Türkiye’nin Libya’daki varlığı hiçbir yanıyla Libya halkına karşı bir savaş maksadı taşımıyor. Bilakis Libya halkına karşı yürütülen sistematik saldırıları ve işgal girişimini durdurmak üzere bizzat Libya halkını temsil eden meşru hükümetin talebi üzerine, Libya’ya gidiyor.Şu anda Libya’da bulunan ve hepsi de Libya meşru hükümetini yıkmak üzere faaliyette bulunan yabancı güçler var.Bunların hepsi kendini savunma gücünden yoksun bırakılmış Libya meşru hükümetinin üzerinde akbabalar gibi dolaşıyor.
Türkiye’nin Libya’daki varlığı hiçbir yanıyla Libya halkına karşı bir savaş maksadı taşımıyor. Bilakis Libya halkına karşı yürütülen sistematik saldırıları ve işgal girişimini durdurmak üzere bizzat Libya halkını temsil eden meşru hükümetin talebi üzerine, Libya’ya gidiyor.
Şu anda Libya’da bulunan ve hepsi de Libya meşru hükümetini yıkmak üzere faaliyette bulunan yabancı güçler var.
Bunların hepsi kendini savunma gücünden yoksun bırakılmış Libya meşru hükümetinin üzerinde akbabalar gibi dolaşıyor
. Hafter’in Libya nezdinde hiçbir toplumsal desteği ve meşruiyeti yok. Bilakis işlemiş olduğu savaş ve insanlık suçları dolayısıyla uluslararası toplum nezdinde suçlu durumunda ve eninde sonunda yargılanacak olan biri.
Onun bu suçlarını destekleyerek el koyacağı kaynaklardan payını alan yabancı güçler aşikar. Bunların başında Birleşik Arap Toplulukları geliyor.
İslam dünyasında nerede bir fitne varsa altında bu devletin olması artık herkesin zihnine ve gözüne kazınan bir bilgi. Bu devlete diyorsak da tabii ki halkını ve hatta bir çok yöneticisini de tenzih ederiz.
Muhammed bin Zayid’in demokrasi korkusu ve nefreti büyük ölçüde kişisel bir takıntının ürünü. Libya’da hiçbir doğal kaynak olmasa da, halkını temsil eden bir yönetim olarak Trablus hükümetinin varlığı, MBZ için fitne ateşini yakmaya yeter bir sebep olacaktı.
Nefret ettiği demokrasi, ama demokrasiye karşı savaşını terörle mücadele başlığı altında pazarlamaya çalışıyor.
İslam dünyasında terörün kaynağı ve baş sorumlusu birinin kendisini terörle mücadelenin kahramanı gibi lanse etmesinin hiçbir inandırıcılığı yok.
Libya’daki en büyük terörist kendi desteklediği ve eline silah vererek bütün Libya’yı işgal ettirmeye çalıştığı Hafter’in kendisi.
Hafter’in Libya’daki en büyük destekçisi de en çarpık selefi anlayışıyla hareket eden ve yine bizzat BAE tarafından desteklenen unsurlar. İslam adına lafızcılık diyorsanız, bağnazlık diyorsanız, başkasına tahammülsüzlük diyorsanız, radikallik diyorsanız başı kendilerine “selefi” diyen, ancak açıktır ki, Selefi Salihinin anlayışıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan onlar çekiyor ve bunlar Libya sahasında bizzat SA ve BAE tarafından besleniyorlar. Geçtiğimiz günlerde Sirte’yi darbeci-işgalci Hafter güçlerine hiç direnmeden teslim ederek kendi halklarına da ihanet ettiler.
Hafter’in saflarında Sudan’dan ve Afrika’nın bir çok ülkesinden getirilen paralı askerler de savaşıyor ve darbeci yönetim bunların omuzlarında ayakta tutulmaya çalışılıyor.
Kısaca BAE’nin Libya’da müdahalesi çok açık, darbe ve işgal boyutunda ve bu amaçla Libya halkına istikrarsızlık, ölüm, iltica ve yoksulluktan başka bir şey getirmiyor.
Bugün Libya’da Hafter’in yol açtığı bu istikrarsızlık yüzünden evini yurdunu terk edip başka ülkelere göç etmek durumunda kalanlar Libyalılar.
Tabi Libya’da Hafter’i sadece BAE desteklemiyor. Mısır ve Fransa’sından, Rusya’sına, hatta bir yere kadar ABD de destekledi.
Bu destek BM’in Libya’yı temsilen sadece Trablus yönetimini tanımasına ve darbeci Hafter’i savaş suçlusu ilan etmiş olmasına rağmen devam ediyor.
Hal böyle iken Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından TBMM’den geçtiğimiz hafta geçen “Libya’ya asker gönderme tezkeresinin kınandığı” açıklandı Açıklamanın en dikkat çeken ve skandal niteliğindeki ifadeleri ise “Türkiye’nin bu hamlesi (nin), Libya’nın güvenlik ve istikrarı, aynı zamanda
Arap ülkelerinin ve bölgenin güvenliği
için tehdit oluşturuyor, zira uluslararası anlaşmaları ve ilkeleri açıkça ihlal eden bu karar,
bir Arap ülkesinin iç işlerine karışmak
anlamına geliyor” şeklindeydi.
Daha önce de değişik vesilelerle söyledik, genelde Arap Birliği, bu sefer münhasıran SA, Araplığını genellikle sadece Türkiye karşısında hatırlıyor, neden acaba?
İran, Rusya, ABD, Fransa, İsrail gibi hepsi de Arap olmayan bütün ülkeler Suriye’nin altını üstüne getirirken, bir milyona yakın Arap sivilin canına kıyarken, 12 milyonunu da evinden yurdundan ederken, Arap-İslam tarihi kültürel varlıklarını yerle bir ederken Araplığını hatırlamayan SA, Türkiye daha fazla Suriyeli Arap ölmesin, daha fazlası tehcir edilmesin, Suriye daha fazla yıkılmasın diye müdahale edince Suriye’nin Arap ülkesi olduğunu hatırlayıvermişti.
Aynı şey Libya’da da sözkonusu.
Libya’da, Arap-Libya halkına rağmen herkes cirit atıyor. Libya halkının bizzat kendisinin razı olarak davet ettiği bir tek Türkiye
,
ama buna Araplık adına itiraz eden SA.
Bu çelişki bir ayıp olarak yeter de artar bile aslında
.
Ama hazır elimiz değmişken şimdi bir Arap olarak kendilerine yapabilecekleri ama ihmal etmekte oldukları bir görevlerini hatırlayalım:
Şu anda Rus-İran ve Esad bombardımanı yüzünden İdlib’den göç etmek zorunda kaldığı için şu kış şartlarında perişan olan Arap kardeşlerimiz var. Bir zahmet onları bombalayan Rusya’ya da, Esed’de de Arapları öldürdükleri ve evlerinden sürdükleri için bir kınama yapsınlar.
Bırakın kınamayı, bu bombardımandan kaçan Arap siviller Suudi Arabistan’ın değil Türkiye’nin yolunu tutuyorlar.
Nedeni, bombalanan Libyalı sivillerin yine Suudi Arabistan’dan değil de Türkiye’den yardım istemeleriyle aynı değil mi?
Bu da bir ders ve ibret olarak yetmiyorsa, daha ne diyelim?
#TBMM
#Muhammed bin Zayid
#Libya
#İdlib