Bir hayalet dolaşıyor Arap dünyasında, genel olarak Ortadoğu’da. Varlıklarını ve bugünkü konumlarını Osmanlı’ya ihanet etmeye borçlu hissedenler, bir yandan da vicdan azabı hissetmekten geri durmuyorlar. Osmanlı aleyhine zaman zaman tekrar konuşturan, Osmanlı’yı sömürgecilik gibi akla ziyan bir suçlamayla tekrar gündeme getiren bu vicdan azabından başkası değil aslında. Geçmiş ihanetin hafızası yakalarını bırakmıyor.Bugün Osmanlı yok, ama onu öldürdükten sonra bölgede bitmeyen istikrarsızlıklar,
Bir hayalet dolaşıyor Arap dünyasında, genel olarak Ortadoğu’da. Varlıklarını ve bugünkü konumlarını Osmanlı’ya ihanet etmeye borçlu hissedenler, bir yandan da vicdan azabı hissetmekten geri durmuyorlar. Osmanlı aleyhine zaman zaman tekrar konuşturan, Osmanlı’yı sömürgecilik gibi akla ziyan bir suçlamayla tekrar gündeme getiren bu vicdan azabından başkası değil aslında. Geçmiş ihanetin hafızası yakalarını bırakmıyor.
Bugün Osmanlı yok, ama onu öldürdükten sonra bölgede bitmeyen istikrarsızlıklar, bir türlü oturmayan düzen, Osmanlı’dan bağımsızlık uğruna Batılılara teslim etmiş oldukları boyundurukları, hep Osmanlı’yı unutturmuyor.
Yaşadıkları her huzursuzluk ölmüş Osmanlı’nın hortlayışının ayak sesleri gibi geliyor.
Arap Baharı’nı bu hayaletin intikam almaya gelişi olarak gördüler, o yüzden büyük bir telaşla, panikle bastırmaya çalıştılar, bastırdıkça daha çok cürüm işlediler
. İşledikleri cürümler kendilerine yatacak yer bırakmıyor aslında.
Türkiye’nin böyle bir iddiası olmasa da onların Osmanlı’yı hatırlamalarının önü alınamıyor.
Mevzu büyük ölçüde psikolojik.
Türkiye diyor ki: çocuklar babalarının günahından sorumlu değil. Geçen geçmiştir. Bugün yeni bir dünya var ve Türkiye böyle bir intikam peşinde değil, hele yeniden Osmanlı falan, bunlar mevzubahis bile değil.
Yalan değil, Türkiye elbette güçlenmek, büyümek, ekonomik olarak daha zengin olmak istiyor ve bunun gereğini barışçıl anlamda mevcut bütün ülkelerin hakkına, hukukuna riayet ederek yapıyor, kimsenin toprağında veya egemenliğinde asla gözü yok.
Ama Türkiye ne kadar bunu dese de onların Osmanlı korkusu bitmiyor. İhanet ettiklerinin günün birinde gelip intikam alacağı korkusu geçmiyor. Ortada üç dört kuşak öncekilerin intikamını güden yok, ama birileri kendi dedelerinin yaptıklarının vicdan azabından kurtulamıyor.
Fahrettin Paşa’yı hatırlayıp sataşmaları da, Arap Baharı’nda Türkiye’nin yeni Osmanlı olarak tezahürünü görmeleri de bundan.
Geçtiğimiz günlerde
Lübnan Cumhurbaşkanı Michel Avn’
ın durduk yerde Osmanlı’ya çatan, tarih bilgisinden de, siyasi nezaketten de, temsil ettiği halkın değerlerini de yansıtmaktan çok uzak, skandal bir beyanı oldu.
attığı twettte “Osmanlı boyunduruğundan kurtulmaya yönelik bütün girişimlerde şiddet, cinayet ve mezhep çatışmaları yaşandı. Osmanlıların Lübnanlılara, özellikle 1. Dünya Savaşı sırasında uyguladıkları devlet terörü, kıtlık, işe alım ve zorla çalıştırma dahil olmak üzere yüzbinlerce kurbanla sonuçlandı” dedi.
Tipik suçluluk duygularıyla çarpıtılan bir tarih söylemi bu. Buna gereken cevap Dışişleri Bakanlığı’nca verildi, ancak daha anlamlı cevaplar bizzat Lübnan halkı ve başka Arap halkları tarafından binlerce sosyal medya mesajıyla verildi. Bu cevaplardan ikisini Arapça’dan çevirerek aktarmak istiyorum.
Birinci tepki Lübnan merkezli
İslami Cemaatin Siyasi Büro Başkanı Imad el-Hout
’tan:
“Vatanı inşa etmek tarihini çarpıtmak ve Osmanlı’yı terörle suçlamaktan değil, yenilenme ve refahı temin etmek için çok çalışmaktan geçer.”
Cumhurbaşkanı’nın kendisinden beklenen asıl görevini yerine getirmekte sergilediği aczi örtbas etmek, dikkatleri de dağıtmak için bir çok ucuz siyasetçinin yaptığı gibi bugün artık hiçbir etkisi kalmamış olan derin tarihten mazeretlere sığındığını anlatmaya çalışan Hout şöyle devam ediyor:
Lübnan devletinin bir asrı bulan kuruluş döneminde, bazıları Lübnanlıları gerçek tarihlerinden uzaklaştırmaya çalışmak ve Lübnan’ın uluslar arasındaki konumu hakkında kafalarını karıştırmak istiyor. Bu bağlamda, aşağıdaki gerçekler vurgulanmalıdır:
1 - Hepimizin yaşamak istediğimiz bir anavatan olarak kabul ettiğimiz, yüceltmek istediğimiz, egemenliğini korumak ve yükseltmeye değer verdiğimiz Lübnan, doğal çevresinden ve Arap ve İslam dünyasından tecrit edilmiş bir ada olamaz.
2.
Osmanlı İmparatorluğu, güçlü ve gururlu tarihimizin bir parçası.
Bir zamanlar bu devletin bir parçasıydık ve Lübnan henüz oluşmamıştı. Osmanlı, o günlerde uzak ve yakın herkesin çok saygı duyduğu bir medeniyet kurdu. Bize bugün bile yoksunluğunu duyduğumuz elektrik, tren, okul, hastane inşaatlarıyla geldi.
3
- Osmanlı İmparatorluğu hiçbir zaman terörist bir devlet veya işgalci bir devlet olmadı, nasıl işgalci olabilirdi ki, o zamanlar daha Lübnan diye bir devlet bile yoktu.
Üstelik bize hiçbir zaman dilimizi, örf ve geleneklerimizi değiştirmeyi dayatmadığı gibi Lübnan’ı oluşturan unsurlardan hiç kimseye de zulmetmedi. Bunun en önemli delili tarihi cami ve kiliselerin ülkemizdeki yaygınlığı ve bunları Osmanlı devleti tarih boyunca korumuştur. Bunun gibi bu gerçeğe şahitlik edecek çok örnek vardır.
4
. O zamanki gerçek terörizm, Fransız işgalinin ta kendisiydi ki, tüm Lübnanlı kavimler kendisine karşı isyan etmiş ve bu isyanla elde edilen bağımsızlık devrimini her yıl kutluyoruz.
Bayrağımızı süsleyen kırmızı renk de bu devrimde kanlarını döken şehitlerimizin fedakarlıklarını hatırlatmak içindir.
5 -
, başkalarına karşı nefretle olmadığı gibi, vatanda beraber yaşayan başkalarının duygularını incitmeyi, başkalarını küçümsemeyi daha iyi görünmek için onların imajını çarpıtmayı gerektirmez.
Vatan inşa etmek liyakat sahibi insanlara saygı göstermek
ve onların ehliyetlerinden istifade etmekle olur,
gerçekdışı iddialarla değil. Birbiriyle bütünleşmiş ve dayanışma içinde üretken bir toplum inşa etmekle olur, mezhep ve etnik gruplara tahsis edilmiş kotalarla yolsuzluğu çeşitli biçimlerde kolaylaştıracak bir rant ekonomisi oluşturmakla değil. Ve son olarak gerçek anlamda bir adalet uygulayarak olur, gerçekliğe ve pratiklere aykırı sloganlar uydurarak değil.”
Diğer bir anlamlı cevap da
Uluslararası Hukukçular Federasyonunun Lübnanlı üyesi Dr. Tarık el-Şendeb’
den. O da yayınladığı bildiride Aoun’un Osmanlılara saldırarak Lübnan anayasasını ihlal ettiğini söyleyerek kendisini tarihsel gerçekleri çarpıtan ırkçı ve mezhepsel söylemlere sapmakla suçladı.
Şendeb Lübnan Cumhurbaşkanı’nı tarihsel gerçekleri çarpıtmak ve Müslümanların gerçek tarihini gözardı ederek 500 yıldan fazla bir süredir medeniyetin ve İslam’ın yayılmasına ve insanlığın kalkınmasına katkıda bulunmuş ve Arap ve İslam toprakları üzerinde Batılı emperyalistlerin ihtiraslarına karşı durmuş olan Osmanlı’nın imajını bozmaya çalışmakla suçlarken bir yandan da tarihi iyi okumamış olmakla eleştirdi.
“Muhtemelen Başkan, Arap bölgesinin tarihini iyi okumamış, Lübnan’ın varlığının ve nasıl kurulduğunun tarihini ve Osmanlıların adı henüz Lübnan olmayan ama bölgeyi yöneten ve
medeniyeti Avrupa’ya ve dünyaya getiren Osmanlı Halifeliğinin bir parçası olan ülkemizin
Şendeb bildirisinde Avn’ın Osmanlı’ya karşı sarfettiği bu ifadeleriyle Osmanlı’ya gönülden bağlı bütün Müslümanların duygularını incittiğini de sözlerine ekledi.
Lübnan Cumhurbaşkanı’nın sözlerine bunun gibi binlerce tepki yine Arap siyasetçi ve entelektüellerinden geliyor.
Kimbilir belki de birilerini korkutan Osmanlı hayaleti tam da bu.
#Ortadoğu
#Osmanlı Devleti
#Fahrettin Paşa
#Michel Avn
#Lübnan