“Gençliğimiz nerede” diyenlerdenseniz

04:0031/08/2019, Cumartesi
G: 31/08/2019, Cumartesi
Yasin Aktay

İyiliği yapıp denize atmak, deniz bilmese bile hâlık’ın bilmesini yeterli görmek, bir elin verdiğini öbür ele hissettirmemek, gerçek anlamda salt (muhlis) iyilik için iyiliğin adabındandır. O yüzden iyilik yapanların bunun reklamını yapmaktan kaçınmaları o iyiliğin zarfıdır. İşin içine riya karışınca ameller boşa çıkar, hele bir de bu riya iyilik yapılanlara yönelik bir başa kakmaya dönüşünce hiç yapılmasa daha iyi olacak bir işe dönüşür. Yaptığınız iyiliklerin bir de eziyete dönüşmesi kaçınılmaz

İyiliği yapıp denize atmak, deniz bilmese bile hâlık’ın bilmesini yeterli görmek, bir elin verdiğini öbür ele hissettirmemek, gerçek anlamda salt (muhlis) iyilik için iyiliğin adabındandır. O yüzden iyilik yapanların bunun reklamını yapmaktan kaçınmaları o iyiliğin zarfıdır. İşin içine riya karışınca ameller boşa çıkar, hele bir de bu riya iyilik yapılanlara yönelik bir başa kakmaya dönüşünce hiç yapılmasa daha iyi olacak bir işe dönüşür. Yaptığınız iyiliklerin bir de eziyete dönüşmesi kaçınılmaz hale gelir.

İyilikleri konuşmaktan yana bu tür çekincelerin ortaya çıkardığı paradoks, ortada kötülüklerden başka konuşulacak bir şeyin kalmaması oluyor.
Kötülük konuşunca biz de kirleniyor, biz de o kötülüğün havasından etkileniyor biz de kötüleşiyoruz.
Oysa belki kendi yaptığımız iyilikleri değilse de şahit olduğumuz iyilikleri konuşarak başka türlü bir dünyanın, başka türlü davranışın varlığını haber verip bu davranışları fiili tavsiyeye dönüştürebiliriz.
Bir analiz var mesela. Seksenli, doksanlı yılların İslamcılarının çocukları bugün iktidar yüzü görmüş, gençlik ideallerinden uzaklaşmış, devletle bütünleşmiş babalarının hallerinden memnun değiller.
Tepkilerini de ebeveynlerinin temsil ettiği ne varsa ondan uzaklaşmak şeklinde gösteriyorlar.
Gezi hadiseleri
esnasında bu analizi doğrulayacak çok sayıda örnekle karşılaştık. Ebeveyni meşhur İslamcılardan gençler Gezi olaylarında boy gösteriyordu.
Kuşaklar arası bu farkın üzerinde çok durmak, bunun genel geçer bir kural haline gelmiş olduğunu düşündürtür tabi ve konuşuldukça bir gerçekliğe dönüşme riski de oluyor. Oysa bu tür örnekler varsa da bunlar kural değil. Kural olsaydı 15 Temmuz’da yine aynı gençler babalarıyla yarışırcasına o müthiş mücadelenin ön safında yer almazlardı.
Geçtiğimiz kurban bayramında şahit olduğum birkaç hadiseyi tam da yeri gelmişken aktarmam gerekiyor. Mutat üzere bayram ziyaretlerimizi yapıyoruz ailece. Çocukluk yıllarından arkadaşım, eskiden şehrimizin iyi bir esnafı, şimdi kendi halinde iyi bir işadamı Ayaz Akkoyun’u ziyaret ettim. Biraz sohbetten sonra sosyoloji eğitimi almış, şimdi yüksek lisans yapmakta olan büyük oğlu
Huzeyfe’
yi soruyorum. “O
Nijer
’de” diyor. “Hayrola ne işi var
Nijer
’de?” diye soruyorum. “Diyanet’in gönüllüler ekibinde görev alarak kurban dağıtmaya gitti” diyor.

Ne yalan söyleyeyim, beni çok duygulandıran bir haberdi bu. Bayramda istediği şekilde ve istediği yerde tatil yapma keyfi dururken bu çileli yollara talip olan, hayatının baharında bir genç kardeşimiz.

İstisna mı bu? Değil. Az sonra bir telefon alıyorum, bizim Erzincan’lı
Doktor Talha Karadoğan
, bayramlaşmak için arıyor.
Doksanlı yılların başlarından beri babası Birol’le arkadaşız, o yıllarda kendisi küçük bir çocuktu. Büyüdü, okudu tıp doktoru oldu, uzmanlığını yapıyor ve şimdi babasından bağımsız kendisiyle ayrı bir dostluğumuz var. “Neredesin?” diye soruyorum, “
Çad
’tayım,
Gaoui Mülteci Kampı
nda” diyor. “Hayrola ne işin var orada?” diyorum. Anlatıyor:
Orta Afrika Cumhuriyeti’
nde çıkan iç savaştan kaçıp dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan komşu ülke Çad’a sığınan Müslümanlar, Gaou Mülteci Kampında çok zor şartlar altında yaşıyor. TİKA’nın desteği ile kamp alanında yapılan birinci derece sağlık hizmeti ve kardeşlerimizin dertlerine bir nebze de olsa derman olma amacıyla
İyilik Sağlık Derneği
nin bir gönüllüsü olarak geldik. Sağlık hizmetinin yanında aynı bölgede yer alan yetimhanede yetim çocuklarının kullanabileceği, ders görebileceği bir derslik de inşa edilecek”.
“Fesuphanallah” diye ilk tepkimi verdim. Bizim Talha’yı mı, TİKA’yı mı, İyilik Sağlık Derneği’ni mi tebrik edeyim derken, tabii ki bir yandan da bunun yeni Türkiye’nin aslında uzun süredir yaşamakta olduğumuz, buna alıştığımız için de artık büyüklüğü gözümüzden kaybolan sıradan bir manzarası olduğunu hatırladım. Yine de Talha’ya sormadan edemedim: “Sen devlette çalışan bir doktorsun, kurumdan görevli mi gittin?”.
“Hayır, yıllık iznimi kullanıyorum burada”
demesin mi?.
Gel de utanma, duygulanma, coşma, sevinme. Sen ne güzel insansın be Talha!
Biliyorum senin gibiler çok ve bize gündelik siyasetin bu karamsarlık, kötümserlik ve kötülük bulaştıran havası içinde bir ilaç gibi şifadır varlığınız.
Talha ve Huzeyfe
ile birlikte onlarca genç aynı yerlerde, yüzlercesi-binlercesi başka yerlerde gönüllü olarak buna benzer hikayeleriyle görev aldılar, alıyorlar biliyorum.
İşte, “gençliğimiz nerede?” diyenlere güzel örnekler. Bu gençler elbette geçmişten gelen bir miras, ama geleceği inşa edecek güzel, açık ve cesur yürekler.

TÜRGEV’inde, TÜGVA’sında, Ensar’ında, İlim Yaymasında, IHH’sında ve ismini sayamadığım bir çok kurumun çatısı altında hiçbir kariyer endişesi taşımadan da, sadece iyilik için, insani yardım yolunda canını dişine takmış çalışan gençler var. Kalpleri başkaları için, mazlumlar için, ümmet için çapan gençler…

Yeni bir Asım’ın nesli geliyor, kimse endişe etmesin
. Belki bizim zamanımızdakinden bile daha güzel, daha vizyonlu, daha samimi.
Bırakalım artık “biz gençken” veya “bizim zamanımızda” edebiyatını.
Belki zamanında denizden bile saklanan iyilik öncülerinin bir semeresidir bu, Allah bilir, ama o iyinin etkisini daha fazla yaymak için ondan da konuşmak gerekir, bunu bilirim.
BİR MUALLİME-İ EVVEL: ŞULE YÜKSEL ŞENLER

“İyilik öncülerinin semeresi” demişken, en zor zamanlarda ortaya koyduğu müstesna mücadelesiyle bugün bahsettiğimiz gözümüzü aydınlatan bu güzel nesillerin yetişmesinde büyük emeği olmuş çağımızın tartışmasız İslam kahramanlarından Şule Yüksel Şenler hanımefendi, rabbine kavuştu.

Mehmet Akif
’ten sonra
Necip Fazıl’ı
Cumhuriyet dönemi İslami uyanış için muallime-i evvel diye nitelenebilirse, aynı niteleme kesinlikle Şule Yüksel’e Müslüman hanımlar için yapılabilir. O Cumhuriyet dönemi Müslüman kadınların muallime-i evveliydi.

Müslüman kadınların birey olma, iradelerine, özgürlüklerine sahip çıkma ve sadece Allah’a kul olma mücadelesini en güzel şekilde ortaya koydu. Bu güzellikle noktaladı ömrünü, Rabbine kavuştu. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.

#Gezi Parkı
#Talha Karadoğan
#Orta Afrika Cumhuriyeti
#TÜRGEV
#TÜGVA
#Mehmet Akif Ersoy
#Necip Fazıl Kısakürek