Bütün ihtişamıyla, güzelliğiyle, bereketiyle, manasıyla, zamanlar üstündeki saltanatıyla Ramazan, 11 aylık bir aradan sonra tekrar gelip hayatımızın en mütena yerine kuruluverdi. Her yıl yaptığı gibi. Her yıl kirlenen dünyamızı gelip akladığı, dağılan hayatlarımızı gelip toparladığı, yitip gitmeye yüz tutan manayı yeniden ihya ettiği gibi.
Bize kalsa çoktan çivisini çıkarıp atacağımız dünyayı tekrar gelip onarıp, yaşanacak hale getirip yine geldiği gibi, tabi bir hüzünlü vedayla ayrılıyor. Hiç kimsenin bigane kalamadığı bir gelişi var Ramazan'ın. Gelişinden hoşlananın da hoşlanmayanın da varlığını ve etkisini hayatının en derininde hissettiği bir hakimiyeti var.
Bu hakimiyeti kıskananlar oldu geçmişte, onu sulandırmaya, ona şerik koşmaya çalışanlar, onun havasını bastıracak azgınlıklar da oldu. Her birinin varlığı ve etkinliği bir sinek vızıltısı gibi kaldı, kalır.
.
O yüzden Ramazan deyip geçilmez. İçinde Kur'an'ın indirildiği aydır. Ramazan'ı en iyi idrak etmenin yolu da hiç kuşkusuz Kur'an'ı daha fazla okumak, daha fazla düşünmek, Kur'an'la daha fazla hemhal olmaktır. Kur'an hayatımızın kılavuzu, o yüzden ilgimiz sadece bir ayla sınırlandırılacak değil, ancak zaten Ramazan 'da sadece bir ayla sınırlanan bir vakit değil.
. Geriye kalan zamanlarda buradan aldığımız derslerle yaşarız. En önemli derslerden biri de dünyada başkalarıyla birlikte yaşıyor olduğumuzun derin bilinci. Hayatın olağan akışı içinde tamamen kendi benliğine sıkışıp kalmış olan bireyi açan bir yanı vardır Ramazan'ın. Bu dünyada senin derdin, dertlerin, tasaların vardır ama başkaları da vardır ve emin ol onlarınki seninkinden çok daha büyük dertlerdir.
Tarihsel boyutuyla oruç ilk insanla son insanı birbirine bağlayan bir eylem, coğrafi boyutuyla da aynı anda dünyanın her yanına yayılmış yüzmilyonlarca insanı birbirine bağlayan, ortak eden küresel bir tecrübe. Bu tecrübedeki özgürleştirici, insanı insan olarak var eden boyutu her türlü teemmüle değer.
Türkiye'de İslam'ın veya İslamcılığın tarihi bir de Ramazan tecrübelerinin tarihi olarak okunsa yeridir.
Ramazan aylarının kışa veya yaza gelişiyle Türkiye'de laiklik tartışmalarının seyri arasındaki ilişki azımsanacak bir soru değildi.
Bütün ideolojik tartışmaların ötesinde, laikçi uygulamaların bütün kurumlara karşı izlediği tasfiyelere inat, İslam adına direnen bir habitus olarak Ramazan tecrübesi. Bu tecrübeleri herkes yaşıyor ama doğru dürüst edebiyatı yapılmıyor, dile gelmiyordu. Altmışlı yıllarda yaptığı bir gözlemi 1974 yılında
diye yayımlamış olan Llyod Fallers isimli bir antropoloğun Türkiye'deki Ramazan tecrübeleri üzerine yazdıklarını hatırlıyorum. Hatırladığım kadarıyla Hıristiyan Paskalya tecrübesiyle bir karşılaştırma yapıyordu. Yine de metin olabildiğinde akademikti.
Daha ziyade akademik çalışmalarıyla ve tabii ki özellikle halkın gündelik hayat dindarlığı üzerine güçlü gözlemleriyle bildiğimiz
'nın
tam tamına bu, aranan edebiyatın bana göre şimdiye kadarki en iyi örneği olarak yapılmış oldu. Kitap sıradan bir ailenin farklı yaşlarında iftar, sahur, oruç, teravih, fitre, zekat ve teravih sonrası, öncesi yaşadıklarına dair tadına doyum olmayan bir anlatı. Ramazan'ı bir de bu hikâyelerden okumanın, yaşamak tadında ayrı bir his verdiğini söyleyebilirim.
Ramazan Kur'an ayı, tabi Kur'an'la öne çıkan etkinlik okumadır. Okumak Müslüman varoluşuyla özdeşleşmiş kendin başına önemli bir varoluş düzeyi. O yüzden Oku diye başlıyor kitap. Allah'ın adıyla…
Kur'an'ı da, kainat kitabını da, Ramazan'ın kendisini de, kendimizi de, birbirimizi de, rabbimizi de okumak lazım. Rabbimizi okudukça kendimizi de okuyoruz veya tersi. Kendimizi doğru dürüst okudukça Rabbimizi okuyoruz. Bütün okumalar, doğru dürüst yapıldığında Rabbe doğru bir yol açıyor.
Ramazan vesilesiyle okunacak kitaplar için bir liste yapmak isterdim. Ama Subaşı kitabında geçmişte en çok mustarip olduğu şeyin listeler halinde kitap tavsiye eden abiler olduğunu söylüyor. Kendi kitabının tavsiye edilmesinin önünü kapatmış olmasın. Ben kendisinden özür dileyerek sadece izlenimlerimi paylaşıyorum.
Subaşı'nın edebi performansı, akademik performansına dair daha iyi fikir verecek, daha bir öne çıkacak gibi.
kitabı aslında beş kitaplık diğer anlatı kitaplarının ilkini oluşturuyor. Tezkire Yayınlarından çıkan
la da bir kuşağın okuduğu, bir kuşağın düşüncesini, duygularını ve anlam dünyasını şekillendirmiş kitaplara dair yine kendi kişisel tecrübelerini yine aynı üslupla ve aynı edebi performansla anlatıyor.
ve diğer bütün belli başlı kitaplara dair kişisel deneyimlerden bir İslamcı zihin dünyasının nasıl ve hangi basit dokunuşlarla şekillendiğine, etkilendiğine ve yeniden kurulduğuna dair son derece özgün bir anlatım. Bu kitapların ve yazarların her biri çoğumuzun biyografisinde muhtemelen çok benzer yerini almıştır. Herkesin kendinden bir şey bulabileceği bu deneyimlerin üzerinden isteyen bir Cumhuriyet dönemi Türk İslam Düşünce veya ideoloji tarihini de çıkarabilir, isteyen kendi iç muhasebesi için yol gösterici işaretler de bulabilir.
Bu söylediklerim beş kitabın aslında ilki olan ve Otto Yayınlarından çıkan
için de geçerli. Sanırım beşlemenin dördüncü kitabı da çıkmış, ama daha edinemedim. Beşincisini de merakla bekleyeceğiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.