Darbecilerle işgalcilerin kaçınılmaz ortaklığı

04:007/04/2018, Cumartesi
G: 7/04/2018, Cumartesi
Yasin Aktay

“Darbeler başarıya ulaşmış terör hareketleridir” demiştik. Bunu İsrail örneğinden hareket ederek söylemiştik ama istenirse bütün darbelere teşmil edilebilecek bir kuraldır bu. Nitekim Türkiye’de de bütün darbeler terör bahane edilerek yapıldı ama herkesin bildiği büyük sır daha sonra bütün delilleriyle ifşa oldu ki, bütün terör hareketlerini, kendi darbesine bahane oluştursun diye bizzat darbeciler tertipliyordu.Sıradan terör faaliyetlerinden farklı olarak darbeciler mertçe kendi eylemlerine sahip

“Darbeler başarıya ulaşmış terör hareketleridir” demiştik. Bunu İsrail örneğinden hareket ederek söylemiştik ama istenirse bütün darbelere teşmil edilebilecek bir kuraldır bu. Nitekim Türkiye’de de bütün darbeler terör bahane edilerek yapıldı ama herkesin bildiği büyük sır daha sonra bütün delilleriyle ifşa oldu ki, bütün terör hareketlerini, kendi darbesine bahane oluştursun diye bizzat darbeciler tertipliyordu.



Sıradan terör faaliyetlerinden farklı olarak darbeciler mertçe kendi eylemlerine sahip çıkmıyor, terörle birlikte bir de entrika çevirmiş oluyorlardı. 27 Mayıs darbesinin öncesindeki silahlı terör eylemlerinin ardında darbeyi yapacak olan cuntacılar vardı. 1980 Eylül’üne geldiğimizde her gün 15-20 can almaya başlamış olan terör eylemlerinin ve örgütlerinin hepsinin arkasında müteselsil olarak darbeye zemin hazırlamakta olan 12 Eylül darbecileri vardı. Kenan Evren daha sonra bir mülakatında “aslında darbeyi daha önce yapmayı düşündüklerini ama şartların hala olgunlaşmamış olduğunu” açıkça söylemişti. Olgunlaşması beklenen şartlar aslında bizzat kendi kontrollerinde idi.

Amaç darbe ile yönetimi gasp etmek idi, terör bahane idi. Yeterli bahane yok idiyse o bahaneyi oluşturmak lazım gelirdi. O da darbe sürecinin bir gereği idi. Zaten 11 Eylül 1980’de ülkede tam bir iç savaş görüntüsü varken, bir gün sonra 12 Eylül günü bir tabancanın bile patlamamış olması her şeyi yeterince aydınlatmıyor muydu?

Aynı şeyi 28 Şubatçılar başka türlü yaptı. Estirdikleri irtica terörü ile laiklik duyarlılığına hitap eden bir darbe yaptılar. 12 Eylül de, 28 Şubat da böylece darbecilerin estirdikleri terörün zafer günüydü.

İsrail Filistin toprağında yürüttüğü terörle bir darbeden ziyade bir işgalin zeminini hazırlamış oldu. Nihayetinde İsrail devleti dünyada kabul edilmiş bütün ölçülere göre terörizmden başka bir kategoride yer almayacak eylemlerle bir fiili durum yaratarak işgalini tamamlamış, devletini ilan etmiş oldu.

Dünyanın teröre ve işgale, bir halkın kendi toprağındaki hakkına karşı zerre kadar bir duyarlılığı olsaydı İsrail diye bir devlet tanınmazdı, ama tanındı. Çünkü bugünün dünya düzeni terörü, işgali, haksızlığı, kategorik olarak reddeden bir düzen değil. Bunun evrensel uluslararası hukuk olduğunu kimse söylemesin. Dünya uluslararası hukuku böyle olmak zorunda değil. Bunun mutlaka bir alternatifi vardır, geçmişte vardı nitekim, yine olacaktır. Müslümanlar bu hukuku hatırlatmak ve yeri geldiğinde bu hukuku ikame etmek için varlar.

Mısır’da da askeri darbe İhvan’a karşı değil bizzat kendi iradesine, özgürlüğüne ve onuruna sahip çıkan Mısır halkının kendisine karşı yapıldı. Ancak orada da darbeciler kendi darbeleri için zemini yine terörle döşediler. Darbeden önce ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemek için ellerindeki bütün kozları kullandılar. Güvenliği temin etmekle görevli olan askerin başı, kendine meşru zemin oluşturmak için güvenlik açığını alabildiğine geniş tutarak, ülkede bir kaos görüntüsünün olgunlaşmasını sağladı. Darbeyi yaptığında da buna itiraz eden sivil halka ateş açarak binlerce silahsız, sivil masum insanı canice katletti. Ama başarıya ulaşmış olduğu için bu terörün hesabını soracak bir siyasi otorite bulunmuyor. Uluslararası düzen ise başarıya ulaşmış bu terörizmi, bırakın terör olarak nitelemeyi, “darbe” olarak bile nitelemekten kaçınıyor. Bu yetmiyormuş gibi, Mısır’ın darbecisi, kendisine itiraz eden herkesi pişkince de terörist olarak yaftalayabiliyor.

Kendi halklarıyla savaş halinde olan bu darbecilerin hepsi İsrail ile çok iyiler. Mısır halkına karşı yapılmış darbeyi destekleyen ülkeler de, darbeyi yapanlar da işgalci İsrail ile ilişkileri normalleştirmek, onunla arayı iyi tutmak için birbirleriyle yarışıyor. Kendi halkları nezdinde kaybettikleri, daha doğrusu hiçbir zaman sahip olmadıkları meşruiyeti işgalci İsrail ve onu destekleyen ABD nezdinde arıyorlar. Bu düzeyde meşruiyeti sağladıklarında kendi halkları umurlarında bile değil. İşgalci İsrail’in terörist dediği, aslında ülkesinin işgaline karşı en haklı direnişi sergilemekten başka bir şey yapmayan Hamas’a Mısır darbecileri ve destekçilerinin de terörist demesi hiç şaşırtmıyor. Çünkü darbe ve işgal aynı kökten gelen eylemler. Onuruna düşkün bir halk darbeyi de işgal gibi görür. Darbenin içindeki işgalci iradeyi ve işbirliğini ayırt eder.

Nitekim Türkiye’deki bütün darbelerin ilk selam çaktıkları, Türk halkının iradesini teslim almak isteyen uluslararası güçler olmuştur. 27 Mayısçılar da, 12 Eylülcüler de, 28 Şubatçılar da 15 Temmuzcular da darbeleriyle Türkiye’yi emperyalist güçlerin müdahale alanı haline getirmiş, ülkenin anahtarını onlara teslim etmeye tevessül etmişlerdir.

Belki Türkiye örneğinde önceki darbelerle karşılaştırıldığında 15 Temmuz’un bu yönü çok daha ağır basıyordu. Allah muhafaza, 15 Temmuz dolaylı değil doğrudan bir işgal girişimi olarak Türkiye’nin darbeler tarihindeki yerini almış olacaktı.

Mısır darbesiyle dayanışma içinde olanların aynı zamanda İsrail ile de bir dayanışma yarışı içine girmeleri, hepsinin de kendi halklarına karşı bir işgal gücü mesabesinde olmalarındandır.

Çünkü işgal ve darbe günümüzün İslam dünyasında aynı sürecin iki yüzüdür. İşgalciler İslam ülkelerinde işlerini darbeler üzerinden yürütür. Darbeciler de işgalcilerden başka bir dayanağa sahip olamazlar. Çünkü kendi halkları onlara düşmandır. Çünkü kendileri halklarına düşmandır.

#Darbeci
#İşgalci
#ABD