini oluşturan İbadilik bütün tabana benimsenmiş bir itikat ve kültür olarak yansımış. İbadilik aslında buradaki halkın kendini ayrı ve farklı görmesini sağlayan bir tarihsel-kültürel kimliktir de.

Başkent Muskat’ın sahilinde, başkanlık sarayına yakın noktada Suq Mutrah olarak bilinen Kapalı Çarşı zamanın derinliklerine açılan bir dehliz gibi. Burada değerli Batmanlı dostumuz Hacı Baysal’ın tanıştırdığı antikacı Ahrar bey, üç-dört bin yıl öncesine kadar giden antika eserleriyle tıka basa dolu dükkanında bizi Türkiyeli olmanın ayrıcalığını hissettiren bir heyecanla karşılıyor, “Erdoğan’a selam!” diye uğurluyor.

  • Vesvesenin şerrinden…
  • Suq Mutrah’tayken bir arkadaştan aldığım bir mesajın beni içinde bulunduğum tarihsel yürüyüşten itlerin mütemadiyen ürüdüğü ortama çekmeye çalıştığını hissettim.
  • Aktif FETÖ itirafçılığından elde ettiğini sandığı krediyi operasyonel iftiralarla bir imtiyaza dönüştürmeye çalışmakla meşhur zat, benim örgütün elebaşıyla malum fotoğrafımla ilgili vesveselerini kışkırtıcı bir Hannas dili ile fısıldamış.
  • Malum fotoğraf, daha önce hikâyesini anlattığım, 2005 yılında hiçbiri de FETÖ’cü olmayan kalabalık bir gazeteci ve akademisyen grubu için düzenlenen bir ziyarette çekilmiş birçok fotoğraftan birinin sadece bir kesitiydi. Daha geniş kadrajda diğer kalabalık katılımcılar grubu da var. Geçelim, üzerinde durmaya değmez.
  • Lakin o kadar çok şey bilen zat, benim yıllar önce ve yıllarca kendi hocaefendisi hakkında neler yazmış olduğumu, kendi doktora tezimde ve onun hakkında katıldığımı söylediği konferansta neler söylemiş olduğumu da bilip onları da ihbar edeydi ya!
  • Bir de o konferansta söylediklerimin o zamanlar şakirtliğine devam ettiği hocaefendisinin neden hiç hoşuna gitmemiş olduğunu da anlataydı keşke.
  • Kimsenin o kadar araştıracak ne aklı ne de ahlakı var, biliyorum, o yüzden kopyayı vereyim de işlerini kolaylaştırayım. Hadi, online olarak bulabilecekleri Doktora tezimi de (1997) İngilizce diye okuyamıyorlarsa şu kitabımdan da arayabilirler bir şeyler: “Neye Himmet Neye Hizmet: Öncesi ve Sonrasıyla 17-25 Aralık” (2014).
  • Tabi ne ararlarsa arasınlar, ne bulurlarsa bulsunlar, bu, onları bana iftiraları dolayısıyla yargıya hesap vermekten kurtaramayacaktır.
  • Allah bizi Hannas’ın vesveselerinin şerrinden, hasetçinin hasedinden korusun.
#Umman
#Ortadoğu