ABD’nin Suriye’de oynadığı oyunun çok tehlikeli ve bütün bölgeyi istikrarsızlığa sevk etmeye dönük bir sahnesini izliyoruz. Epeydir DAEŞ terör örgütünü dünyanın gelmiş geçmiş en büyük tehlikesi olarak lanse ettikten sonra bu tehlikeyi bertaraf etmeyi yapabileceği her türlü faaliyete, ittifaka veya katliama peşin ve tükenmez bir kredi kaynağı haline getirdi.Bu amaçla bir başka terör örgütü olan PYD’yi inanılmaz bir cömertlikle silahlandırıp ona her türlü desteği verdi. Bunu yaparken NATO’da müttefiki
ABD’nin Suriye’de oynadığı oyunun çok tehlikeli ve bütün bölgeyi istikrarsızlığa sevk etmeye dönük bir sahnesini izliyoruz. Epeydir DAEŞ terör örgütünü dünyanın gelmiş geçmiş en büyük tehlikesi olarak lanse ettikten sonra bu tehlikeyi bertaraf etmeyi yapabileceği her türlü faaliyete, ittifaka veya katliama peşin ve tükenmez bir kredi kaynağı haline getirdi.
Bu amaçla bir başka terör örgütü olan PYD’yi inanılmaz bir cömertlikle silahlandırıp ona her türlü desteği verdi. Bunu yaparken NATO’da müttefiki olan üstelik Ortadoğu’daki bütün siyasetlerinde şimdiye kadar stratejik ortak olarak ilan edip davrandığı Türkiye’nin bütün uyarılarını gözardı etti.
PYD, Türkiye’ye karşı yıllardır düşmanca terör faaliyetleri yürüten PKK’nın sadece Suriye’deki isim değiştirmiş hali. Bunu ABD’nin bilmiyor olması sözkonusu bile olamaz ki, zaten gerektiğinde bunu itiraf da ediyor. Ancak PYD ile bu işbirliğinin mazereti olarak DAEŞ tehlikesini öne sürüyor ki, bu bahane bile artık inandırıcı olmaktan son derece uzak.
Giderek bu işbirliğindeki asıl nedensellik ilişkisi başka türlü belirginleşmiştir: Esas DAEŞ tehlikesinin sırf PYD’ye alan açmak, onu kahramanlaştırmak ve onu bir maşa-aktör haline getirmek üzere ABD tarafından üretilip işlenmiştir
. Esasen saha içinde PYD DAEŞ ve ABD ilişkisinin seyrine her bakışta bu ilişkinin tabiatı başka bir mantığa oturtulamıyordu.
Suriye’de ortada DAEŞ tehlikesi kalmadığı halde veya büyük ölçüde bu tehlike giderilmiş olduğu halde, bugün ABD’nin resmi belgelerine göre de terör örgütü olarak kabul edilen PKK’nın uzantısı olan PYD’ye 30.000 kişilik bir sınır koruma birliği kurdurulacağı ilan edildi.
ABD’nin bu birliği neden ve kime karşı kuracağı konusunda belli ki kendi kafası hiç de muğlak değil. Bir tek bunu kendi müttefiklerinden ve bölgenin meşru aktörlerinden, kendisini dost bilenlerden gizlemiş olduğu gerçeği var ortada. Yoksa bir NATO üyesi olarak ABD’nin başka bir NATO üyesi olan Türkiye’nin sınırına, Türkiye’nin düşmanı olan bir birliği konuşlandırmasının mantığı ne olabilir?
Kimin sınırını kime karşı koruyacak ABD?
Dünkü AK Parti Grup toplantısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan haklı olarak ABD’nin NATO üyesi olarak birinci önceliğinin bir NATO üyesinin sınırlarını korumak olduğunu hatırlattı. Oysa bu hareketiyle bir NATO üyesi ülkenin sınırlarını bizzat kendisi tehdit ediyorsa NATO’nun ne anlamı kalıyor? Erdoğan bunun üzerine ABD’den ziyade NATO’yu muhatap alıyor ve
diyor. “
siz ortaklarınızdan birine herhangi bir sınır tecavüzünde bulunanlara karşı tavır almakla da mükellefsiniz. Şu ana kadar siz ne tür bir tavır aldınız. Bunu kendilerine duyurduk, duyuruyoruz. Genelkurmay Başkanımız kendileri ile bu konuda görüşüyorlar, görüşecekler.”
İşin gerçeği de NATO’nun 4. maddesi çerçevesinde bir üye ülke ulusal güvenliği, sınır bütünlüğü ya da bağımsızlığı tehlike altına girmesi halinde istişareler için diğer üye ülkeleri toplantıya çağırabiliyor. Çünkü bir üyenin ulusal güvenliği, sınır bütünlüğü ya da bağımsızlığı diğer bütün üye ülkeleri ilgilendiriyor, onların da ulusal güvenliğine, bütünlüğüne bir tehdit olarak görülüyor.
Sözleşmenin 5. Maddesi bir üye ülkeye yapılan saldırının tüm ülkelere yapılmış bir saldırı olarak kabul edilmesini gerektiriyor
.
Doğrusu, ABD’nin hem terörle ilgili bütün standartlarını, değer ve ölçülerini ayaklar altına almasını, hem de bütün dostlarını kaybetmesini gerektiren bu tehlikeli maceraya neden tevessül ediyor olduğunu doğru tahlil etmek gerekiyor.
ABD bu maceradan Amerika’yı Amerika yapan bütün değerleri, müktesebatı kaybederek çıkıyorsa karşısında bir şey bekliyor olmalı.
Hani Uluslararası ilişkilerde her şey çıkar idi. ABD’nin bu işte nasıl bir çıkarı var? ABD adına düşünüp bu işteki çıkarın hesabını yapabilecek biri varsa beri gelsin.
Doğrusu, ABD açısından da her türlü rasyonaliteden ve çıkardan uzak olan bu tehlikeli maceranın yine geliyoruz tek açıklamasına:
ABD bu işi bağnaz bir dinsel tarih anlayışına tabi olarak götürüyor. Belli ki, Nil’den Fırat’a kadar bir coğrafyayı işgal edecek Siyonist programı adım adım uygulamaya koyuyor.
Bu programda PYD-PKK örgütlenmesi içindeki Kürtleri kendine göre kullanılabilecek ve programını taşıyabilecek, kendilerine hizmet edebilecek bir unsur olarak görüyor.
Onların Türkiye’de veya Suriye’de şimdiye kadar ortaya koydukları faaliyetleri bu stratejik bütünlük içinde başka türlü bir anlam kazanıyor.
Onlar için Kürtlerin kurtuluşu veya Kürt kimliğinin hiçbir önemi yok, önemli olan bu Siyonist program içinde kendilerine yüklenmiş olan rol…
Bu rolü yazanlar belli. Şu ana kadar bu program elbette istedikleri gibi kusursuz sahneye konulamadı. Bundan sonra da konulamayacak. Kafalarındaki plan her ne ise şu anda karşılarında bütün planlarını altüst eden, her adımda revize etmelerine yol açan, revize ettikçe bütün maskelerini bir bir indirip ele güne rezil eden bir Türkiye’yi buluyorlar.
Türkiye bundan sonra da onların bu planlarını uygulamalarına engel olmaya devam edecektir. İntihar etmeye hazırlarsa kimse onların canlarının tasasına düşmeyecektir.
#Türkiye
#Suriye
#Afrin
#PKK
#NATO