Kalpsiz bir dünyanın kalp arayışı

04:0021/09/2019, Saturday
G: 21/09/2019, Saturday
Yasin Aktay

Adalet mi merhamet mi ikileminde kalındığında modern dünyanın tavrını adaletten, hatta adaletin de nicel sınırları içinde, mesela eşitlik olarak ortaya konulmasından yana tavır koyduğunu biliyoruz. Adalet ve merhamet ilişkisi üzerine arka arkaya yazmış olduğu 7 yazısındaErol Gökamodernizmin bu çarpıcı tercihiyle ilgili komplikasyonları da ortaya koydu.Yaşadığımız dünyada rasyonalizmin demir kafesine dönüşen niceliğin bu egemenliğinin hepimizin hayatında hissedilen tezahürü merhamet yoksunluğundan

Adalet mi merhamet mi ikileminde kalındığında modern dünyanın tavrını adaletten, hatta adaletin de nicel sınırları içinde, mesela eşitlik olarak ortaya konulmasından yana tavır koyduğunu biliyoruz. Adalet ve merhamet ilişkisi üzerine arka arkaya yazmış olduğu 7 yazısında
Erol Göka
modernizmin bu çarpıcı tercihiyle ilgili komplikasyonları da ortaya koydu.
Yaşadığımız dünyada rasyonalizmin demir kafesine dönüşen niceliğin bu egemenliğinin hepimizin hayatında hissedilen tezahürü merhamet yoksunluğundan başka bir şey değil aslında
.


Modern dünyada toplumsal ilişkileri, hukuk, adalet ve sorumluluk ilişkilerini düzenleyen kurumsal tedbirler
insanlarda hiçbir kişisel, duygusal özelliğe yer bırakmama iddiasını da taşıyor.
Ancak hiçbir kurumsal tedbirin beşeri ilişkilerdeki bütün ihtimalleri kuşatma imkanı ve ihtimali olmadığı için, kendisine hiç güvenilmediği için başıboş bırakılmış kişisel özellikler bir kompleks olarak ilk fırsatta karşımıza çıkarlar
.
Tabii ki işin psikiyatrik boyutunu
Göka
daha iyi açıklar. Ama bütün davranışları hukuka, yasaya, kurala, hatta adabı muaşeret kurallarına bağlamış bir toplumsal ilişkiler düzeninin ürettiği komplikasyonlar bütün insanlığa çok pahalıya mal oluyor. Moderniteye sadece bu açıdan baktığımızda göreceğimiz çok şey vardır.

Aydınlanma ile birlikte tasarlanmış bir proje olarak modernite insan hakları ihlallerini durdurmayı ve insan hayatının önemini artırmayı hedefleyen bir dizi ayrıntılı kurallar ve kurumlar bütünü ortaya koydu. Oysa bu esnada, bu kuralların ve bu kurumların gölgesi altında yine insanlık tarihinin en yüksek sayıda ölümlü savaşları kayda geçti: tek bir savaşta ölen insanların sayısı bütün insanlık tarihinde yaşanmış savaşlarda ölen insanların sayısına ulaştı. Etnik, dinsel veya sınıf farklılığına dayalı ayırımcılık biraz daha komplike ve acımasız şekiller aldı. Binlerce insanın hayatı bazı geçici çıkarlar uğruna feda edilmekte ve savaşlar her geçen gün daha kötü sonuçlar veriyor ilh.

Daha önce değindiğimiz gibi kadın cinayetleri dediğimiz hadiselerle ilgili bir ton tedbir alındığı halde, tedbirler alınmadığı dönemlere nazaran aile içi kadına ve çocuklara şiddet olaylarında patlama düzeyinde artışlar olmaktadır.
Hayatında hiçbir etkisi, kendisine hiçbir zararı olmadığı halde, hayatının hiçbir yerinde karşısına çıkmamış
“yabancı”ya, burada özelde Suriyeliye karşı
, hangi koşullarda ülkesine sığındığını bildiği, her gün televizyonlarda seyredip gördüğü halde sergilenen tepkiler mesela, neyin göstergesidir? Bir gece ansızın yağan bombaların ardında yiten, darmadağın olan hayatlara karşı hiçbir empati beslemediği gibi,
o hayatlardan arta kalanlar sadece gözünün kıyılarına vurdu diye bir fiske de kendisi atarak katliama bulunduğu yerden katılanlar
, bunu hangi eksikliklerini telafi etmek için yaparlar acaba?
Bugün sağlık alanında Türk halkının 17 yıl öncesine nazaran bütün dünyanın gıpta ile baktığı bir hizmet seviyesi yakalanmış durumda. Bu hizmetlerden faydalanmaktan yana hiçbir mahrumiyet yaşamayan insanların bile diline pelesenk olmuş “
Suriyeliler ücretsiz ve sırasız tedavi oluyor, biz ise sürünüyoruz”
yollu vesveseler bu merhamet yitiminin semptomları değil mi?
Sosyal devlet anlayışı bile merhameti insanın insafına bırakmayarak, devletin garantisi altına almaya çalışan bir yaklaşım sergilemekle doğru mu yapmıştır acaba?
Devletin merhamet siyasetini takip etmesi, bu konuda devlet ve sivil toplum arasında birbirine bulaşmayan bir işbölümünde ısrar etmemesi şartıyla kötü bir şey değil elbet. Ancak devlet neticede yönetenlerin inisiyatifinden, merhamet kalitelerinden, ekonomik imkanlarından azade değildir ve devlet bütün insani durumlara hiçbir zaman yetişemez.
Bu durumda insani yardım duyguları ve pratikleri köreltilmiş insanların yol açtığı boşluk toplumun da felaketi olur.
Yıllarca bu toplumun kendi sivil yardımlaşmasını, dayanışmasını
“sadaka kültürü”
diyerek aşağılayanlar ve onu sosyal devletin işini yapmaktan alıkoyan lüzumsuz bir uğraş olarak niteleyen bir sol veya sosyal demokrat siyaset oldu. Onlara göre bunların yaptığını devlet belli kurallar ve ölçüler içinde yapmalıydı.
Oysa bugün aç olan, muhtaç olan, kanası yaramakta olan insanların acil sorunlarını çözen bir yaklaşım değildir bu.

Sol siyaset bu yolu mevcut sistemin çelişkilerini yumuşatan gereksiz bir işgüzarlık olarak niteledikçe hem beşeri varlığın genel dinamiklerini anlamaktan uzak kalmış oluyor hem de sadece merhamet yoksunu olduğunu sergilemiş oluyor.

Oysa merhamettir işin esası ve bu merhameti eksik bıraktıkça Karl Marx’ın dediği gibi “kalpsiz bir dünya içinde insanların bir kalp, ruhsuz bir dünya içinde bir ruh arayışı” belirler değişimin bütün dinamiklerini.
#Erol Göka
#Karl Marx
#Sadaka
#Modernite
#Aydınlanma
#Suriyeli