Geçtiğimiz günlerdeSri Lanka Devlet Başkanı Sirisena, 21 Nisan’da Hristiyanlar için kutsal Paskalya ayini sırasında Kochchikade’deki St. Anthony’s, Katana’daki St. Sebastian ve Batticaloa’daki Meryem Ana kiliseleri ile başkent Kolombo’daki beş yıldızlı Shangri-La, Cinnamon Grand ve Kingsbury otellerine eş zamanlı olarak düzenlenen terör saldırılarının arkasında uyuşturucu satıcılarının var olduğunu söyledi.Hatırlarsanız Nisan ayında meydana gelen ve 290 kişinin hayatını kaybettiği bu saldırılarda
Geçtiğimiz günlerde
Sri Lanka Devlet Başkanı Sirisena
, 21 Nisan’da Hristiyanlar için kutsal Paskalya ayini sırasında Kochchikade’deki St. Anthony’s, Katana’daki St. Sebastian ve Batticaloa’daki Meryem Ana kiliseleri ile başkent Kolombo’daki beş yıldızlı Shangri-La, Cinnamon Grand ve Kingsbury otellerine eş zamanlı olarak düzenlenen terör saldırılarının arkasında uyuşturucu satıcılarının var olduğunu söyledi.
Hatırlarsanız Nisan ayında meydana gelen ve 290 kişinin hayatını kaybettiği bu saldırılarda olağan şüpheli olarak dikkatler
sözümona “İslami terör örgütlerine” çevrilmişti
. Zaten hazır dikkatler oraya yönelmişken DAEŞ de bu saldırıyı hemen üstlenmekte gecikmemişti.
Hoş DAEŞ denilen insanlık dışı yapının neler yapabildiğini bildiğimiz için onun bunu yapamayacağını da kimse düşünmemiştir. Doğrusu bu tam da bugünün küresel tezgahında kimin için nasıl bir işlevi yerine getirdiğine dair yeterince ipucu veriyor.
Bazı terör örgütlerinin kendi yapmadıkları faili meçhul eylemleri de ortada kalmasın diye değil, reklam olsun diye üstlendiklerini biliyoruz.
Sri Lanka Devlet Başkanı’nın verdiği bilgiyle ayda 50 bin kişinin tutuklandığı Sri Lanka’da uyuşturucu sektörünün ne kadar güçlü, ne kadar örgütlü ve gereğinde tezgahını yürütebilmek için ne kadar acımasız olabileceğine dair yeterince bilgi veriyor bu durum.
Zaten
bir devlet başkanı olarak bu yarı devlet gibi, ama uluslararası ağlara yayılmış yapılanmaya karşı korkusuzca bir mücadeleye girişmiş. Ve aslında bunun için bazı uyuşturucu tacirleri hakkında verilmiş idam cezalarını onayladığı için maruz kaldığı eleştirilere karşı cevap verirken bu bilgileri paylaşmış ve ilk başta olağan şüpheli olarak sözümona “İslami Terör” örgütlerine dikkatleri yönelten ve DAEŞ’in de üstlendiği
saldırıların arkasındaki asıl faillerin bu uyuşturucu tacirleri olduğunu bu vesileyle söylemiş.
Oysa bu saldırılardan ve DAEŞ’in olayları üstlenmesinden sonra neler neler yazılıp söylenmişti. Dün Arap dünyasının en çok seyredilen Talk Show programının sunucusu
’la el-Şark TV’de çıktığım yayında Dubai ve Kahire merkezli bazı Arap kanallarında bu olay üzerine yazılmış ve yayınlanmış komplo hikayelerini izleme fırsatı buldum. Doğrusu yayınlandığı esnada fark etmemişim.
Sri Lanka olayının faili olarak İhvan’dan Yusuf el-Kardavi’ye, oradan Türkiye’ye kadar uzanan bir sürü faili ilan etmişler ve hedef de göstermişler bile.
Hayretler içinde kaldım. Nasıl bir akıl bu? Neler içiyor, neler görüyorlar da akılları kendilerine bunları söyletebiliyor? Hasmane bir tutumun insanın aklını başından aldığı doğrudur ama bu kadar mı gerçeklerden koparır?
Tabii şunu söyledim önce: Türkiye terörden mustarip bir ülkedir ve hiçbir şekilde herhangi bir amaca ulaşabilmek için bile teröre yatırım yapmaz.
Esasen Türkiye’nin terörle, terör örgütlerini desteklemekle ulaşabileceği bir amacı olamaz.
Türkiye, Suudi Arabistan’ı İran’dan, Libya’yı Mısır’dan ayırt etmeksizin İslam ülkelerinin her birinin birliğini ve dirliğini ister.
Hiçbir İslam ülkesinin istikrarını tehdit edecek hiçbir gelişmeye Türkiye’nin sevinerek bakması bile mümkün değilken bu istikrarsızlığı desteklemesi düşünülemez.
Her şeyden önce İslam dünyasının herhangi bir bölgesindeki bütün istikrarsızlıkların bedelini herkesten önce Türkiye ödemektedir.
En azından bu bölgelerdeki bütün huzursuzlukların ürettiği göçün hedefi Türkiye olmaktadır.
Türkiye son zamanlarda İslam dünyasının her yanından tam da bu yüzden göç almaktadır.
Bu da Türkiye’yi esasen bu bölgelerdeki bütün huzursuzluklarda doğrudan taraf haline getiriyor
Burada olan hiçbir şey beni ilgilendirmez diyemiyoruz.
Gelen göç dalgaları ülkelerinin meşruiyetlerini de sorgulanmak üzere beraberlerinde getiriyor
. Türkiye şimdiye kadar sadece istikrara, barışa, birliğe, insan haklarına yatırım yaptı.
Şu anlaşılıyor ki, İslam ve terör bağlantısını hızla tesis etme konusunda asıl işgüzarlık İslam dünyasının kendi içinden gelmektedir
. Kendi meşru, barışçıl muhaliflerine terörist damgası vurmakta çık hızlı ve işgüzarca davranan yöneticiler “İslami terör” hurafesini bütün dünyaya benimsetmekte ve buna karşı gelişen İslamofobide de en büyük rolü oynamaktadırlar.
FACEBOOK’UN TESPİT ETTİĞİ TÜRKİYE KARŞITI HESAPLAR
Bu arada Facebook da birkaç gün önce Suudi yönetimiyle bağlantılı bazı hesapları kapattığını duyurmuş. Aralarında bir sorundur diye geçiştiremeyeceğimiz bir husus, çünkü bu hesapların özellikle Türkiye’yi hedef alan gerçeklerle alakasız yayınlar yapan bir “gizli propaganda” aygıtı gibi çalışan hesaplar olduğunu da açıklamış. Bu hesaplar, içinde Türkiye’nin mesela terörü desteklediği, Sri Lanka saldırısının arkasında olduğu gibi akla ziyan iddiaların da dillendirildiği hesaplar. Nasılsa görünürde kimliği bilinmeyen bu hesaplar üzerinden her türlü saçma sapan iddialar dillendiriliyor.
Aynı şeyi
da yapsa bu şekilde kaç hesap tespit edilecek acaba? Yaptığımız her paylaşım üzerine bir sinek sürüsü gibi hareket edip saldırıya geçen maaşlı troller bir merkezden yönetiliyor olduğunu bu halleriyle yeterince gösteriyorlar zaten.
Gerçekleri çarpıtmak için sarfedilen bunca enerji, yalanları savunmak iftiralar atmak için bu kadar insanı bir araya getirmek için harcanan para ve enerji başka türlü harcansaydı bugün İslam dünyası elbette abat olurdu.
Mesela Sri Lanka saldırılarının ardında İslam’la öyle veya böyle alakası olan hiç kimsenin değil, uyuşturucu tacirlerinin olduğu haberi, bir nebze İslam’ın paklığına bulaşan pisliği temizlemek üzere gayretlerini harekete geçirse ya… Çok mu şey istemiş oluruz?