Merhamet sadece bir değer değil, bir duygudur aynı zamanda. Aslında dünyayı ayakta tutan insanın içine yüklenmiş en temel duygulardan biri. İnsanların yakınlarına karşı sergiledikleriasgari merhamet birbirlerine karşı her halükarda kurtlaşmalarını da engelliyor.Ancak bu asgari duygunun iyice asgarileştiği veya toplumda yüksek bir seviye kaydettiği durumlar da vardır. İnsanların sadece kendi yakınlarına karşı, kan, ırk, din veya başka türlü bağlarla yakın olduklarına karşı sergilemekle yetindikleri
Merhamet sadece bir değer değil, bir duygudur aynı zamanda. Aslında dünyayı ayakta tutan insanın içine yüklenmiş en temel duygulardan biri. İnsanların yakınlarına karşı sergiledikleri
asgari merhamet birbirlerine karşı her halükarda kurtlaşmalarını da engelliyor
.
Ancak bu asgari duygunun iyice asgarileştiği veya toplumda yüksek bir seviye kaydettiği durumlar da vardır. İnsanların sadece kendi yakınlarına karşı, kan, ırk, din veya başka türlü bağlarla yakın olduklarına karşı sergilemekle yetindikleri merhamet, insanlık seviyesine hiçbir şey katmıyor
. Çünkü zaten bütün biyolojik canlılar rahim bağının ürettiği duygularla yapar bunu.
Aslolan, bu rahim bağına sahip olmadıklarımıza karşı da merhametle dolu olabilmek.
Allah’ın yarattığı bir kul, bir canlı, bir tabiat olmasını gözetebilmek; Rahim olan Allah’ın rahmeti altında olduğunu bilerek bütün insanlara, bütün canlılara ve tabiata karşı merhamet duygusunu yüklenmek…
Rivayet olunur ki, misafirperverliğiyle meşhur Hz. İbrahim kendisine misafirliğe gelen birisini, önüne koyduğu yemeğe besmele çekmeden başlamış diye yadırgamıştır. Bundan dolayı Allah kendisine
“biz bu kulumuzun rızkını besmele çekip çekmediğine bakmaksızın, doğduğundan beri hiç eksik etmedik, sen yedireceğin bir yemeğin karşılığını mı istersin?”
diye uyarıda bulunmuş. Tevhid peygamberi Hz. İbrahim’in sofrasıyla meşhur olmasına, bu uyarı üzerine hiçbir ayırım yapmadan ve hiçbir karşılık beklemeden insanlara sofrasını açmış olmasının vesile olduğu söylenir.
Bugün dünyanın mustarip olduğu bir çok sorunun ortada ciddi bir adaletsizlik sorununu gösterdiği açık. O yüzden bütün vurguyu herkes adalete yapıyor. Adalet siyasi söylemlerde de her zaman çok ciddi karşılığı olan bir kavram ve söylem oluyor. Gelirde adaletsizlik, fırsatta adaletsizlik, katılımda, paylaşımda adaletsizlik, yargıda adaletsizlik, ehliyet ve liyakate göre, ücrete ve külfete göre görev dağılımında adaletsizlik vs.
Bütün bu konularda dünyada cari olan, dünyanın çivisini çıkaracak düzeydeki adaletsizlikler siyasetin de temel konusunun adalet olmasına yol açıyor. Adalet arayışı insanların yaşamakta oldukları bütün sorunların sihirli kelimesine dönüşüyor ve bir süre sonra bütün bu kavramların nihai kaderini paylaşmaya başlıyor:
.
Adalet kavramının fetişleşerek, şeyleşerek asıl ağırlığını ve manasını yitirmesinin bir sebebi de aslında onun merhametle olan bağının ihmal ediliyor olması.
Şaftı kaymış adaleti yerine oturtmak güç hatta zor-şiddet gerektiren bir iştir.
“Ne olursa olsun şiddet karşıtı olmak”
üzerine bir kez daha düşünmeyi gerektiren bir yerdir burası.
Adaletin tesisi ceza ve yaptırım gerektirdiği ölçüde, uygulaması da neticede insanı, suçlu da olsa, hedef alan bir şiddeti de içermiş oluyor.
Şiddet ve merhamet bir yerde birbirine ters şeyler ama her biri adalet üzere bir dünyanın yerli yerinde zorunlu bileşenleri.
Adalet merhametsiz olmaz ama şiddetsiz de olmaz.
Cezai yaptırımı olmayan bir adalet mekanizmasının olması mümkün değil. Buna rağmen ihlal edildiği yerde bile adaleti tekrar tesis etmenin şiddeti devre dışı bırakan bir yolu vardır, o da affetmek, feragat etmektir.
Adaletin şiddete ihtiyaç duyduğu yerlerin çoğunda yitik bir merhamet olduğu da hemen fark edilir.
Merhamet duygusunun etkili bir biçimde işlediği yerlerde ise adalet kendiliğinden çalışır. Merhameti dışlayan, onu gereksiz bir duygu olarak kodlayarak aşağılayan bir dünyada üretilen
adalet mekanizmasını ayakta tutmanın zordan başka bir yolu olmadığı için toplamda çok daha büyük acılar ve adaletsizlikler üretiyor.
Merhamet ve adalet arasındaki ilişkiye dair giderayak güzel bir tartışma başlatan değerli dostumuz
adaletin tek başına kurumsal ve yasal tedbirlerle ayakta tutulamayacağını da çok güzel göstermiş oldu.
Mesela “
dediğimiz hadiselerle ilgili, önleyici tedbir kabilinden yapılmış düzenlemelerin herhalde fazlası
var eksiği yoktur. Kadınları maganda erkeklerin şiddetine karşı koruyabilecek, hatta onları bu şiddetten caydırabilecek yasal tedbirlerde aşırıya bile gidilmiş olduğu söylenebilir. Buna rağmen bu yasal tedbirlerle orantılı olarak cinayetlerin veya şiddet olaylarının paralel olarak arttığı gözlemleniyor.
Mesela bunun sebebini her iki tarafın birbirlerine karşı artan merhametsizliklerine bağlayamaz mıyız?
İnsanın diğerine karşı şefkat, merhamet ve sorumluluk da taşıyan bir varlık olduğunu yok sayıp, bütün tedbiri fetişleşmiş bir adalete yüklemenin bir karşılığı olmasın bütün bu gelişmeler?
Düşünmeye değer bir soru değil mi bu da?
#Merhamet
#Allah
#Adalet
#Erol Göka
#Kadın