Suudi Arabistan Kralı Sayın Selman b. Abdülaziz’e açık mektup

04:0027/05/2019, Pazartesi
G: 27/05/2019, Pazartesi
Yasin Aktay

Şu mübarek Ramazan gününde,hiçbir resmi vasıf taşımaksızın, sadece hâdimi olduğunuz iki Harem’in sahibinin fakir bir kulu olarak hitap etmek istiyorum. Malum, o Harem’in hâdimliği çok şerefli bir makamdır. Malum, bu makam iki Harem’in bakım ve onarım hizmetini üstlenmekten ibaret de değil, aynı zamanda ve daha önemlisi orayı mukaddes bilen İslâm ümmetinin bütün fertlerine karşı da sorumlu kılıyor.Haremeyn bütün Müslümanların iki mukaddes evidir ve sizler şu anda onlara hizmet makamını üstlenmeklebütün

Şu mübarek Ramazan gününde,
hiçbir resmi vasıf taşımaksızın
, sadece hâdimi olduğunuz iki Harem’in sahibinin fakir bir kulu olarak hitap etmek istiyorum. Malum, o Harem’in hâdimliği çok şerefli bir makamdır. Malum, bu makam iki Harem’in bakım ve onarım hizmetini üstlenmekten ibaret de değil, aynı zamanda ve daha önemlisi orayı mukaddes bilen İslâm ümmetinin bütün fertlerine karşı da sorumlu kılıyor.


Haremeyn bütün Müslümanların iki mukaddes evidir ve sizler şu anda onlara hizmet makamını üstlenmekle
bütün dünyada bir Müslümanın burnu kanasa kendinizi sorumlu hissetmenizi gerektiren ağır bir görev yüklüyor size.
Allah’ın size bahşetmiş olduğu büyük servetler ve nimetler bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirebilecek imkanları fazlasıyla vermiş bulunuyor.
Uhdenizde bulunan bu servetlerle dünyanın her yanında açlık ve yokluk çekmekte olan Müslümanların durumu arasındaki trajik çelişki herkesin dikkatini çekmektedir.
Sahip olduğumuz servetlerde yoksulların hakkı olduğunu Hâdimi olduğunuz Haremeyn’in sahibi buyuruyor.

Bunu geçelim, varsın Müslümanlar açlık çekmeye devam etsin, Rezzak olan Allah’tır. O, bize onlara yardım elini uzatma ve böylece arınıp yücelme fırsatı veriyor. O fırsatı değerlendiren kendini kurtarmış, kendini temizlemiş olur. Yoksa olsa da olmasa da Allah Rezzak ismiyle elbette herkesin rızkını vermektedir, fırsatı bizler kaçırmaktayız sadece.

Muhterem Hâdimu’l-Haremeyn.
Sizlere bu şekilde hitap etme sebebim, aslında bugünlerde size yaklaşmakta olan büyük bir tehlikeye karşı sizi uyarmaktır.
Bu tehlike dünyanızı da ahiretinizi de büyük bir felâkete doğru sürüklemektedir. Şuna lütfen adınız gibi emin olun. Söyleyeceklerimle sadece sizin hayrınızı, selâmetinizi, saadetinizi istiyorum. Size karşı zerrece bir husumet içinde konuşmuyorum. Ama bugünlerde bizzat sizin kendi elinizle yapacağınız duyurulan şeyin size büyük bir felâket getireceği hususunda sizi uyarmayı size karşı bir kardeşlik vazifesi olarak görüyorum.
Belki Kaşıkçı meselesi yüzünden Veliaht oğlunuz benden hiç hazzetmiyordur.
Beni size ve ülkenize düşman gibi göstermeye çalışıyordur. Size bütün samimiyetimle söylemek istiyorum ki, vallahi hiçbir şekilde sizin kötülüğünüzü hiçbir zaman istemedik.
Kaşıkçı meselesinde adalet talep etmiş olmayı asla size kötülük olarak düşünmedik.
Ortada haksızca, zalimce ve vahşice katledilmiş masum bir insan var. Kim öldürmüş ve öldürtmüşse onu bulup cezasını vermek adaletin bir gereğidir.
Adaletse, ikame ettiğimizde, nefsimizin veya yakınlarımızın aleyhine bile olsa bizi ihya edecek şeydir.
Allah ve Resulü bizi ihya edecek şeye davet ettiğinde, onun çağrısına neden icabet etmeyelim?
Size felâket getirecek olan şey asla bizi mutlu etmeyecektir. Biz sizden çok daha fazla üzüleceğiz, buna da emin olun.
Size felâket getirecek olan şey bugünlerde duyurulmuş olan İslâm âlimlerinin idam edilerek katledilmesidir. Âlimler, peygamberlerin vârisleridir ve her âlim bir âlemdir.
Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir. Âlimin katledilmesi de bir âlemin katledilmesi gibidir.
Hele İsrail Oğullarına yazılmış olan hükmü hatırlayalım: Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi olur. O insanlığı katletmiş olan Kabil için işlediği cinayet onun felâketini getirdi ve kaybedenlerin ilki oldu.
Çok iyi biliyorsunuz ki, bir âlimi öldürmek bir peygamberi öldürmek gibidir.
İsrail Oğulları kendi peygamberlerini haksız yere öldürdükleri için lanetlendi, o günden beri iki yakaları bir araya gelmedi, oradan oraya sürüldüler. Bugün de zannetmeyin ki rahatlar. Yüzyılın anlaşmasını da yapsalar bin yılın anlaşmasını da yapsalar sonları hüsrandır.
Lütfen yanlış anlamayın!
Size âlimleri affedin, öldürmeyin demiyorum. Onları öldürerek kendinize yazık etmeyin diyorum.
Selman el-Avde’yi yakından tanıma fırsatı buldum.
Kitaplarını okudum, konuşmalarını takip ettim.
Vallahi ona atfettiğiniz aşırılıktan eser yok onda.
Sizin resmi ulemanız Afganistan’a Cihad için insanları teşvik ederken, o, “Suudi gençlerinin Afganistan’da ne işi var?” diyor ve böyle bir Cihad yolunun olmadığını söylüyordu. Sizin resmi ulemanız kadınların araba kullanmasının zinhar haram olduğunu iddia ederken, o, Müslüman kadınların Peygamber Efendimiz zamanında develere, atlara bindiğini ve araba sürmenin bundan neden ayırt edildiğini anlayamadığını söylüyordu. Yine sizin resmi ulemanız, Müslümanların gayr-ı Müslimlerle asla iyi olamayacaklarını söyleyerek bir tür nefret aşılarken, o, kendilerine düşmanlık beslemeyen gayr-ı Müslimlere iyi davranmanın, onlarla iyi geçinmenin, bir ve beraber barış içinde yaşamanın yüce Allah’ın talimatı olduğu gerçeğini öğretiyordu.
Selman el-Avde’ye aşırılık ithamı büyük bir bühtandır.
Aksine o son derece makul, gençliğin ve modern insanın zihnine son derece aşina söylemiyle İslâm’ı sevdiren alabildiğine sempatik bir İslâm âlimidir.
Sayın Hadimu’l-Haremeyn!
“Size ne benim vatandaşımdan, size ne ülkemin içişlerinden”
dediğinizi duyar gibiyim. Eyvallah. Başka hiçbir konuda sizin içişlerinize ne müdahil oluruz ne de karışırız. Bizi ilgilendirmez, saygı da duyarız.
Lakin İslâm âlimleri meselesi sizin iç meseleniz değil.
Söz konusu âlimler bütün ümmete mal olmuş, kendilerini bütün ümmete kabul ettirmiş değerlerdir. Onlar sizin teb’anız değil, tavsiyelerine kulak vereceğimiz, bize, ilimleriyle, duruşlarıyla ışık tutacak ortak hazinemizdir.
Bırakınız onları idam etmeyi onların bir saat bile zindanda tutuluyor olmaları bir ömrü heder edecek bir günah olarak yeter de artar bile.
Siz ki
Ahmet b. Hanbel
’in mezhebindensiniz. Ona hayatında o meşhur
Mihneyi
yaşatanları da onun sabredişini de,
neticesinde kimin kazanıp kimin kaybettiğini de çok iyi biliyorsunuz.
Muhterem Kral Hazretleri!

Resmi ulemanız sabahtan akşama Türkiye’yi Osmanlı hilâfet rüyaları görüyor olmakla ve Suudi Arabistan’a düşmanlık yapmakla suçlayıp fitne ateşine benzin döküyor. Size bütün açıklığıyla söylüyorum. Vallahi Türkiye Suudi Arabistan’ın düşmanı değildir. Türkiye’den emin olunuz. Türkiye’den size asla zarar gelmez.

Türkiye’nin İslâm dünyasının meselelerine sahip çıkışı sizi rahatsız ediyorsa, buyurun o meselelere siz sahip çıkınız, oradan doğan bir güç ve liderlik varsa sizin olsun. Vallahi böyle bir durumda Türkiye’yi sizi sadece takdir ederken görürsünüz, başka türlü değil. Ama biliniz ki Müslüman dünyanın dağ gibi meseleleri çözüm bekliyor, elbirliği edelim beraber çözelim.

Muhterem Kral Hazretleri!
Gelin şu mübarek Ramazan günü kendinize bir iyilik yapın. Zindanlarınızdaki Ahmed b. Hanbel’lere yapılan zulümleri durdurun.
İnanın bu zulümler onlara bir zarar vermez. Onlar hepsi birer kahramana dönüştü bile. Siz onları idam ederseniz veya hapiste tutmaya devam ederseniz, tarihe de mal olurlar ve ruhları nesiller boyu onlara bu zulümleri yapanların peşini bırakmaz.
Yapacağınız iyilik onlara değil, bizzat kendinize olacak emin olun. Böylece peygamberlerini öldüren kavimlerin lâneti sizden uzak olsun!

Allah, rızasına uygun olarak yaptığınız bütün amellerinizde sizi muvaffak etsin, uzun ömür versin!

#Hâdimu’l-Haremeyn
#Selman el-Avde