Başlarda Esad karşıtı hamaseti o kadar güçlü gösterdi ki, görenler, duyanlar Esad'a karşı bir ABD müdahalesinin eli kulağında olduğunu düşündü, ancak zamanla Esad yerine DEAŞ diye başka bir hedef uğruna Esad'la işbirliğine bile gitti.
ABD elbette bütün bir sistemi tek başına kontrol edebiliyor değil. Belki böyle bir arzusu var ancak sistem içerisindeki bir takım mekanizmalar ve krizler marifetiyle dengeleniyor. Bazen de dengelenmek için olağanüstü bir çaba sarfediyor. Devletler arasında, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması konusunda bir ihtilaf belirdiğinde kendi kendilerine atfettikleri âkil insanlar rolüyle ihtilaf ağırlaşmadan ve derinleşmeden çözüm geliştirmek için yeteri kadar caydırıcı güçle donatılmış olmayan
Taraflar karşılıklı birbirlerini suçluyor, bir tasarının gündeme getirilmesi gündeme getiriliyor ve henüz tasarı halindeki tasarıya karşı Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden birisi ya da birkaçı veto kartını açınca kurabiyeler masada bırakılıp kalkılıyor.
Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından türlü şantajla BM Güvenlik Konseyi'nin istediği şekilde çalışmasını sağlayan ABD'nin 2000'li yıllarla birlikte gücünün aşınması sistemin zaaflarının çok daha net bir şekilde gözükmesini, daha derinden hissedilmesini sağladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın artık adalet beklentisindeki kesimler tarafından düstur haline getirilen “Dünya beşten büyüktür” sözü bir revizyon arayışının ifadesi olmaktan ziyade sistemin reformuna duyulan ihtiyacın bir ifadesi olarak ele alınmalı.
1990'lı yılların ortasından itibaren, özellikle BM Genel Sekreterliği'ni yapan Kofi Annan döneminde BM'in değişen dünyaya uyumunun sağlanması gerektiği, bu sebeple sistemin reforme edilmesi ihtiyacının bulunduğu dile getiriliyordu. Kofi Annan bu ihtiyacı dikkate alarak bir takım reform tasarıları da hazırlamış, özellikle ABD'nin o dönemki güç fazlasını sistemin reforme edilmesinde kullanabileceğini düşünmüştü. ABD ise o dönem BM'in icracı organı Güvenlik Konseyi'nde çok ciddi sorunlar yaşamadığından ya da yaşadığı sorunları çözebileceğine inanmasından bu gibi reform laflarına kulaklarını tıkadı. Ufak çaplı bir takım değişikliklerle BM'nin Soğuk Savaş sonrası düzene hazırlandığı iddia edildi.
Zaten özellikle neo-con olarak anılan Cumhuriyetçi Parti içerisindeki bir gruba göre BM gibi bir örgüte ABD'nin Soğuk Savaş sonrasında ihtiyacı da kalmamıştı. Bu kanaatin en belirgin uygulamasını Irak Savaşı'nda gördük.
Ancak Yugoslavya'nın parçalanmasından Irak Savaşı'nın ikinci safhasına kadar yaşananlar ABD'nin gücünün kapasitesini ve sistemsel bir takım patolojileri de ortaya koydu.
Amerikan askeri gücünü coğrafi anlamda sınırsız biçimde genişleten Bush doktrininin ardından gelen Amerikan askeri gücünü kontrolsüz bir biçimde geri çeken Obama doktrini, daha bilinen adıyla “smart power”ı, ifrat ve tefrit konusundaki kabulleri paramparça etti.
Devletlerin güçsüz ya da yetersiz olmadığı yerlerde ise devlet dışı aktörler tarafından. Irak ve Suriye'de ortaya çıkan DEAŞ bu durumun en çarpıcı örneği.
ABD'nin önemli gazetelerinden
a sızdırılan Kerry'nin ses kaydı yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız ABD dış politikasının seyri üzerine tartışmaları iyice şiddetlendirecek. Obama'nın özellikle muhafazakarlar tarafından
benzetildiği, yatıştırma politikasının mimarı
ile karşılaştırıldığı bilinen bir durum. Kerry bu tartışmaları Amerikan askeri gücünün diplomasiyi desteklemediği yakınması üzerinden yeniden gündeme getiriyor. Ses kaydından öyle anlıyoruz ki
r.
Peki bu görüş ayrılığı neden şimdi ortaya çıktı? Kerry, Obama'nın dört yıldır dış işleri politikalarını yürütürken
Suriye konusu bu tartışmaların da odağında. Ama tartışmaların soruna çözüm amacıyla değil sorunu araçsallaştırmak amacıyla yürütüldüğü söylenebilir. Diğer bir deyişle
Kerry'nin de Suriye krizinin faturasını Obama'ya bırakarak bir sonraki dönem için ABD başkanlığı adaylığına hazırlandığı söylenebilir.
Bu arada Irak hükümetinin yukarıda hali pür melalini ifade etmeye çalıştığımız BM Güvenlik Konseyi'nin gündemine, Türkiye'yi şikayet eden bir tasarıyı getirdiğini gördük. Dünyada hiç bir sorunu çözme potansiyeli olmayan BM gündemine bu sorunu itaşımanın kendi iç ironisi bir yana,
Diğerlerinin hepsi bölgede DEAŞ'le mücadele adına Irak'ı daha fazla tahrip ve Irak halkını taha fazla tehcir ve katliam neticesi verecek şekilde bulunurken, Türkiye, bölgede kalıcı olacak bir çözüm için Musul'u sadece kendi halkına, kendi sakinlerine terkedecek bir mücadele programını gözetmek üzere Irak'tadır.
Irak'ta neredeyse işgalci konumunda olmayan ülke kalmamışken, Irak hükümetinin sadece Türkiye'nin varlığına itiraz ediyor olmasının elbet önemli bir anlamı vardı
Türkiye bu topraklardan kendisine karşı doğan güvenlik tehdidine karşı kendi savunma hakkı kapsamında orada; bir de Musul'u yabancı unsurlar eliyle işgal edip bir de Kurtarıcı zulmü yaşatmak isteyenlere engel olmak için.
Üstelik Türkiye'nin bu mevcudiyeti Irak hükümetinin başta onayına, hatta talebine bağlı olarak gerçekleşmiştir. Bu saatte yapılan bu itirazların, bölgede oynanan oyunlara karşı Türkiye'nin attığı adımların fazla oyun bozucu olarak bulunmasından kaynaklanıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.