Seçim sonuçları kime ne mesaj veriyor?

04:0027/06/2018, Çarşamba
G: 27/06/2018, Çarşamba
Yasin Aktay

Adı üzerinde “erken” olduğu için tarafları hazırlıksız yakalamış olan seçim sürecinde yine de taraflar az zamanda çok çabuk toparlandı ve büyük bir heyecanla ortaya yüksek gerilimli bir seçim kampanyası performansı ortaya koydu. Aslında performansın en iyi ölçümü seçime katılım oranı olmalı. Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde seçimlere katılım oranlarının düşüklüğü halkın siyasete yabancılaşmasına, siyasetten beklentisinin azalmasına, siyaset yoluyla bir şeyler değiştirebileceklerine olan inançlarının

Adı üzerinde “erken” olduğu için tarafları hazırlıksız yakalamış olan seçim sürecinde yine de taraflar az zamanda çok çabuk toparlandı ve büyük bir heyecanla ortaya yüksek gerilimli bir seçim kampanyası performansı ortaya koydu. Aslında performansın en iyi ölçümü seçime katılım oranı olmalı. Dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde seçimlere katılım oranlarının düşüklüğü halkın siyasete yabancılaşmasına, siyasetten beklentisinin azalmasına, siyaset yoluyla bir şeyler değiştirebileceklerine olan inançlarının azalmasıyla açıklanıyor.



İnsanlar “nasılsa böyle gelmiş böyle gider” diyerek verdikleri oyun hiçbir etkisinin olmayacağına inandıkça sandıklara da ilgisiz kalıyorlar. Diktatörlükle yönetilen bazı ülkelerde durumun böyle olması anlaşılmaz değil. Mısır’da nasıl olsa sandıktan çıkan sonucun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini herkes adı gibi bildiği için seçime katılım oranları yüzde onlara kadar düştü. Günün sonunda zaten görevliler gereken düzeltmeleri (!) yaparak katılım oranını yüzde 40’ların üstünde gibi göstererek, baş adayın da oyların yüzde 99’unu almasını sağladı. Siz olsanız böyle bir seçime katılarak mevcut diktatöre daha fazla meşruiyet kazandırmak ister misiniz?

Bu tür ülkeler bir yana, gelişmiş ülkelerdeki siyasal yabancılaşmayı nasıl açıklamak lazım? İnsanların siyasete ilgisizliği, siyasal katılımın azlığı nasıl bir sinizmin veya nasıl bir lakaytlığın sonucudur?

Türkiye’de insanlar oylarıyla birçok şeyi değiştirebileceklerine inanıyorlar ve koşa koşa sandıkların başına gidiyorlar. Yönetenlere dair bir memnuniyetsizlikleri varsa sandık bunu ifade etmenin en iyi imkanını veriyor ve oylarla gerçekten de çok şey değişiyor. O kadar ki, 16 yıldır bütün seçimlerde Erdoğan’ın tek başına bütün rakiplerine karşı tartışmasız zaferler kazanması bile muhalifler açısından bir umutsuzluk oluşturmuyor. Aslında oluşturmamalı da. Neticede verdikleri oylarla, sergiledikleri siyasal katılımla Erdoğan’ı seçim yoluyla devirmeyi başaramasalar da her seferinde çok net bir mesaj vermeyi ve mesajla siyasetini etkilemeyi başarıyorlar.

Recep Tayyip Erdoğan şimdiye kadar kazandığı bütün seçimlerin sonucunda bile kendisine verilen oyların yanısıra, hatta onlardan daha çok kendisine verilmeyen oyları önemsemiştir. O yüzden her seçimin hemen akabinde kendisine verilmeyen oylar üzerinde derin analizler başlatmış, bu konuda gerek anket çalışmaları, gerek derinlemesine gözlem, mülakat ve araştırma raporları alarak siyasetine bir ayar yapmaya çalışmıştır. Aslında bir sonraki seferde onun yine de kazanmasını sağlayan en önemli etken de onun bu mesajlara kulak veren yanı olmuştur.

Şimdi de 24 Haziran seçim sonuçlarıyla birlikte ortaya önemli ve aslında görünenden daha detaylı bir mesaj çıkmış bulunuyor. Her seçim sonucunun yazdığı türden bir mesaj. Onu dikkatle okumak siyasetçinin en önemli sorumluluğu. Mesaj sadece AK Parti’ye değil elbet. Seçime katılan herkesi muhatap alan uzun bir metin bu. Kimi bu metnin içerdiği mesajları hiç üstüne alınmayabilir tabi. Kaliteyle ilgili bir durum bu. Ama organik siyasete talip olanlar bu mesajları görmezden gelemez.

Öncelikle AK Parti’nin şu kadar oyu MHP’ye gitti, MHP’nin şu kadar oyu İYİ Parti’ye gitti, şu kadar oy bu partiden bu kadar oy bu partiden şuraya ödünç geldi gibi değerlendirmeleri baştan elemek gerekiyor. Seçim süreçlerini hep birlikte değerlendirdiğimiz zaman en net çıkan mesaj şudur: Oylar hiç kimsenin ve hiçbir partinin çantasında keklik değil. Hiçbir partinin veya hiçbir şahsın tapulu oyları yok.

Türkiye’de seçmen davranışı son derece olgunlaşmış ve bireyselleşmiş durumda. Klasikleşmiş sağ muhafazakar seçmen ve sol seçmen dağılımındaki yüzde 70’e 30 ezberinin de artık hiçbir karşılığı kalmamış durumda. Son yıllarda yaşanan derin siyasal-sosyolojik dinamikler ve hareketlilikler oy dağılımlarında yepyeni bir harman ortaya çıkarmış bulunuyor. Üstelik bu harmanın durulduğu da yok. Herkesin her seçimde kendini yeniden ispatlamasını gerektiren bir durum söz konusudur.

AK Parti oyları ile Cumhurbaşkanı oyları arasındaki fark üzerine tabii ki çok düşünmek gerekiyor. Cumhurbaşkanının karizması hala AK Parti’nin en büyük siyasal ve sosyal sermayesi. Ancak AK Parti teşkilatlarının bu sermayenin üstüne yeni bir organik katma değer katma konusunda ciddi bir açık veriyor oldukları da çok açık. Erdoğan’ın mevcut karizmasını hoyratça tüketmek ve onu sömürmekten başka bir katkısı olmayanların AK Parti’yi bir hayli aşağıya çeken bir faktöre dönüşmüş olduğu en çok bu seçimde bu netlikte görüldü.

Buna rağmen belki de AK Parti’nin daha az oy almasını engelleyen şey yine aynı seçimde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının da oylanıyor olmasıydı. Seçim sürecinde Cumhurbaşkanı ve başbakanın mitinglerinin dışında AK Parti teşkilatları bir seçim heyecanını ne yaşadılar ne de başkalarına bunu hissettirebildiler. Birçok yerde bir metal yorgunluğunun ötesinde bir bitkinlik göze çarpıyordu. Bunların hepsinin çok derinlemesine bir analizinin yapılması gerekiyor.

2023 ve 2071 hedeflerine bizi ulaştıracak en sağlam aracın AK Parti teşkilatı olması gerekiyor, ancak bu aracın taşıma kapasitesi ve niteliği üzerinde öncelikle ciddi bir çalışma başlatmak gerektiği de çok açık.

Elimizdeki mesajda Kürt seçmen davranışına dair de önemli veriler var. Bir çok karşılaştırma 1 Kasım veya hatta 7 Haziran baz alınarak yapılıyor ama bana göre 16 Nisan çok daha önemli bir baz oluşturuyor. 7 Haziran’da referandumu kurtaran Kürt oyları olmuştu.

1 Kasım ve 7 Haziran’a nazaran Kürt oylarının HDP’ye teveccühünde bir düşüş olmuş, doğru, ama 16 Nisan’da AK Parti’ye (“evet” oyları üzerinden) daha büyük bir teveccüh oluşmuştu. Ne oldu da bu teveccüh bir sene gibi kısa bir süre içerisinde yüzde 8-10 oranında tekrar HDP’ye döndü?

Kimse Kürt oylarının ne HDP’ye ne de AK Parti’ye tapulu olduğunu düşünmemeli. Bu seçimde başvurulabilecek bir terör baskısı gerekçesi de olmadığına göre, Kürt oylarının alabildiğine rasyonel ve ideolojik bir sarkaçta salındığını kabullenmek lazım. Tabii ki AK Parti’ye düşen bu sarkaçta salınan oylarda bir sene içinde nasıl bir kayba neden uğradığını iyice analiz etmek olmalı.

Seçim sonuçlarının ortaya koyduğu metin daha çok yorum kaldırır elbet. Şimdilik bu kadar.

#Seçim
#AK Parti
#MHP
#CHP