Dün Cuma günü Yeni Zelenda’da Cuma namazı öncesi, iki camiye yapılan ırkçı İslam düşmanı terörist saldırı sadece alçakta katlettiği insanlarla değil, bu katliamla birlikte göstere göstere vermeye çalıştığı mesajlarla da dikkat çekti.Verdiği mesajların ırkçılığı, insanlık dışı boyutu ile insanları öldürürken sergilediği sapıkça zevk, gaddarlık ve vahşet birbiriyle yarışıyordu.Bu saldırıyı basitçe ciddi psikolojik saplantıları veya rahatsızlığı olan bir kişinin münferit bir hadisesi gibi anlayıp öyle
Dün Cuma günü Yeni Zelenda’da Cuma namazı öncesi, iki camiye yapılan ırkçı İslam düşmanı terörist saldırı sadece alçakta katlettiği insanlarla değil, bu katliamla birlikte göstere göstere vermeye çalıştığı mesajlarla da dikkat çekti.
Verdiği mesajların ırkçılığı, insanlık dışı boyutu ile insanları öldürürken sergilediği sapıkça zevk, gaddarlık ve vahşet birbiriyle yarışıyordu.
Bu saldırıyı basitçe ciddi psikolojik saplantıları veya rahatsızlığı olan bir kişinin münferit bir hadisesi gibi anlayıp öyle yansıtmaya çalışacaklar mutlaka olacaktır. Nitekim BBC’nin ilk yayınlarında olay bütün mesajlarıyla birlikte canlı olarak göstere göstere yayınlanmış olduğu halde, “terörist saldırı” ifadesi kullanılmasından sanki ısrarlı bir kaçınma durumu görüldü.
Benzer bir olay Müslüman kökenli biri tarafından yapılmış olduğuna dair ufak bir bilgi kırıntısı karşısında bile hemen “İslami terörizm” masalına sığınarak yayın yapan kuruluşlar bu olay karşısında bile “terör saldırısı” ifadesi kullanmakta çok büyük direnç gösterdiler.
Elbetteki canilerin eylemlerinde baştan sona Hıristiyan-Haçlı terminolojisi kullanmış olmalarına rağmen olayı bir “Hıristiyan terörizmi” olarak görmeyi veya ifade etmeyi asla kabul etmiyoruz.
Bilakis, her zaman dediğimizi tekrarlamak durumundayız. Terörün dini olmaz. İslam’a, Hıristiyanlığa veya Yahudiliğe gerçekten inanan bir insan savunmasız, ibadetlerini yapmakta olan herhangi bir insanın canına kıymayı savunmaz, savunamaz.
Bir Yahudi bile Yahudilikten çıkmadan insan katletmeyi savunamaz.
Bugün İsrail’in yaptıkları her şeyden önce “öldürmeyeceksin” emrini vazgeçilmez bir emir olarak vazeden Yahudiliğin katledilmesidir. O yüzden İsrail’i eleştirmek ile Yahudiliği eleştirmenin aynı şey olmadığını söylüyoruz.
Yeni Zelenda’daki cami saldırısında özellikle Hıristiyan mesajları kullanarak işlenen alçak katliam tam da Müslüman dünyayı Hıristiyan dünyaya karşı kışkırtmak ve böylece karşılıklı olarak beslenecek bir nefret söylemiyle hayal ettikleri bir din savaşını başlatmak isteyen ırkçı, İslam düşmanı unsurlar tarafından özellikle planlanmış olabilir.
O yüzden bu saldırı karşısında özellikle haklı olarak büyük bir öfkeye kapılmış Müslümanların daha dikkatli olmaları gerekiyor.
Bir din grubu adına nefretin bu kadar gösterilerek, bu kadar açık mesajlar verilerek bu kadar nefretengiz bir cürmün işlenmesinin o dine bir fayda sağlamayacağı çok açık.
halde bu mesajlar tam da nefretin yöneleceği bir hedef de gösteriyor olabilir.
Tıpkı DAEŞ terörünün aslı hedefinin İslam ve Müslümanlar olması dolayısıyla, DAEŞ’in kesinlikle İslam düşmanı bir örgüt ve eylemlerini de İslam’a karşı saldırılar olduğunu bugün daha rahat anlıyor olmamız gibi. Bu saldırının dili ve tekniği ile DAEŞ saldırılarının dili ve tekniği birbirine çok yakın. Bir farkla ki, bu saldırı biraz daha teknik ve daha gösterici.
Tabii ki bu bir ihtimal ve kesin bir açıklama değil. Neticede nefretin bir rasyonalitesi yok ve her türlü ihtimal de olabilir.
Ne yazık ki, Dünya bugün özellikle Müslümanlara karşı işlenen nefret suçlarının ciddiyetini yeterince müdrik olmadığı gibi Müslümanları bu nefret suçlarına karşı koruyacak hala ciddi bir önlem yok. Batılı siyasetçilerin her gün bu katillerin kullandığı türden söylemlere çok geniş bir alan açtıklarına hep birlikte tanıklık ediyoruz. Bu nefret söylemlerinin kışkırtıldığı bir atmosferde nesiller yetişiyor ve bütün modernliğine, çokkültürlülük iddialarına rağmen Avrupa her geçen gün bu sorumsuz siyasetçiler yüzünden tam bir ırkçı-nefret sarmalına garkoluyor.
Yeni Zelenda’daki ırkçı saldırının münferit olmadığı, çok iyi çalışılmış, planlı bir saldırı olduğu çok açık.
Katilin gerek bu olayı icra ederken gerek bu olayın dünyaya kendi istediği gibi duyurulması sürecinde destek almaması mümkün değil. Katliam anını bir bilgisayar oyunundaki basitlik ve kolaylıkta yapıyor olması, artık Müslüman katletmenin oyun oynar gibi basit ve kolay olduğu mesajını hiç gizlemeden veriyor.
Müslümanlara karşı bizzat siyasetçiler tarafından kışkırtılan bir İslam nefreti bu tür bir saldırıyı yapacak bir kitleyi de her an her şeyi yapabilecek şekilde bir yerlerde yetiştiriyor.
Katliam için seçilen yer dünyanın en huzurlu ülkesi olarak bilinen Yeni Zelenda. Aynı zamanda bir göçmen ülkesi, yani dünyanın her yanında katlanılmaz sorunlarla karşılaşan insanların yeni bir hayat kurabilmek için sığındıkları en güvenli limanlardan biri.
Göç alan ülke olmak dolayısıyla çokkültürlülük denilen ortam için de ideal bir uygulama alanı sunabilmiş bir ülke.
Çokkültürlülük Müslüman tarihinde ve medeniyetlerinde zaten üzerinde durulmayacak kadar alışıldık, sıradan bir durumdur. Oysa çokkültürlülüğü henüz geçtiğimiz yüzyılda deneyimlemeye başlamış olan Batı dünyası için, bu en mükemmel uygulama örneği içinde bile böyle bir olayın yaşanmasının ayrı bir anlamı var.
Adeta kültür ne kadar çoğulcu olsa da “içinde Müslümanlara yer yok” der gibi.
Bu saldırı, o yüzden aslında bir yandan masum 50 cana kast eden canice bir terör eylemi, bir yandan Müslümanlara yönelik bir nefret saldırısı, bir yandan da aslında Batı’nın modern çağda biriktirdiği bütün değerlerin temeline kasteden bir saldırıdır.
Bu saldırıya zemin hazırlayan ideolojik İslam-düşmanı ortamı siyasetçiler beslemeye devam ettikleri ölçüde bu “batının intihar saldırısı” olarak etki görecektir.
#Yeni Zelanda
#Terör
#Katliam
#DEAŞ