Suriye’de rejim güçlerinin sivillere yönelik gerçekleştirdiği operasyonlardan sonra yedinci yılını tamamlamak üzere olan iç savaşa ilişkin temel sorun bir kez daha tüm yakıcılığı ile kendisini gösterdi. AslındaCumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan,Fransa ziyaretindeFransa Cumhurbaşkanı Macronile birlikte sorunun kökenine ilişkin gerçekçi tespitlerde bulunmuşlardı.ErdoğanSuriye rejimiyle kalıcı ve adil bir barış ortamının yaratılmasının imkansızlığının altını çizerkenMacronsorunu tüm çıplaklığıyla
Suriye’de rejim güçlerinin sivillere yönelik gerçekleştirdiği operasyonlardan sonra yedinci yılını tamamlamak üzere olan iç savaşa ilişkin temel sorun bir kez daha tüm yakıcılığı ile kendisini gösterdi. Aslında
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan,
Fransa ziyaretinde
Fransa Cumhurbaşkanı Macron
ile birlikte sorunun kökenine ilişkin gerçekçi tespitlerde bulunmuşlardı.
Suriye rejimiyle kalıcı ve adil bir barış ortamının yaratılmasının imkansızlığının altını çizerken
sorunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren şu tespiti yapmıştı:
“Türkiye’nin kucak açtığı üç milyondan fazla mülteci DAEŞ tehdidinden değil rejimin şiddetinden kaçtı.”
Dolayısıyla eğer Suriye’de kalıcı bir çözüm aranıyor ve isteniyorsa bunun alternatiflerinin muhakkak Esed rejimini dışarda bırakması gerekiyor. Yaşanan son gelişmeler bu gerçeği bir kez daha tüm çıplaklığıyla göstermiş oldu.
Esed rejiminin özellikle İdlip eksenli gerçekleştirdiği operasyonların ardından yüzlerce sivil insanın hayatını kaybetmesi ve 2 milyona yakın yeni bir mülteci dalgasının Türkiye sınırlarına doğru hareketlenmesi Suriye’de esas tehdidin DAEŞ değil Esed rejimi olduğunu bir kez daha tescillemiş oldu.
DAEŞ, özellikle Batı dünyasının dikkatini başka bir yöne çekmek ve Esed rejiminin ölümü gösterip sıtmaya razı etmek maksadıyla bilinçli bir şekilde alan açtığı tali bir tehdit unsuru olarak belirdi.
Suriye’de halk ayaklanmasının ilk iki yılında sahada oldukça güç durumda kalan Esed rejimi o dönem, ılımlı muhaliflerin sahaya hakim olmasını engelleyebilmek ve bu güçleri geriletebilmek için DAEŞ, PYD-YPG gibi terörist unsurlara sahayı terk etti ve yaratılan
DAEŞ hayaleti üzerinden Baas rejiminin “ilerici, laik” karakterinin Batı dünyasında akredite olmasını amaçladı.
Bunda da bir ölçüde başarılı oldu.
Diğer taraftan kendi yarattığı, sahada karşılığı olmayan bu terör örgütlerinden kontrol sağladıkları lokasyonları geri almak, toplumsal bir meşruiyete sahip ılımlı muhalif gruplardan almaktan daha kolay olacaktı. Özellikle Batı dünyası Esed rejiminin bu kirli tuzağını göremedi veya değişik saikler ve hesaplarla görmek istemedi.
Suriye olaylarının ilk dönemlerinde
adı altında hem sahada hem siyaseten etkili bir diyalog forumunun oluşmasına öncülük eden ABD yönetimi, Esed rejiminin yarattığı DAEŞ hayaletine bu terörist organizasyonu yaratan koşullardan ve rejimden daha çok odaklanarak Suriye’de çözümü geciktirecek bir takım kararlar almaya başladı.
PYD-YPG terörist organizasyonlarının sözde DAEŞ’e karşı mücadele adı altında eğitilmesi ve donatılması bu yanlış kararların başında geliyordu. Türkiye’nin itirazlarına rağmen hâlâ devam eden destek dolayısıyla DAEŞ terör örgütünden temizlenen lokasyonlar başka bir terör örgütünün, PKK’nın Suriye uzantılarının denetimine ve insafına terkedilmiş oldu.
Bu süreçte PYD-YPG, DEAŞ ve Suriye rejimi arasında adı konulmamış ittifak çok fazla kimsenin dikkatini çekmedi. Bugün İdlip ve çevresinde yaşanan gelişmeler çerçevesinde artık bu adı konulmamış ittifak üzerine daha rahat konuşabilecek duruma geliyoruz.
Esed rejimi ülkedeki ılımlı muhaliflerin ezilmesi karşılığında PYD-YPG’ye Suriye’nin kuzeyinde sınırlı bir egemenlik vaat etmiş gözüküyor. Böylelikle Türkiye’ye dönük bir tehdit yaratarak Türkiye’nin tarihsel ve kültürel bağlara sahip olduğu bu bölgeyle bağını kesecek de bir adım atmayı amaçlıyor. Bu esnada, tüm taraflar açısından oldukça kullanışlı bir başka terörist organizasyon DAEŞ de hazır kıta bekletiliyor.
Dolayısıyla bugün geriletildiği iddia edilen DAEŞ terör örgütünün Esed rejiminin zora düşmesi durumunda Suriye içerisinde tekrar ilerleyeceğini (!) öngörmek mümkün.
Rejim DAEŞ’in ipini çözdükçe bu terör örgütü ilerliyor, ipini kıstıkça geriliyor.
İdlip’te rejim operasyonlarının “başarısız” olması halinde DAEŞ’in geri dönüşü de bu çerçeve dikkate alındığında mümkün hale geliyor.
Kısacası hem PKK’nın Suriye uzantıları PYD-YPG terör örgütlerinin hem de DAEŞ’in Esed rejimi tarafından kullanışlı birer iç ve dış politika aparatı haline dönüştürüldüklerini tespit etmeden Suriye’de üretilecek tüm politikalar başarısız kalmaya mahkûm.
Malum, bataklık kurutulmadan sivrisinek ilaçlaması yapmak çözüm değil.
Suriye’deki sorunun asıl kaynağı Esed’dir ve aslan ismi taşısa da yaptığı şey tam tilkilik, muhatapları ise kurtlar. Adı aslan olan bir tilkinin kurtlarla dansını hayretle ve ibretle izliyoruz.
#Recep Tayyip Erdoğan
#Suriye
#Esed
#PKK