Yarın Türkiye için, Türkiye halkının son sözünü söyleyeceği önemli bir karar günü. Yoğun ve sert geçen bir kampanya sürecinde özellikle “hayır” cephesinin propagandasını büyük ölçüde sık tekrarlanmaktan başka bir karşılığı olmayan algı vur-kaçları üzerinden yürüttüğüne tanık olduk. “tek adam”, “diktatörlük”, “bütün yetkilerin bir kişide toplanması”, “meclisin yetkilerinin azaltılacağı”, “yasama, yürütme ve yargının hepsini cumhurbaşkanının belirleyeceği”, “kendi çocuklarını askerden kurtarmak için milletvekili yapacakları” gibi her birini neresinden tutup düzelteceğinizi bilemeyeceğiniz türden ezberler.
Aslında büyük sorun şu ki, bilhassa CHP, belli ki, oylanacak sistemde Recep Tayyip Erdoğan'ın veya AK Partili bir cumhurbaşkanıın sürekli olarak sistemin başında kalacağını ve hatta her seçimde oyların salt çoğunluğunu daha ilk turda alacağı bir senaryo üzerinde kurmuş bütün tahayyülünü.
Hatta kuvvetle muhtemel olan senaryo Erdoğan dışındaki bir cumhurbaşkanı adayının ancak ikinci turda seçilecek olmasıdır.
Kılıçdaroğlu malum gafını yaptıktan sonra kendini izah etmek için yaptığı açıklamada bunu son derece veciz (!) bir biçimde ifade etmişti. Diğer yandan, aslında bu işin asıl büyük çözümü ve eninde sonunda olması mukadder olan şey, CHP'nin de halka yaklaşması, halkla gerçek bir diyalog kurup halkla barışması ve halk düzeyinde yüzde ellilere talip olmasıdır.
Algı operasyonlarından biri de tam son günlerde ortaya saksağan gibi atılan ve anayasa değişiklik paketinin cumhurbaşkanına
” yetkisi verdiği iddiasıdır. Deniz Baykal bunu söyledi ve bunda ısrar etti. Herkes doğal olarak paketin hangi cümlesinin, ifadesinin veya kelimesinin böyle bir şeyi hangi mesafeden, uzaktan veya yakından ima ettiğini aramaya koyuldu.
Bir deli bir kuyuya bir taş atar da kırk akıllı çıkaramazmış ya. Deli rolü yapan bir akıllı bu taşı atıyorsa arkasından başka bir şey aramak lazım tabi.
Daha önce defalarca dile getirildi:
I. Cihan Harbi gayyasından bize bir vatan kurtaran Gazi Meclisin üyeleri 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye'nin rejiminin ne olduğunu karara bağladılar. Bu konuda toplumsal bir konsensüs olduğu muhakkak.
ve dolayısıyla sosyoloji ya da siyaset biliminin değil ruh hastalıklarının ihtisas alanına girmektedir.
Tam aksine, yürütmenin bir elde toplanması, Türk tipi Cumhurbaşkanlığının gereği olarak bölmeyi değil birleştirmeyi amaçlamaktadır. Tam da bundan dolayıdır ki PKK bu referandumla birlikte kalan son heveslerini, umutlarını ve beklentilerini tamamen yitirmiş durumdadır. Yine bu sebeple
16 Nisan'da sandıktan çıkacak “Evet”, bölücü-emperyalist heveslere vurulacak en etkili darbe, Türkiye'nin birliğinin ve dirliğinin en net kararı olacaktır.
Son bir hafta içerisindeki benzer onlarca yayından birkaç tanesinin zikredilmesi esas hedefi ortaya koyacak belki de.
adlı bir dergi “Türkiye diktatörlüğe kayıyor” diye bir başlıkla çıktı okuyucusunun karşısına.
Yaklaşık aynı günlerde ABD'deki bir gazetede yazan
Barkey'e göre referandumda “evet” çıkmasının ardından Venezüela'da ne olmuşsa Türkiye'de de aynısı olacaktı.
İnanıyoruz ki bir demokrasi şöleninin neticesinde karar alma süreçleri daha etkili hale gelmiş olacak, istikrar temin edilmiş olacak, en ufak bir toplumsal ya da siyasal hadiseden
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.